Ellerimde onlarca çantayla kampüsün bir yarısından diğerine gitmeye çalışıyorum. Derse yetişmek için o kadar hızlı koşup nefessiz kalıyorum ki bir an omzumla kulağım arasında sıkışmış olan telefondaki sese cevap veremiyorum Aldığım bilmemkaçıncı işin onayını veriyor ve geleceğimden emin olmaları gerektiğini onlara anlatmaya çalışıyorum.
Nihayet telefondan gelen kadın sesi sustuğunda amfinin kapı önünde Hyunjin'in bana emanet ettiği çantalardan kendine bir toka bulmak için çabalıyor oluyorum. Bunun tek sebebi saçlarımın koşarken beni delice bunaltması elbette. Tokayı bulur bulmaz hırpalanmalarını önemsemeden saçlarımı toplarken içinden tokayı zorla bulduğum çizim çantası bacaklarımın arasında sıkışık duruyor. Neyseki Hyunjin dağınıklığından ödün vermeden cantasında toka bulunduruyor, benim aksime.
Amfiye girdiğimde nefeslerimi kapının önünde düzenlemiş olmama rağmen Han Jisung'u görünce nefesim tekrar tekrar kesiliyor. Sevgilimin yanına gidip çantaları oturacağım yere doğru yayıyorum. "Kendi yormasaydın sevgilim, araman yeterdi." diyor bu sırada Hanji, oturduğu yerde biraz kayarak bana yer açıyor. Uzun konuşmayı atlayarak "Tamamen aklımdam çıkmış." diye geçiştiriyoum onu, tekrar çalışmaya başlayacağımı ona söyleyecek durumda değilim. Jisung üstüme gitmiyor, halbuki gözü bu aralar üzerimde olan ilk kişi o...
Çok geçmeden profesörün derse girmesiyle ayaklanıp yerlerimize geri oturuyoruz. Ders ortaçağ dinamikleri hakkında ilerlerken yavaşça başımı Jisung'un omzuna koyuyorum Muhtemelen saçlarımın uçları esmer tenine değip onu biraz gıdıklıyor ama o gözleri üzerine çekmemek için tepkisizce profesöre odaklanmış.
Günün ortalarında çoğunun dersleri bitmiş olan arkadaş grubumuzla kampüsün ortak bahçesinde buluşuyoruz. Tahtadan yapılma gri masaya kurulup şen şakrak bir şekilde sohbet ediyoruz, ne kadar şen olabilirsek.
"Ve bence," diyor Seungmin ellerini masaya koyup "geçen gün yaptığımızı tekrarlarsak daha fazla broşür satabiliriz." diye devam ediyor. Felix onun normal konuşmasına tezat pek de sakin olmayan konuşmasını dudakları aralık bir şekilde odaklanarak dinliyor. "Hiçbir işe yaramaz." diyor Hyunjin bunun üstüne. Masanın üstünden çizim çantasını kaldırıp yanına koyuyor, böylece masa tamamen boşalıyor. "Bence denenebilir." diyor ardından Jeongin. "Felix'in el lezzeti çok iyi."
"Ben de yardım edebilirim." diye araya giriyorum, neyden bahsettikleri hakkında bir fikrim yok. Arkadaşlarımın katıldığı bu hangisi olduğu belli olmayan etkinliklerden biri olmalı diye düşünüyorum sadece. "Boşuna uğraşma Minho hyung." diyor Changbin. Normal bir göz devirişle karşılık veriyorum ona. Changbin her seferinde bu kadar gerçekçi bir kabulle net olmak zorunda değil.
Ortam bu muhabbetin üstüne biraz sessizleşiyor, hepsi kendi aldığı etkinliklerin ya da programların içinde boğuluyor olmalı. "Chan niye her yere geç kalıyor ya?" diye soruyorum, kafalarını dağıtmak için. Soru ortaya atılmış ama herkesin cevaplamak için çaba sarf ettiğini görebiliyorsunuz çünkü bu gürültücü çocukların sessizliği pek de iyiye alamet olmayabilir.
