"Lütfen. Canımı bağışlayın lütfen. Size yalvarıyorum efendim."
Taehyung güldü. Saatlerdir bu adamın yalvarmasını dinliyordu. Gereksiz zaman kaybı. Gülümsemesi soldu.
"Son kez soruyorum? Seni öldürmemem için sebep verebilir misin yoksa tetiği hemen çekeyim mi?"
Bedeni kanlarla kaplı olan adamın oturan adamın paçalarına yapıştı.
"Size yemin ederim bir daha yapmayacağım? Bir daha yaparsam bana istediğinizi yapın ama lütfen. Canımı bağışlayın."
Taehyung ayaklandı. Paçasına yapışmış adam ona yaşlı gözleriyle bakmaya devam ediyordu. Taehyung umursamazca ona bir tekme savurdu. Adam inleyerek yuvarlandı ve yakında duran duvara çarptı.
"Bunu kaç kez tekrarladık Lee? Hatırlıyor musun? Bundan öncekinde ve öncekinde ve öncekinde ve öncekinde ve öncekinde de aynı şeyleri söylemişsin gibi geliyor bana. Seni her seferinde bağışladım. Sonuçta değer verdiğim bir adamımdın ama şu an sürünüyorsun Lee."
Eğildi. Tam adamın önündeydi. Adam duvarı sinmeye çalışıyordu. Biraz daha zorlarsa duvarla birleşecekti. Taehyung silahın ucunu adamın çenesinin altına koydu ve kafasını kaldırmasını sağladı. Adam şimdi korkakça bir ona bir de çenesine dayalı olan silaha bakmaya çalışıyordu.
"Cevap ver. Lee. Ne önemin kaldı? Bu tetiği burada çekebilirim. Bir saniye düşünmem. Saatlerdir bana yalvarıyorsun ama..." Silahı adamın çenesinin altından çekti ve dirseklerini dizlerine dayadığı kollarını iki yana açtı. "...görüyorsun. Hiçbir halta yaramadı. İstersen daha fazla yalvarabilirisn bu arada. Ne de olsa..." bu sefer silahı adamın çatına dayadı. "... bu odadan canlı çıkamayacaksın."
Ayağa kalktı. Kalktığı sandalyesine yürürken ceketini düzeltti. Uzamış saçlarını ise bileğine taktığı tokayla üstten küçük bir topuz yaptı.
Tekrar sandalyesine oturan Taehyung sessizliği dinledi. Lee şimdi susmuştu. Muhtemelen ne yapması gerektiğini ya da nasıl kaçacağını düşünüyordu. Umursamadı.
Cebinden çıkarttığı bir medille silahını parlatmaya başladı. Orada sonsuza kadar durabilirdi. Aslında amacı Lee'yi zor duruma düşürmek değildi. Ondan bilgi almaktı. Onu hemen öldürürse kendisini araştıran muhabirlerin isimlerini öğrenemezdi. Bir nevi adamı çıkarları için hayatta tutuyordu. Yoksa çoktan kafasına sıkmıştı.
"Biraz hızlı olur musun Lee? Eve gitmek istiyorum. Sıkılmaya başladım."
Mızmızlanan küçük çocuklar gibiydi şimdi de. Kesinlikle yerinde duramıyordu. Gerçekten sıkılmaya başlamıştı. Uğraşması gereken başka insanlar vardı. O an yapması gereken aptal bir muhbirin itiraflarını beklemek değil düşmanlarını kurşuna dizmek olmalıydı.
"Birisi var..."
Taehyung duvarla neredeyse birleşmiş olan adama kaşlarını kaldırarak baktı. Aynı zmanda elindeki mendili de gelişigüzel cebine sıkıştırdı.
"Hm?"
Kanlanmış gözleri ve çatık kaşlarıyla ona bakan adam devam etti.
"Birisi var. Bir muhabir."
"Hmm. Kimmiş bu? Bir adı var mı?"
