Yarım saat.
Changbin bizi evine davet edeli tamı tamına yarım saat oluyordu ve klasik grup toplaşması yapıyorduk. Jeongin ve Hyunjin gecikeceğini söylemişti, diğerlerinin ise gelip gelmeyeceği henüz belli değildi, bir zaman vermemişlerdi ve buna rağmen Taehyung'la öylece puflarda oturuyor, gelmelerini bekliyorduk.
Daha doğrusu o bekliyordu, ben değil.
Changbin dışında yanımızda kimse yoktu ki o da biraz sonra duşa gireceğini söylemiş ve mutfaktaki yemekleri kontrol etmeye gitmişti.
Neden olduğunu zerre bilmiyordum ama içimde bir şeyler yükseliyordu. Taehyung'la olur olmadık yerlerde yalnız kalınca benimkiler atıyordu ve onu sıkıştırıyordum. Buna başta ihtimal vermemiştim, gerçekten yüksek bir insan ve sınırsız biri olduğumu biliyordum ama kısa sürelerde dahi olmaması gereken yerlerde onu dolduracağımı hiç düşünmemiştim.
Bunu anlamamı sağlayan şey ise bisiklet yarışımızdan sonra yaşadıklarımızdı. O günden sonra Taehyung ile ne zaman dışarıda buluşsak ve birilerine çaktırmayacağımız anlar gelse çok yaramaz şeyler yapıyorduk. Otoparkta vızır vızır dolaşan arabalar ve insanlarla aramızda yalnızca bir duvar varken, markette reyonlar bizi engellerken, deneme kabinlerinde kapıları sıkıca kilitlerken, metro istasyonlarının en tenha yerlerinde öyle ki bir gün metroda, etrafımız delicesine kalabalıkken bile Taehyung sinsice erojen bölgelerime dokunmuş ve onu gözlerimle uyarmama rağmen asla durmamıştı.
Metroyu kullanmayı teklif eden de oydu, bir şeyler anlamalıydım ki bunu da açıkça belirtmişti zira kızıl toplu taşımalardan çok hoşlanmazdı. Arabası varken de gerek duymazdı fakat o gün gezeceğimiz yere bu şekilde gitmemizi istediğini söylediğinde değişiklik olmasını istediği için yaptığını sanmıştım. Bazen cidden benim bu dalgınlığımı kullanıp öyle şaşırtıyordu ki elim ayağım birbirine giriyordu.
O gün dudaklarımız arasında çok yoktu, ağzına kadar doluydu her yer ve belimi narin narin okşayıp dizini bacaklarıma sürtüyor, nefeslerimizi buluşturuyordu. O yolculuk tam tamına yirmi beş dakika sürdü ve dakikalar geçtikçe kafayı yedim. Taehyung sinsice gülüp insanları çaktırmadan kontrol ederken zihnim o kadar boştu ki inlememek için çaba sarf etmem gerektiğini bile unutmuş gibiydim.
Metroda ben nasıl zevkten kıvranmışsam çıktıktan sonra da o kıvranmıştı bir kafenin tuvaletine girdiğimizde. Bana bir gelse, ona bin gittiğimi anlamamış gibi yapıp beni iyice zıvanadan çıkartmayı ne iyi biliyordu.
Şimdi de öyleydi, yerinde iyice yayılmışken köprücük kemiklerindeki piercinglere şöyle bir dokunup çekiliyor, arada kirpiklerinin altından bana bakıyor ve topladığı saçlarını tokadan kurtarıp tutamlarıyla oynuyordu.
Derin bir nefes verip arkama doğru yaslandığımda Bin, "Duşa giriyorum." diyerek bağırmış ve bizi nihayetinde yalnız bırakmıştı. Bu rahatlayacağım, nihayetinde diyebileceğim bir şey değildi aslında. Kanımın kaynayacağı türden bir sahneydi ve çilek, mutfağa doğru adımlamak için yerinden kalkıp hafif dokunuşlarla saçlarımı okşayarak geçtiğinde sabır dilenircesine gözlerimi kapatmıştım.
Bu yalnızlığı fırsat bilmemeliydim, Bin çok kısa sürede duştan çıkabilirdi ve bizi basmasını hiç istemiyordum.
Bu beş dakika boyunca yanıma gelmeyen ve hâlâ daha mutfakta duran bedeni merak etmeme kadardı. Gevşekçe ayaklanarak yanına gittiğimde yemeklerin altını kıstığını ve etrafı toparladığını fark etmiş, ona yardım etmek için hareketlensem de odaklanmış halini izlemenin çok daha iyi bir fikir olduğuna karar vermiştim.
Taehyung'umu bir iş üzerinde çalışırken, odaklanmışken izlemek çok güzeldi. Gerçekten öylesine duru ve çalışkan duruyordu ki, onu izledikçe izleyesim geliyordu. Şimdi de öyleydi, fark ettirmeden öne doğru büzdüğü dudaklarıyla yemeği karıştırıp tabakları çıkarırken çok ama çok tatlıydı. Hayır, daha çok benim tatlımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
icanbeurbuzzly
Fanficsevgilin var, zerre sevmiyorsun biliyorum. bir tarafları da yetersiz ve küçük, esmer bacaklarının arası için. anlamıyorum, ben bu kadar iyi doldurabilirken neden onunla olmaya devam ediyorsun, sürekli kendime bu soruyu sorup duruyorum. bak bebeğim...