"Aklın başına geldi mi?" diyerek Beomgyu'nun odasına girdi Mr. Choi. Neredeyse bir haftadır yaptığı gibi sabah vakitlerinde onu yine zorla kiliseye götürmüştü ve genç oğlan saatlerce orada dua ederken kendisi dükkana gitmişti. Şimdiyse yüzünde alaycı bir gülümsemeyle kapının ağzında dikiliyordu yaşlı adam. Eve geri geldiklerinde oğlunu hemen odasına kapatmıştı İncil okuması için. Başka kimse yoktu. Yunjin hâlâ okulda, Mrs. Choi ise pazardaydı.
Beomgyu, babasının sesini duyduğunda sandalyesinden kalkmadan yüzünü kapıya çevirdi. Yaşlı adamın bakışları tıpkı tahmin ettiği gibiydi.
"Aklım zaten başımdaydı." dedi ifadesiz yüzüyle. Günlerdir doğru düzgün yemek yememişti. Ara sıra Yunjin gelmişti kapının ağzına ve onunla konuşmuştu. Annesi de babasından farksızdı zaten. Odasına yemek bırakmaya bile tenezzül etmemişti.
"Aklın başında olsaydı bir sapığın sürtüğü olmazdın!" dedi Mr. Choi öfkesine hakim olmaya çalışarak. Oğlunun iflah olduğunu düşünmüştü ancak Beomgyu hâlâ aynı görünüyordu.
"Daha kaç defa söylemem gerekecek? Taehyun sevgilim."
"Tanrı'm... hâlâ sevgili diyorsun! Sen iyice yoldan çıkmışsın. Ettiğin dualar bile işe yaramıyor. Papazla konuşacağım." diye haykırdı yaşlı adam. Bir eliyle kapının kolunu sıkıyordu, yüzündeki alaycı ifadeye öfke de eklenmişti.
"Bu sizi ilgilendirmiyor. Onu seven kişi benim."
"Utanmadan konuşmaya devam ediyorsun. İflah olmamışsın belli ki. Görmüyor musun, içindeki şeytan ailemizin sonunu getirecek!"
"Ne iflah olmamı gerektiren bir durum ne de içimde bir şeytan var."
"Demek öyle diyorsun. Ben seni yola getirmesini bilirim." dedi bir anda Mr. Choi. Yüzünde, Beomgyu'nun içini ürperten bir gülümseme belirdi. Yaşlı adamın hırsı, öfkesi ve duyduğu tiksinti hiç olmadığı kadar belliydi.
"O ahlâksız herifin babasıyla konuşacağım. Bakalım herkes sizin bu deliliğinizi öğrendiğinde ne yapacaksınız?" deyip odadan çıktı yaşlı adam, arkasında korku dolu bir Beomgyu bırakarak.
***
"Gitmen gerek Taehyun." dedi Beomgyu sevdiği oğlan, onu görmeye geldiğinde. Saatlerce babasının sözlerini düşünmüş ve tek kurtuluş yolunun Taehyun'un gitmesi olduğuna karar vermişti.
"Ne? Fakat neden?" diye sordu Taehyun şaşkınlıkla. Gidemezdi, Beomgyu'yu yalnız bırakmazdı.
"Beni dinle, babam bugün benimle konuştu. Babana her şeyi anlatacak Taehyun. Tüm kasaba bizi öğrenecek. Gitmen gerek."
"Seni nasıl bırakırım?"
"Babam gittiğinizi öğrenirse vazgeçer. Beni de kabul edecektir." deyip Taehyun'un yüzünü avuçları arasına aldı kestane saçlı oğlan. Gülümsüyor ve sevgilisine güven vermeye çalışıyordu.
"Benimle gelsen?" dedi Taehyun küçük bir umutla. Elleri sevgilisinin bileklerinde duruyor, baş parmağıyla hafifçe okşuyordu.
"Yapamam, bunu sen de biliyorsun."
"Annem ve babam yarın yola çıkacaktı."
"Onlarla git Taehyun. Şu an ikimiz için de en iyisi bu. Hem Yunjin yardım ederse mektup gönderirim sana."
"Madem öyle diyorsun, gideceğim. Lakin şunu bil ki aklım da kalbim de hep sende kalacak." deyip sevgilisine sarıldı siyah saçlı oğlan. Beomgyu'yu tek başına bırakacak olmak canını acıtıyordu. Gitmeyi istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sculptural, taegyu
FanfictionAy ışığının öptüğü tenine Gizlice yıldızları bırakıyorum. Rüzgarın okşadığı saçlarını Çiçeklerle süslüyorum. Parmaklarıma değen sıcak eline Sımsıkı tutunuyorum. Eşsiz gülüşünle parlak gözlerini Yüreğime saklıyorum.