"Deneme beni."
Taehyung'a yönelttiğim bilmem kaçıncı sinir dolu serzenişlerden biri. Yutkunmak çok zor, hiçbir şey yapmadığını öne sürüyor sanki fakat içinde pelteleşiyordum.
Doldurulan o değil de benmişim gibi.
Nefesim kesik, buna nasıl dayandığını sorguladım hep. Yaramazlığından doğan ve benim neyden haz aldığımı hatırlamışçasına çıkarttığı küçük oyuncakla göz göze gelmemin ardından geçen iki saat.
Kızılı tattığımdan beri kullanmayı bıraktığım bir şey bu. Titreşimlerine ihtiyaç duymuyorum çünkü iliklerime dek titreten başka bir şey var artık. Bana canlı hissettiren, bana ciğerlerimin ne denli kuvvet nefes çekebildiğini öğreten ağız sulandırıcı, ıslak bir beden.
Kucağımda. Saçlarımı kavrayıp göğüslerine gömdü dudaklarımı, oluğunu yalayıp geçtim. Öylesine istekli ki, beni kullandığı için sızdırır haldeyim. Düşüncelerim onunla çok etik dışı bir hal aldı fakat her zaman böyleydi. Onunla kendimi hiçbir zaman ahlak kurallarına uyduğumuzu, etik olduğumuzu düşünmedim.
Hayatında biri varken dahi bugünlerin hayaliyle tutuşturdum kendimi. Ve bu alevle olmadı, ıslaklığı yetti. Bir sıvının bu kadar ateş fışkırtacağını düşünmezdim.
Kıvrım kıvrım. Beli o kadar esnek ki sadece kavisine dokunarak gözlerim kayabilir.
Şiş dudakları, lavdan saçları, boynunu parlatan teri ve yükselip alçalan dolgunluğuyla ısırdım dilimi durmaksızın. Dengi olmayan bir hızda, gecenin nasıl başladığına da nasıl devam ettiğine de inanmak güç.
Nereye koyduğumu dahi bilmediğim oyuncağı bulup getirdiğini hatırlıyordum. Yemekten sonraydı, etrafı topluyordum ve onun içeride uzandığından emindim. Sarı loş ışıklarım yanıyordu, genel olarak karanlık hakimdi. Kırmızı tutamları yüzüne gelişigüzel dağılmıştı, ince ince sevilesi duruyordu. Uzandım boynuna, kokusu burnumu okşadı, doya doya öptüm ve bu öpücükler onu masaya yaslayana dek sürdü.
Boynundaki ufak, nemli öpücüklerim yerini tutkuya bırakmışken biraz geri çekilmemi sağladı. Buğulu gözlerimiz kesişti, sızlanırcasına çıktı ismim ağzından. Efendim dercesine kaşlarımı kaldırdım, devamı gelmedi, elimi alıp karnına götürdü. Onu narince bebeğimmiş gibi sevmemi istediğini sandım, güldüm haline. Işıkları biraz daha loş hale getirip koltuğa sürükledim çileği. Önce ben oturdum, sonra onu kucağıma çektiğim gibi yüz ifadesi değişti.
O an sahiden hiçbir sikim anlamamıştım, yemeğin fazla geldiğini düşünüp başımı başına yaslayarak karnını ovmaya başlamıştım sadece. Yan bir şekilde kurulmuştu bacaklarıma, saçlarımız karışıyordu, ara ara yüzüne üfleyip keyfini yerine getirmeye çalışıyordum.
Çehresini boydan boya kaplayan o zevki o an anlayamadım. Bacaklarını birbirine bastırıp duruyordu, acı çektiğini düşünüp iyi olup olmadığını sordum. Baharatlı bir şey koymadığıma ve genelde tükettiğimiz şeylerle bir tabak yaptığıma emindim, yine de endişem katlanıp arttı. Ona iyi gelmesi için naneli bir içecek hazırlayabileceğimi, tamamen kucağıma yatması gerektiğini söylerken bile o surat ifadesini yapmaya devam ediyordu.
Sonra orta sehpadaki telefonuna uzandı, sabah iş için birtakım mesajlar gelmişti ona cevap veriyordur diye tahmin edip başımı omzuna yasladım. Yumuşacıktı, sıcaktı. Ona sokulduğumda hayat ne demekmiş öğreniyor gibiydim.
Yıllar geçmişti ama buna alışmak bile büyülüydü.
Telefonu bıraktığında daha fenaydı, ağrın mı arttı diye sorarken sadece bu çok fazla cevabını verdi, ipucu değildi ama sol bacağımda hissettiğim hafif uyarılarla yüzüne daha dikkatli baktım. Güler gibi oldu, Jeongguk dedi. Bu çok fazla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
icanbeurbuzzly
Fanficsevgilin var, zerre sevmiyorsun biliyorum. bir tarafları da yetersiz ve küçük, esmer bacaklarının arası için. anlamıyorum, ben bu kadar iyi doldurabilirken neden onunla olmaya devam ediyorsun, sürekli kendime bu soruyu sorup duruyorum. bak bebeğim...