as he sidles up to you

133 11 1
                                    

Kitaplık raflarının tozunu alırken hapşırdım. Sürekli temizlememe rağmen çabucak tozlanıyorlardı. Rafı sildikten sonra indirdiğim kitapları tekrar yerleştirmeye başladım düzgünce. Ralph amca üzerine montunu giyip titrek sesiyle "Gitmemi istediğine emin misin?" dediğinde gülümsemiştim.

"Merak etme... Burayı ben hallederim. Zaten bu havalarda pek müşteri olmuyor."

"Kendine çok yüklenme. Rafları yarın beraber dizebiliriz."

"Git sen hadi," dedim merdivene çıkıp üstteki rafa uzanırken. "Zaten yarısı bitti sayılır. Yağmura yakalanmadan evde olmalısın. Kolay hasta oluyorsun."

Bana el sallayarak çıktığında yalnız kalarak rafı silmeye dönmüştüm. Hava akşam daha da kötüleşecek ve kesinlikle sağanak yağacaktı. Bu havaları severdim, bu havalarda kitapçıda olmayı da.

Bir şarkı mırıldanarak işime devam ederken kapının açılma sesini duydum. Omzumun üstünden baktığımda Levi'yi görmüştüm.

"Selam." dedi gülerek.

"Hoşgeldin," Merdivenden indim. "Lola'nın kitapları mı bitti?"

"Evet." Yanıma gelerek yerdeki koliyi kolayca kaldırmış ve dizine yaslayarak tutmuştu rahatça yerleştirebilmem için. Buna hayır diyemezdim, eğilip kalkmaktan belim kopmak üzereydi. Merdivenleri tekrar çıktığımda devam etti. "Aslında onun bahanesi seni görmek ama hava kötüleşeceği için bir şekilde ikna ettim. Yağmurdan sonra buraya damlayacaktır."

Lola 3 yaşında tatlı mı tatlı bir kız çocuğuydu. Levi'nin ablasının kızıydı ayrıca. Masallara bayılıyor ve dolayısıyla Levi buradan her hafta kucak dolusu masal kitaplarıyla ayrılıyordu. En çok da Levi'nin ona okumasını seviyormuş bana söylediği kadarıyla. Beni de çok severdi.

"Ben de özledim onu zaten. Bir gün film gecesi yapmalıyız."

"Hiç hayır demez." Kitapları yerleştirmem kısa sürede bittiğinde kasanın arkasına ilerleyerek Lola için ayırdıklarımı çıkardım.

"Hediye paketi yapıyorum." Ve Lola'nın bayıldığı bir diğer şey de hediye paketleriydi elbette. Pakete güzelce koyup poşete yerleştirdiğimde ücretini almıştım. Levi poşeti aldıktan sonra kollarını kasaya yerleştirerek bana bakmıştı.

"Dün seni göremedim." Neyden bahsettiğini anlamayarak yüzüne baktım. "Partide yani." diye ekledi hemen. Ah, parti. Gecesini hatırlamak bile istemiyordum.

Yüz ifademi bozmamaya çalıştım. "Benim için pek eğlenceli değildi. Niall da katılamadı zaten. Bir şeyler içip eve döndüm."

"Geldiğini görmüştüm ama çocuklar durmadığı için yanına inmeye vakit bulamadım. Bilirsin, kafayı buluyorduk... Aşağı indiğimdeyse yoktun," Biraz durup başka taraflara bakarak konuştu. "Çok güzel olmuştun. Eğer seni görebilseydim bunu söyleyecektim."

Utangaç tavrı beni de utandırdı. Kızardığıma emindim, bir şey diyemediğimde o da utanarak boğazını temizledi ve elindeki poşeti daha sıkı tutarak "Ben gideyim." dedi hızlıca.

"Teşekkür ederim," İstemsizce gülümsemiştim. "Domatese benzedin Levi."

Harika. Çocuk bana iltifat etti ve ben de ona domatese benzediğini söyledim. Biraz çimlere dokunmalı ve sosyalleşmeyi öğrenmeliydim.

Beni şaşırtarak rahat bir nefes bırakıp güldüğünde ensesini kaşımıştı. "Böyle cümleler kurmaya alışık değilim sadece."

"Hadi oradan!" dedim kıkırdayarak. "Seni hiç tanımıyormuşum gibi konuşuyorsun."

"Hiç de bile! Çok ciddiyim. Bak Maroo-"

"Ne konuda ciddiymişsin?"

Rahat adımlarla bize doğru gelen Zayn'i gördüğüm an tüm enerjim çekilerek yüzümdeki gülüş soldu. Levi de bozulsa da belli etmemeye çalışarak "N'aber dostum?" demişti. Zayn ona dümdüz bakarak cevapsız kaldı. Elindeki poşeti kısaca süzdükten sonra bir ona bir bana bakmıştı.

exit wounds • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin