yirmi bir

887 66 24
                                    

ogeday, timuçin

"selam," diyerek paytak adımlarını timuçin'in yanındaki sandalyeye yöneltti. "otobüsle geldiğim için geç kaldım." sandalyeye yerleştiğinde gözlerinin iliştiği ilk şey timuçin'in ona gizlice göz kırpması oldu. dudaklarıyla 'sus' dedikten sonra üvey babasına baktı. "ne yiyeceğiz?"

"bilmem," deyip eşine baktı adam. "ne çekiyor canın?" kısa süren bir fısıldaşmaya başladıklarında ogeday ve timuçin birbirlerine baktı. "gerçekten otobüsle geldiğin için mi geç kaldın?" diye sordu bıyık altından gülerken. "hayır." dediğinde utanarak sırıtıyordu. "anlamıştım," burnunu çekip bastırmaya çalıştığı gülümsemesini tamamen ortadan kaldırmaya çalıştı. "neden geç kaldın peki?"

"eve gittiğimizde gag ball'ı kullanacağımıza söz verirsen söylerim."

"yok öyle bir şey, terbiyesizleşme. neden geç kaldın?" 

"kızma ama." henüz cümlesi tam anlamıyla bitmeden timuçin, araya girdi. "kızmam."

"benim farklı mekânlarda otuz bir çekme gibi bir problemim var ve," güldüğü için cümlesini tamamlayamadan ağzını, kolunun içiyle kapattı. "otuz bir çekmen okay, nerede çektin?"

"hani sen bana," kesik kesik konuşuyordu. "bir tane meme atmıştın ya aynı biz diyerek, taksideyken onu gördüm,"

"takside çektim deme."

"hayır," dedi hızlıca. "hayır tabii ki, şoförün ağzına da vereyim tam olsun. neyse, sonra ne yaparsın, ergenlik, buraya girerken çok rahatsız olduğumu hissettim ve tuvalete girdim."

"çok iğrenç birisin amına koyayım ya," dedi isyan ederek. "adam gövdeme boşalacağına tuvalete," babası ve annesinin kafası onlara dönünce ikisi de aynı anda onlara baktı. "ne yiyoruz, baba?" adam, menüyü masaya bırakıp garsona işaret etti. "balık yiyelim ya, balık yer misin, ogeday?"

"adı trabzon'la ve karadeniz'le anılan hiçbir şeyi sevmiyorum, peder."

"trabzon antiliğinden daha çok peder demene ayar oluyorum. ben sana evlat diyor muyum?" timuçin, kıkırdayarak ogeday'a döndü. "tamam ya, istenmiyorsam giderim."

geçen bir saati arkalarında bırakıp arabalarına doğru ilerlediler. ebeveynler önde yürüyor, ogeday ve timuçin ise arkada ve birbirlerine çarpa çarpa ilerliyorlardı. "timo," kafasını timuçin'e döndürdü. "kapuçin, eve gitmek zorunda mıyız?"

"zorunda değiliz ama başka plan yok."

"başka plan mı yapsak?" diye sordu elini, timuçin'in eline değdirirken. "ne gibi bir plan?"

"bilmiyorum, tek olacağımız bir plan. hiç tek kalamıyoruz ki, ev dışında buluşmadık bile."

"araba lazım," derken ileriye doğru uzun bir adım attı. "bekle." ogeday, cevap vermeden onun gidişini izledi ve yavaş adımlarına devam ederek bekledi. timuçin, kısa bir süre sonra yanına döndüğünde yüzündeki gülümsemesini saklayamadı. "babamları eve bırakacağız, sonra da," cümlesini bitiremedi. "sahile gidelim mi?"

timuçin gülümsedi. "gidelim."

"ama kayalıklarda yatıp sevişmeyeceğiz, kendimi sağcı, solcu hesaplarında linç edilmiş bir şekilde paylaşılmış hâlde görmek istemiyorum. tamam?"

"tamam. kürt seni."

"neden kürt dedin? keseceğim kendimi amına koyayım."

"kürtler soru sormaz böyle, tonlama yapar."

ogedayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin