Yaklaşık yarım saattir buradalardı. Minho sıkıntıdan arada bir kafasını oturduğu koltuğa yan bir şekilde yaslıyor, kulaklarına temas eden tüylü kumaşla eski halini geri alıyordu. Bunu o kadar sık yapıyordu ki ciddi bir şeyi dinlermiş gibi gözleri açık ve öpülesi dudakları aralıktı.
"Ya siktir git Chan!" diyen Felix'le beraber mutfak kapısından salona itilen Chan'ın iri cüssesi onu daldığı yerden ayırdı ve afallattı. Teyzesi olsa parmağını damağına yaslayarak çekerdi, öyle bir tepki vermişti Minho. "Kime?" diyen Hyunjin kuaför kadınlarının omuz sallama hareketleriyle cipslerin açıldığı ve gülüşmelerin yayıldığı mutfağa girdi ve ardından kapıyı Chan'ın yüzüne kapattı.
"Bahçeye çıkıyorum." dedi Chan gözleri Minho'nun üstünde hareketlenirken. Bu bir komut değildi ya da haber, bizzat bir sigara molası teklifiydi. Changbin ve Jeongin içecek almak için ortada olmadığından diğerlerinin Jisung'u içeride tutacağını bilerek ayaklandı Minho. Ardından krem rengi montunu da alarak Chan'ın arkasından adımladı.
Kendi evinden biraz küçük bir bahçeye sahip olan Seungmin'in villa tipi evi anne babası gece nöbetinde olduğundan oldukça boştu. Yalnızca bahçede dolanan ve sürekli önündeki yeşil topla oynayan Kkami vardı çocukların dışında. Onu da Hyunjin getirmişti çünkü Seungmin köpekleri çok seviyordu.
Chan gidip sırtını çitlerin önünde bank tarzı oturağa yasladı ve çimlerin üstüne oturmaktan çekinmediğini belli eden rahat bir oturuşla çöktü olduğu yere. Bu sırada ne ara yaktığı belirsiz olan ince uzun sigarası kalın dudaklarının arasında bir süs edasıyla bir oyana bir buyana savruldu. Minho bankın üstüne oturup bacaklarını da soğuğun verdiği titremeyle kendine çekerek Chan'ın elindeki sigara paketini açışını izledi. Çok geçmeden ikili yan yana sigaralarını tüttürmeye başladılar.
Minho'nun gözleri cam kapının ardındaki boş salonda oyalanıyor ve dolup taşıyordu. Hem uzun süre sonra içtiği sigara hem havanın dondurucu soğuğu hem de bu sabah çocuklara anlatırken adeta beynini hapsetmiş anılar yüzündendi bu kızarık gözleri. Onun aksine Chan dünyanın en rahat oturuşuyla ve kısa siyah tişörtüyle oturuyordu yanında.
Minho burnunu çekme gafletinde bulunana kadar iki genç de sigaralarını yarılamışlardı. "Neye üzüldün sen?" diye sordu Chan. Başını eğerek önüne gelen uzun saç tutamlarıyla yüzünü gizlemeye çalışan Minho'ya yavaşça döndü sorusu sırasında. "Hiç." dedi Minho. Sesi kaybolmuş bir eşyanın maneviyatını tekrar hatırlamış gibi içine doğru çıkmıştı.
"Hyunjin mi?" diye sordu Chan. Elindeki sigara ondan bir nefes daha çekmesi için iştahla bekliyorken anlayışlı gözleri Minho'nun üstündeydi. Müneccim, dedi Minho içinden. Nereden çıkartmıştı ve biliyordu Chan? Kafasını salladı, sallamasıyla saçındaki minik örgü ve kulağındaki parlakça pırlanta küpe belli olur gibi oluverdi sonra kayboldu.
"Minho sen de onun ne kadar üzgün olduğunu biliyor-" lafını kesen Minho'nun kırmızı burnunun altında oynaşan dolgun dudakları ve "Ben de üzgünüm." cümlesi oldu. Ben de uzgünüm Chan, onu affedememek beni de üzüyor. Keşke her şeyi unutsam ve Hyunjin artık benim için de tanınması gereken biri olsa.