Adam bir nefes aldı ve devam etti.
"Jeon Jungkook. Tanınmış birisi değil ama yeraltı işlerine çok meraklı. En çok da sizi merak ediyor."
"Bu kadar mı?"
"Hayır. Bir çok tanıdığı ve muhbiri var. Bir çok yerden bilgi alıyor. Bazen yeraltında çalışanları takip ediyor. Para teklif edip yanına çekmeye çalıştığı adam sayısı çok fazla."
"Sen de onlardan biriydin?"
"Evet..."
"Onun hakkında ne biliyorsun? İş yeri? Yaşı? Yüzü?"
"Hiçbir şey. Yüzünü asla göstermiyor. Tek bildiğim işi. Çok gizli çalışıyor. Kendini tehlikeye atmamak için elinden geleni yapıyor. Başarılı da."
"Benim hakkımda ne anlattın?" Taehyung şimdi bacağını hızlı hızlı titretiyordu. Bunu genelde çok düşündüğünde yapardı ki o an o muhabiri nasıl bulabileceği konusunda çok fazla senaryo düşünmeye başlamıştı.
Kanlı adamın gözü eski patronunun bacağına takıldı. Onu iyi tanıyordu. Bu onun için de Jeon Jungkook için de iyi bir haber değildi.
"Ben... Ne iş yaptığınızı, kimlerle çalıştığınızı, genelde hangi bölgede aktif olduğunu, sermayenizi ve bunun gibi birçok bilgiyi ona sızdırdım."
"Güzel. Aferim Lee."
Taehyung güldü. Ayağa kalktı. Yürüyerek dışarıya doğru yöneldi. Arkasında bıraktığı adam onun kendisini bağışladığını düşünmüştü fakat yanılıyordu. Taehyung bir kaç saniyeliğine ona döndü.
Ona döndüğü bir kaç saniye içerisinde silahın ucu adamın kafasına doğrultulmuş ve tetiği çekilmişti.
Taehyung birkaç saniye kafası patlayıp duvara yapışmış adama baktı ve son sözlerini söyleyip odadan ayrıldı.
"Sana buradan canlı çıkamayacağını söylemiştim. Hain."
Patronlarının çıkmasıyla içeriye giren siyah giyimli iri yarı adamlar pek de iyi bir manzarayla karşılaşmamışları. Taeyung'ın umurumda bile değildi. Sadece arabasına ilerledi.
Onun için kapıyı açan siyahlı adama kafa selamı verdi ve arabaya bindi. Şoför Taehyung'dan onay aldıktan sonra sürmeye başladı. O sırada Taehyung arkada telefonu ile adamlarını aramakla meşguldü.
"Alo."
"Buyur patron."
"Jeon Jungkook. Bulabilir misin?"
"Ne iş yapıyor?"
"Muhabir. Beni araştırıyor. Lee ile işbirliği yapmış."
"Lee başka bir şey biliyo muymuş?"
"Onun hakkında bilmiyor. Artık öğrenemeyeceğiz zzaten."
"Pekii. Başka bir şey var mı?"
"Hayır. Ah aslında. Kendisi hakkında hiçbir şeyi muhbirlerine göstermiyormuş. İsmini biliyorlar sadece. Onun dışında ne yüzü var ne de nerede çalıştığı."
"Sorun olmaz patron. Hallolur."
"Teşekkürler, Namjoon. Kolay gelsin."
"Görüşmek üzere efendim."
Taehyung telefonu kapattı. Şimdi sadece beklemesi gerekiyordu.
"Bekle beni Jeon Jungkook. Kibrit çoktan yandı. Yakında ateşimle tutuşacaksın."
Evet biliyorum kötü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mafia and bunny | tk
Fiksi Penggemaryeraltının en ünlü mafyası kim taehyung ve yeraltında dönen pis işleri araştıran muhabir jeon jungkook text + düzyazı