"bebeğim, biz geldik ama kapıyı açan olmadı bir türlü. evde değil misin yoksa?"
chaeyoung ile apartmanın önünde ellerimizdeki poşetlerle dikilip momo'yu bekliyorduk.
birkaç iç çekişten sonra telefonun öbür ucundan gelmişti momo'nun sesi.
"evdeyim, duymamışım. geliyorum şimdi."
ayağına geçirdiği terlikleri seslerden anlamıştık. apartmanın ışığının yandığını ise dış kapının camından görmüştük.
burnunu sildikten sonra sonunda açmıştı kapıyı bize.
chaeyoung elindeki poşetleri bana yükleyip kapı açılır açılmaz kollarını momo'ya sardı, ben ise onları izledim.
momo berbat bir haldeydi. dağılmıştı. göz altları şişmiş, ağlamaktan harap olmuştu. sesi bile anlaşılmayacak kadar garip ve az çıkıyordu. hala vücudu titriyordu. bunu o hale getirenin kim olduğunu merak ediyordum ki aklımdaki bazı şüpheleri hatırladım tekrar.
of, bir an önce kendime gelmem lazımdı. daha doğrusu, hepimizin bir an önce acilen kendine gelmesi lazımdı. kafamdaki düşüncelerden ayrılıp konuşmaya başladım.
"dur fotoğraf çekip gruba atayım çok tatlısını-"
"sakın yapma!" diye bağırmaya yakın bir sesle seslendi bana. daha sonrasında ise ses tonunu alçattı.
"kimsenin bilmesini istemiyorum. hem bizsiz buluştunuz diye laf yaparlar şimdi."
"peki tamam." diyip omuz silktim.
gözlerim chaeyoung'a kaymıştı. hala hiç hareket etmeden sarılıyordu.
"şapşal," dedi momo, chaeyoung'un sırtını sıvazlayarak ve beni işaret etti, "sen de gelsene ne dikiliyorsun orada?"
elimdeki poşetleri yere bırakıp ikisinin kolları arasına girdim. en çokta buna ihtiyacım vardı.
birkaç dakika öylece durduktan sonra ilk ayrılan chaeyoung oldu.
"e hadi ya, burada mı dikileceğiz böyle? üşüdüm ben." momo gülümsemeye çalışmıştı hafifçe. yüzünde her ne kadar tatlı olsa da içinde ne acılar yatan tebessümünü gördüm. ne olursa olsun, onun o tebessümünü ve o acısını dahi en çok anlayan ve en çok anlayacak da bendim. ya da öyle hissediyordum, bilemiyorum. fakat bizim kaderimiz aynı gibiydi. hayatımızdaki kişiler, yaşantımız, hepsi aynıydı. zamanında ben ona, o bana çektirmişti ama grupta kendime en çok benzettiğim momo'ydu hep. karakterlerimiz bile bir yerden sonra çok benziyordu, ikimizin de merhamet duygusu çok yüksekti fakat gözümüz dönecek kadar sinirlenirsek eğer merhametimiz bile kaybolabilirdi. bunu da çok iyi anlamıştım.
kapıyı kapatıp eve girmiştik. ben elimdekileri mutfağa bırakıp salondaki koltuğa yerleşmiştim çabucak.
"anlatsana sen, ne oldu sana?"
durdu, düşüncelere daldı. aklındakileri okuyabilmek istedim o an.
"j-jeongyeon." titrek bir nefes verdi. chaeyoung'la birbirimize baktık.
kendini toparlayıp konuşmaya başladı momo da.
"meğersem," durup nefes aldı tekrar.
"başka biri varmış onun için." o an her şey durmuştu sanki. duyduklarımı idrak edemiyordum. kalbim, paramparça olmuştu. duyduklarım beni mahvetmişti, onu karşıma alıp neden yaptın, diye sormak istiyordum ama bunları düşünemeyecek kadar başım bile dönmeye başlamıştı. beynimdeki düşünceler bir türlü susmak bilmiyordu. ağlamaya yakın bir sesle sus, diyerek bağırmak istedim. fakat kelimeler boğazımdan çıkmıyordu. bana neler oluyordu anlamıyordum, bizimle dalga mı geçiliyordu bunu da anlayamıyordum.
chaeyoung ve momo'nun çaresizce bana seslenmelerini duyuyordum. beni kendime getirmeye çalışıyorlardı. bir kez daha sarsıldım. yavaşça gülümsedim. iyi olmaya çalışıyordum fakat bu mümkün değil gibiydi. gözyaşlarımın ilk damlasının yavaşça yanağımdan süzüldüğünü hissediyordum. ve yavaşça olduğum yere düşüyor gibiydim.
bir de bayil istersen nayeon
ŞİMDİ OKUDUĞUN
poster, 2yeon
Fanfic@imyeony posterimi verecek misin, ben mi geleyim? im nayeon & yoo jeongyeon