Şaşkın gözlerle ona bakan komutanın yakasını bıraktı ve Öfkeyle nefesini vererek, geriye çekildi.
Etrafına baktığında daha da sinir oluyordu... bilmediği bir yerde kendini yapa yalnız ve korumasız hissediyordu.
"Özür dilerim..." Diyerek, nereye gittiğini bile bilmeden ordan uzaklaştı.
Ağaçlık alanı gördüğünde, hiç beklemeden oraya doğru yürüdü ve çimenlerin üzerinde, başını dizinin üstüne koyarak oturdu.
Biraz yalnız kalmak ve düşünmek istiyordu... ne yapacağını ya da ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kafası karmakarışıktı.
Birinin yaklaştığını hissetti, ama kıpırdamadı, kim ona Ankaranın askeri üssünün ortasında zarar vere bilirdi ki?
"Daha iyi misin?" Dedi mavi gözlü yakışıklı bordo bereli ama Bulut dan hiç tepki gelmediğini görünce, yanına yere oturdu ve elindeki kaşarlı tostu ona uzattı. "Belki açsın diye düşündüm"
Bulut başını yavaşça kaldırdı ve önündeki tosta sonrada askere baktı... hala gözleri kıpkırmızıydı ve gülümsemesi hüzünle doluydu.
"Teşekkür ederim" En son ne zaman yemek yediğini bile hatırlamıyordu, ama annesini hatırladıkça yemek boğazında kalıyordu.
Mavi gözlü asker başını salladı ve cebinden sigara paketini çıkarttı, ama elleri titrediği için, bir turlu sigarayı paketten çıkaramıyordu. "Kahretsin..."
Paketi yere fırlatarak sinirle titreyen ellerini birbirine bastırdı. Sinir ve üzüntüden delirmek üzereydi ve kendini sakinleştirmek için elinden geleni yapıyordu ama bir türlü işe yaramıyordu.
Gözleri yanında oturan oğlana kaydığında kendini alıkoyamadan ona bakmaya başladı...
Kıvırcık siyah saçları, sert mavi gözleriyle ve yaraları olda da güzel yüzü, hayal meyal hatırladığı ama fotoğraflardan gördüğü annesine çok benziyordu.
Daha onsekiz yaşına bile girmemiş küçük kardeşinin Annelerinin cesedini elleriyle taşıdığını her hatırladıkça kalbi bu acıyla parçalanacakmış casına sıkılıyordu.
Kendi bu kadar üzgünken onun çektiği acıyı tahmin bile edemiyordu. Nasıl bu acıya dayana biliyordu? Neden bu yaşta bu acıya dayanmak zorundaydı ki?
"komutanım, Yıldırım komutan sizi çağırıyor." İrkilerek, başını kaldırdı ve gelen genç askere bakmaya Başladı. "Tamam, git geliyoruz."
Sigara paketini yerden aldı ve ayağa kalktı. Kardeşine baktığında, o kadar dalgın görünüyordu ki askerin geldiğini farketmemişti bile, tostunu da hala yememişti. "Hadi gidelim."
Bulut sesizce başını salladı ve ayağa kalktı. O kadar yorgun ve halsizdi ki, adım aracak gücü bile yoktu ama hiç bir şey demeden sadece mavi gözlü bordo berelinin arkasına takıldı ve yeşillik alandan dışarı çıktı.
Ama babası ve Tim komutanını sivil kıyafetlerle görmeyi hiç beklemiyordu. "Deniz git üstünü değiştir, eve gidelim artık." Dedi Tim komutanı, mavi gözlü bordo bereliye sert bir şekilde.
Bulut ifadesiz bir şekilde onlara bakıyor ve düşünüyordu kendi kendine. Albay gittikten sonra o burada ne yapacaktı? Tutuklanır mıydı acaba?
Ne de olsa askeri üssünün ortasında bir üst düzey komutanın yakasına yapışmıştı, hem bir de ona terörist gözünde de bakabilirlerdi. Ne de olsa Terrorist olmadığına dair hiç bir kanıtı yoktu...