Paslı yeşil kapıyı araladığında karanlığın içindeki küçük ışığın yanına dizilmiş gençleri gördü Minho. Aralarında kardeşinin de olduğu gruba göz gezdirdi. Gözlerinde gençlerin alışkın oldukları kızgınlığın aksine yılmışlığın izleri vardı. Parlak iri gözleri bir süre sessizce 6'lının üstünde gezindi.
Jungsu "Abi-" diyerek konuşma istemiyle atılmış olsa dahi Minho onu dinlemeden arkasını dönüp iki katlı eve doğru ilerledi. Açık kalan garaj kapısından abisinin yeşil boyalı eve adımlayışını elindeki klavyeyle izledi Jungsu.
Minho adımlarını yalpalayarak da olsa eve yöneltmeyi başarmıştı. Kendini tutup kardeşine ve onun 'tekinsiz' arkadaşlarına kızmamaya çalışmış olsa da Minho onlara bir türlü güvenemiyordu.
Elini camlı kapının kulpunu attı, çevirip içeriye girdi. Evin içinde birinin olduğuna dair yayılan sıcaklık onu iyi hissettirdi. Yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Gözleri merdivenlere çevrildi ve gülüşü büyüdü. Yüzüne görmese dahi onu iyi hissettiren biri vardı.
Jisung'un odasında olduğunu biliyordu. Genelde hem Jungsu'ya gözükmemek hem de Minho'nun zorla düzenlediği evi bozmaktan kaćındığı için onun odasına giderdi. Tabii odaya girmekteki büyük etken genelde Minho'nun mutfakta ya da odada oluşu da olabilirdi.
Boş alt katı es geçip az önceki duruşuna aksi mutlu bir şekilde merdivenlere yöneldi Minho. Adımını her atışında huzura kavuşacağının bilincinde ilerliyordu. Elleri kahverengi ahşap hisli trabzanlrdayken ilerleyip üst kata çıktı. Tam da tahmin ettiği gibi, odasının kapısı açık ve Hanji'si yatağında oturuyor haldeydi.
"Nerdeydin?" dedi Jisung odanın kapısından giren sevgilisine yumuşak bir sesle. Onu siyah bir gömlekle dışarıda dolanırken hayal etmek hasta olabileceğine dair kuruntular atmıştı beynine.
Minho tekrar gördüğü görüntüyü hatırlayıp dudaklarını araladı. Fakat yeri boylayan bakışlarıyla konuşamadı ve Jisung'un parmaklarını bileğinde hissetti.
Çok geçmeden kendini grilere boyanmış gökyüzünün altında, o küçük odasında, Han Jisung'un kucağında buluvermişti. Elleri Jisung'un ensesindeki saçlarla oynarken uzun kirpikli gözleri gri saçlara yeni eklenmiş kısa ön tutamlardaydı. Arada da kendi odasının penceresinden gözüken komşu camına değiyordu bakışları.
Jisung zaten bildiği şeyleri anlatmasını bekliyor bir halde kucağındaki Minho'ya bakarken onun tek ilgilendiği Jisung'un saçları gibiydi. Jisung'un tam üstüne oturmadığından ve bacakları yatağa baskı uyguladığından gövdesi Jisung'dan daha uzundu, böylece göğsüne gelen başla daha rahat ilgilenebiliyordu.
Minho sessizce gri saçlarla oynarken mutlu gözüküyordu, bu sebeple Jisung onu bölmek istemedi ama çok geçmeden havanın daha da karardığına dair görüntü Minho'nun gözlerinde kaybolan ışık hüzmeleriyle belli oldu. Gri saçlı Minho'yu uyarmak için birkaç sefer göğsüne kafasıyla sürtündüyse de Minho oralı olmuş gibi değildi. Bugün olduğundan daha sessizdi, hayret ki çocuklara dahi tek kelime etmemişti.
Neyse ki çok geçmeden pes etti. Daha rahat bir pozisyon alabilmek adına kendini Jisung'un yırtık kot pantolonunun sardığı ince bacaklarına bıraktı. Böylece Jisung'un kolları, ellerini Minho'nun belinden ayırmasına gerek kalmadan onun baldırlarına dayandı.
"Jungsu beni dinlememekte kararlı." dedi Minho bir çırpıda. Yine de gözleri Jisung'un yüzüne çıkmıyor, kazağında geziniyor haldeydi. Sanki Jisung'un söyleyeceği yumuşak şeylerden haberdar gibi, muhtemelen de haberdardı.
"Güzelim sence de fazla kafana takmıyor musun?" diye sordu Jisung. Yüzünü eğerek Minho'yla gözlerini hizalamaya çalışıyordu. Minho sanki bu cevabı alacağını biliyor gibi gözlerini hareket ettirmeden parmaklarını Jisung'un yakalarına getirdi. Sevgilisinin yüzüne bakmaya utanıyordu çünkü açıklaması onu tatmin etmiyor gibiydi. İfade edemediğini sanıyordu.