"İzninizle biraz dışarı çıkabilir miyim?" diye sordu Beomgyu elindeki bezi masaya bıraktıktan sonra. Çok hevesli görünmemeye çalışıyordu. Şenlik biteli bir haftayı geçmişti. Son birkaç gündür de genç oğlan babasından izin alıyor, Taehyun'la buluşmaya gidiyordu.
"Çıkabilirsin." dedi Mr. Choi oğlunu baştan aşağı dikkatle süzdükten sonra. Beomgyu dükkandan çıktığı vakit gülümsedi yaşlı adam ve elindeki tahtayı yontmaya devam etti. Oğlunun neşeli hâllerini elbette fark etmişti. Şenliğin ilk gününden beri Beomgyu'da gözle görülür bir değişiklik vardı, daha mutluydu, yüzü hep gülüyordu, temizlik yaparken söylenmiyordu. Lakin en büyük fark neredeyse her gün izin alıp dükkandan çıkmasıydı. Önceden hep babasının yanında olan Beomgyu öğlen vakitlerinde babasından izin alıp dışarı çıkıyordu. Yaklaşık bir saat sonra geri geliyordu ve adeta gözlerinin içi parıldıyordu. Bazen yanakları kızarmış oluyordu ve hep en parlak gülümsemesini sunuyordu yaşlı adama.
Mr. Choi bunları görüyordu ve gayet memnundu oğlunun hâlinden. Beomgyu'nun bir "kıza" aşık olduğunu hatta bir sevgilisi olduğunu düşünüyor, kendi kendine hayaller kurup içten içe seviniyordu. Oğlunun sevgilisiyle tanışacağı günü dört gözle bekliyordu.
Beomgyu ise babasının hayallerinden habersiz, mutlulukla sevgilisine gidiyordu. Ensesinin altında biten saçlarını düzeltti adımlarını hızlandırırken. Kalbi şimdiden hızlanmaya başlamıştı ve nedenini çok iyi biliyordu. Kasabadan çıktıktan sonra söğüt ağacını gördüğünde koşmaya başladı genç oğlan. Pek insan olmuyordu zaten kasabanın dışında, özellikle de öğle vakitlerinde.
"Taehyun." diye seslendi sevdiği oğlana ağacın yapraklarının arasından geçtiği vakit. Heyecanı sesine yansımıştı. Siyah saçlı genç, ağacın gövdesine yaslanmış onu bekliyordu sabırsızlıkla.
"Beomgyu." deyip sevgilisini kolları arasına aldı Taehyun ve kestane saçlara hemencecik birkaç öpücük bıraktı. Birbirlerinin kollarında soluklanırken zaman tanıdılar kendilerine. İkisinde de yakalanma korkusu vardı ancak tuhaf bir şekilde cesurlardı.
Uzun sayılmayacak bir sürenin ardından ayrıldıklarında Beomgyu bakışlarını parlak gözlere dikti. Taehyun'un aynı şekilde kendisine baktığını görünce gülümseyip başını eğdi, hâlâ utanıyordu. Siyah saçlı oğlan da Beomgyu'nun çenesini kavradı ve gencin yeniden kendisine bakmasını sağladı. Utanmasını anlıyordu fakat onu çok özlemişti. İki gündür buluşamamışlardı. Şüphe çekmemeye çalışıyorlardı ve vakitleri sınırlıydı.
Birbirlerine baktıkları birkaç saniyeden sonra arkalarındaki ağacın dibine oturdular. Taehyun sırtını söğüdün gövdesine yaslayıp Beomgyu'yu omzuna yatırdı. Kestane saçlı genç hiç şikayetçi olmadan yüzünü, Taehyun'un boynuna gömdü ve oğlanın sandal ağacı kokusunu içine çekti. Siyah saçlı genç, Beomgyu'nun bu hâline tebessüm etti. Uzun parmakları da çok geçmeden sevgilisinin yumuşak saçlarını buldu. İşte şimdi huzurluydu. Sevgilisi yanında, omzunda yatıyordu. Nasıl mutlu olmazdı ki?
"Hâlâ tuhaf hissediyorum." dedi Beomgyu sessizce. Başını kaldırmadan, gözlerini dibindeki yüze çevirmişti. Sevilmeye alışamamıştı ve kolay kolay alışacak gibi değildi.
"Biliyorum." deyip güldü Taehyun. Onu anlıyordu. Sevgilisinin, herkesi memnun etmeye çalıştığının ve bunu aslında sevilmek için yaptığının farkındaydı.
"Fakat bu hislerimin aşk olduğunu da biliyorum." diye ekledi bakışlarını sevgilisiyle buluşturduğu vakit. Sonra da gözleri kısılana kadar gülümsedi. Kestane saçlı gencin elindeki izin üzerinden öpüp parmaklarını birbirine kenetlediğinde Beomgyu da içtenlikle gülümsedi ve huzurla gözlerini kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sculptural, taegyu
FanfictionAy ışığının öptüğü tenine Gizlice yıldızları bırakıyorum. Rüzgarın okşadığı saçlarını Çiçeklerle süslüyorum. Parmaklarıma değen sıcak eline Sımsıkı tutunuyorum. Eşsiz gülüşünle parlak gözlerini Yüreğime saklıyorum.