0.5

394 68 155
                                    

Oy ve yorum 🚓
•••

"Hm şey neden karakola geldik? Tanrım kelepçeli ofis fantezisi-"

"Yürü küçük."

Arkasından ittirip karakola soktum onu. Etrafı parlayan gözlerle izliyor meraklı bakışlar atıyordu. Bu işini yapan meslektaşlarım içinde geçerliydi. Muhtemelen onu neden getirdiğimi kendi kafalarında soruyorlardı.

Bunu bende bilmiyordum. Ciddiyim. Neden olduğunu bilmediğim bir içgüdüyle onu buraya getirmiştim. Gerçi etraftaki bakışların etkisi de olabilirdi bu. Sonuçta polis diyerek onun peşinden koşmuşken yakın bir vaziyette konuşmamız ona da bana da zarar verirdi. Polis düşmanlığı olan kişiler onu radarına alabilirdi mesela veya görevimi kötüye kullandığımı düşünebilirlerdi mesela. Bu tür şeyleri düşünmem gerekiyordu.

"Benim ofisime geçelim. İlerle. İkinci kapı."

"Uu şimdi girer girmez beni kapıya yaslayacaksın değil mi? Aah polislere bayılıyorum."

"Polislere mi?" Odaya peşinden girip kapıyı kapattım. Bu sırada kaşlarım çatılıydı. Bütün polislere mi benim gibiydi yani?

"Sen..." Bir anda boynuma dolanan kollarla yalpaladım. Beni kendine çekmiş burunlarımızı birbirine değdirmişti. "Beni mi kıskandın?"

Fenaydı. Durumu istediği yöne çekiyor benimle oynamaktan zevk alıyordu ve bunu yaparken yüzündeki yaramaz gülümsemeyi saklamaya bile çalışmıyordu. Ki bu daha da sinir bozucu bir şeydi. Bir o kadar da karşılık verilesi.

"Evet." Dedim gülümseyerek. Bir yandan da kollarımı beline sarmıştım. "Kıskandım. Bu konuyla ilgili ne yapacaksın peki?"

Gri gözler kocaman açılırken onu gıcık etmek için yaptığım gülümseme gerçeğe dönüştü. Şaşırınca gerçekten savunmasız bir hale geliyor kendi yaşında gibi davranıyordu. Gözüm dudağındaki piercinge kaydı. Dikkatli bakınca bunun çıkarılabilir bir şey olduğunu görmüştüm. Neyse ki kendine değer veriyordu. Yani sanırım. Hiç öyle bir tipi yoktu gerçi.

"Buraya uyumaya geldim ama işinizi halledebilirsiniz. Duymuyorum."

Tanıdık ama burada olmaması gereken sesle hemen kollarımı çözdüm ve sırtımı dikleştirip Jeongin'in kollarından kurtuldum. Masamın yanındaki uzun kahverengi koltukta arkasını dönmüş bir vaziyette yatan sarı bir kafa vardı çünkü. "Minho ciddi misin lan sen? Git başka yerde yat. Ayrıca görev başında neden yatıyorsun ki?"

"Sen neden görev başında bacak arana sahip çıkmıyorsun Hyunjin?"

"Bana bak." Masadaki jopu alıp koluna vuracağım sırada aniden kalktı ve saldırımın boşa gitmesini sağladı. Hoş. Bunu tahmin edip yandan vurmuştum bu sefer. Küfür ederek kolunu tuttuğunda zaferle sırıtıp masama doğru ilerledim ve sandalyeme oturdum sert bir şekilde. Jeongin ise hala bir bana bir ona bakıyordu. Ne yapacağına karar verememiş gibiydi.

"Oturabilirsin. On dakika sonra gidersin zaten."

Asla sözümü dinlemeyen çocuk gösterdiğim yere oturunca ona baktım. Parmaklarıyla oynuyordu şu an. Gözlerim Minho'ya kaydığında- "Aptal herif uyansana! Oturarak nasıl uyuyorsun lan?"

"Bir Lee Minho her koşulda uyuyabilir her neyse. Ne için gelmiştim ben?" Uykulu gözlerle bana bakınca ne bileyim dercesine kafamı salladım. Niye geldiğini bana soracak kadar kafası yerinde değildi arkadaşın.

"Ha evet. Senin faili bulup mahkemeye devrettiğin dava var ya. Hani şu balkon meselesi." Hatırladım anlamında kafamı salladım. Gerçekten uzun bir davaydı ve ipuçlarını zorlukla toplayıp adamı yakalamıştım. "Ha işte o artık seninle alakalı değil. Dosyaları düzenlemen gerek. Bana devrettiğini geç üstlere."

 Artifice •hyunin•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin