Sabah dürtülerek uyandığım için afyonum daha patlamamıştı.
Zor da olsa mile yüzünden sabahın köründe uyandırılıp, valiz toplamaya başlamıştım.
Uçağa ne zaman bindik anlayamamıştım bile, o kadar hızlı hazırlanıp gelmiştik ki...
Yanımda oturan mileye baktım, heyecanlı ve düşünceli görünüyordu. Pencere tarafında oturuyordu, bulutları izleyerek geçirdi çoğu zamanını.
Bindiğimizden beri durgundu, hiç konuşmamıştık. Desteğe ihtiyacı olabileceğini düşündüğüm için elini tuttum. Bana baktığında gülümsedim, aynı şekilde gülümseyip kafasını omzuma koydu. Uzun süre hareketsiz kaldığı için uyuduğunu anlamıştım. Kafasını öptüm ve gözümü yumdum.
Uçaktan indiğimizde geceydi, hemen milenin ayarlamış olduğu otele gidip eşyalarımızı yerleştirdik. Rahatlamak için duşa girdim. Duştan çıktığımda,Mile otel odamızın balkonuna geçmiş etrafa bakıyordu. Onu öyle görünce yanına gittim.
Solunda kalan sandalyeye oturdum. Hâlâ geldiğimi fark etmemişti. Buraya gelmek için havalimanına gittiğimizden beri durgundu, sanki kendisi gibi değil...
"Mile" seslendiğimde irkildi ve yüzünü bana döndü. "İyi misin?" diye sorduğumda kısa bir tebessüm aldı yüzünü.
"İyi olacağım." dedi ve tekrar yüzünü manzaraya çevirdi.
Konuşmak istemiyordu sanırım, yani en azından öyle düşünmeme sebep olmuştu bu tavrı. Yalnız kalmak istediğini düşündüğüm için sandalyeden kalkıp yatağa uzandım.
Elime telefonu alıp sosyal medyada gezinmeye başladım.
En son hatırladğım şey mile ile olan fotoğrafıma bakmaktı. Şuan ise güneşin aydınlattığı odada karşımda mışıl mışıl uyuyan mileye bakıyordum.
Dün uyuya kalmıştım. Mile kaç saat daha oturup, birşeyler düşündü bilmiyorum.
Mileyi uyandırmadan kalktım ve elimi yüzümü yıkadım. Milenin telefonunun çalmasıyla odaya koşarak geri dönsem de mile uyanmıştı bile.
Mile telefonu açıp İspanyolca bir şeyler dedikten sonra ayağa kalktı ve az önce benim çıktığım banyoya girdi.
Hayırdır asko selam sabahı mı kestik?
Üstüme siyah kumaş pantolon, beyaz tişört ve aynı şekilde kumaş ceket giydim. O sırada mile banyodan çıktı. Beni bir süre süzdü "Günaydın, hastaneye gidelim, kahvaltıdan sonra, olur mu?" dedi.
"Olur,ben zaten giyindim zaten, sen de giyin de çıkalım" dedim ve giyinmesini beklerken instagrama girdim. Bir kaç edit izledikten sonra mile hazırlandığı için telefonu cebime koydum ve otelden çıktık.
Milenin seçtiği yere gidip kahvaltı yaptıktan sonra taksi ile hastaneye geldik. Geldik ama, ayaklarım geri gidiyor...
Geldiğimizden beri mile kendini soyutlamıştı onu görünce daha kötü soyutlanır diye ödüm kopuyordu.
Yeslinin yattığı odanın yerini öğrendikten sonra mile önden ben arkasından gitmeye başladım. Koridora geldiğimizde mileyi gören bir kaç kişi kollarını açarak mileye sarıldı. İspanyolca bir şeyler söylediler ve bana bakmaya başladılar. Mile arkasını dönüp bana baktı ve ispanyolca bir şeyler söyledi. Muhtemelen kim olduğumu açıklıyordu. Bana gülümseyen kadınlara gülümsedim.
Mile bana yaklaştı ve "Kısa olan yulianın kuzeni diğeri de yakın arkadaşı" dedi. Ne diyeceğimi bilemediğim için gülümsedim. Mile kızların yanına daha doğrusu ortasına oturdu ve bir şeyler konuşmaya başladılar. Çok gergin olduğum için oturasım hiç yoktu. Duvara yaslanmış konuşmalarını anlayamadığım için mimiklerinden çıkarımlar yapmaya çalışmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Keko ve Karakurt
FanfictionBir varmış,bir yokmuş, kübalı bir kadın varmış.İyi ki varmış...