Titreyen bacaklarıyla sınıra doğru yürüyordu. Artık nefes almakta zorlanıyor ve kalbi her an çalışmayı bırakacakmış gibi sızlıyordu.
Yorulmuş vücudunu saran korkunç bir uyuşuklukla, önündeki yola baktı... dökecek bir gözyaşı bile kalmamıştı.
Keşke başını eğerek kollarında kaldırdığı annesinin dönmüş bedenine bakabilseydi ama cesareti yoktu... Daha fazla dayanamayıp dizlerinin üstüne yere düşmekten korkuyordu!
Bedeni ateşte yanıyordu, başından sıcak sular dökülmüş gibiydi, elleri karıncalanıyordu, kalp atışlarını kafasının içinde duyabiliyordu, düşmek ve pes etmek üzereydi ama dayanması gerekiyordu, Türkiye sınırına çok az yolu kalmıştı... Dayanmak zorundaydı ve sonra her şey bitecekti.
Kadının soğuk ve yaralı bedenini kendine daha sıkı bastırdı...
"Sen kimsin lan? Kıpırdama ve ellerini kaldır!"
Ama mavi gözlü oğlan umursamazca ülkesinin sınırına doğru bir adım daha yaklaştı ve soğuk bakışlarını askerlere dikti.
"Yaklaşma! Yoksa acımam sıkarım."
Duyduğu şeyle Derin bir nefes aldı ve ayaklarının önüne deyen kurşunlara aldırmadan ileri giderek yüksek sesle bağırdı:
"Fırtına kod adıyla Bulut Avcı ADANA, ve annem Şehit bordo bereli, Kertenkele kod adıyla, Aylin Avcı ERBİL, emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!"
Bulutun sesini duyan askerlerin vücutları birkaç saniyeliğine kurudu ve anında silahları yere indi... O mavi gözlü, kafası yüzü kirli çocuk ve onun kollarında ki ceset... Asker miydiler?
"Hemen kontrole gidin! ve eğer doğru diyorsa merkeze haber verin hemen helikopter yollasınlar!"
Komutan askerlerine bağırdı ve Bakışları Buluta döndü. Eğer gerçekten çocuğun dedikleri doğruysa; o annesinin naaşını kollarında sınıra kadar taşımış mıydı?
Hele ki kadının vücudu sadece bir battaniyeyle örtülmüş gibiydi... ne olduğuna dair hiçbir şey düşünmek bile istemiyordu!
"Dediklerin kontrol edilene kadar orada kal."
Bulut komutanla göz temasını kesmeden başını salladı. Sonunda annesinin hep bahsettiği ülkeye ulaşmıştı.
Annesinin gömülmesi gereken ülkeye! Annesinin koruma uğruna şehit olduğu ülkeye! Doğduğu ve hakkında hiçbir şey hatırlamadığı ülkeye!
"Komutanım, doğru söylüyor."
Komutan inanamayarak şapkasına dokundu ve silahını yere indirdi. üzülerek derin bir nefes verdi...
"Oğlan ve annesini içeriye alın ve hemen üstlerimize haber verin. Bi şehidimiz var! ha bide doktor çağrın. Çocuk yaralı olabilir..."
Giriş izni verildikten sonra Bulut, bir an bile duraksamadan ülkesinin sınırına doğru yürümeye başladı.
Askerlerin acınası ve hüzünlü bakışlarını üzerinde hissedebiliyor ve onların fısıldamalarını duyabiliyordu, ama umurunda bile değildi.
O kadar yorgun ve uyuşuktu ki, ona yüksek sesle hakaret etseler bile cevap verme zahmetine girmezdi.
Komutanın yönlendirmesiyle gözetleme kulesine girdi ve hiç beklemeden annesinin naaşını orada bulunan sandalyelere yatırıp, yanında yere Çöktü.
Yorgunluktan ayaklarının üstünde bile duramıyordu.
"Oğlum doktor geldi, hadi gel de yaralarına baksın."