"Ay, bizim Chan işte." diyor Jisung büyük bir hazla ona hyung deme ihtiyacı gütmeden. Bu küstak halini de çokça seviyorum Tam lafının bitiminde Chan'ın iri ellerinde biri omzuna baskı uyguluyor. "Ya, canım Chan hyungumuz demek istemiştim Chan hyung." diyor başını sağındaki Chan'a çevirerek. Hyunjin'in gülümsediğini görebiliyorum Jisung'un bu pısırık duruşuna karşılık.
"Bırak Channie." diyorum Jisung'un omzundaki elini elimle itelerken. "Küçük işte." diye durumu toparlamaya çabalıyorum ona gülümserken. Chan alışkın olduğundan ikiletmiyor beni ve Jisung'un sağındaki boş yere oturuyor, böylece grup tamamlanmış oluyor.
Felix "Chan Hyung, sence geçen sefer yaptığımız yemekli daveti tekrarlasak izleyici olarak gelirler mi?" diye soruyor konuyu tekrarlamak adına. Chan'ın ne cevap vereceğini kavrayamıyorum. Çoğunlukla bizi düşünüyor olsa da o da durumun sonucuna odaklanıyor. Sadece Chan'ı yumuşatacağını düşündüm bir bakışla bakıyorum ona. "Elbette Felix, denemekten zarar gelmez." demesine yol açtığımı fark etmiyorum o an için. Sadece prosedürden bir gülümseme sunuyorum. Felix'in bu etkinliklere ne kadar değer verdiği apaçık ortada, şüphesiz Chan da bunu biliyor olmalı.
"Bence kimse gelmez." diyor Changbin elini masaya koyarak parmağını aralarken. Normalde iddiaya girdiği kişi bizzat Seungmin olur ama o parmağını uzatmaya tenezzül etmeyince ben uzatıveriyorum. Parmaklarımızı birbirine dolarken Jeongin'in "Hyung emin misin, Minho hyung asla kaybetmez." diyerek Changbin'e fısıldayışını duyuyorum. Changbin ise sadece soluna bakıyor ve omuz silkiyor.
"Yongbok-ah." diye seslenerek bana daldığı yerden zorla çektiği bakışlarıyla dönen Felix'in yüzüne odaklanıyorum. Parmağımı çekip Jisung'un baldırlarımda olan elinin üstüne masanın altında görünmemenin rahatlığıyla koyuyorum sonra "Teslim edilmesi gereken sadece bir alan ödevin kaldı." diyerek gözlerimi kapıyorum. Bunun ona güven vermesini diliyorum içten içe.
"Rahatla Felix." diyor Felix'in tam karşısında oturan Hyunjin göz kırparak. Onun telkiniyle başımı ondan yana çeviriyorum. Felix'in daimi koruyucusu gibi davranan benden başka biri daha var. Hyunjin'e doğru gülümsüyorum zorla, benim için her zaman bencil olan komşu çocuğuna.
Dakikalar birbirini kovalarken gözlerimiz bir anda masaya yaklaşan mini etekli kıza dönüyor. Her zamanki gibi Yeji Hyunjin için masamıza yaklaşıyor. Sevgilisinin mavi saçlarına elini atıp karıştırıyor ardından ellerini omzuna koyuyor. "Geliyorum." diye fısıldıyor Hyunjin. Bunu ona baktığım o zaman diliminde dolgun dudaklarına odaklanmışken anlıyorum. "E ben artık kalkayım." diyor, hızla masadan çıkıp çantasını elinde Yeji'nin elini tutatak uzaklaşıyor bizden.
Changbin tam bir şey söyleyecek gibi olup bana döndüğünda Chan'ın yanına gelen kızlarla duraksadığını anlıyorum. Felix, Seungmin'le bir şeyler hakkında konuşurken Changbin, Jeongin ve ben doğrudan Chan'ın olduğu tarafa dönüyoruz onu rahatsız etmeyi umursamadan. Yanımdaki beden ise iki tarafın kargaşasından çok uzak bir şekilde yeşil çimenlerdeki kalabalığı izliyor.
"Tamam sonra görüşürüz." diyor en sonunda Chan konuştuğu konuyu sonlandırıp kızlara gamzeli bir gülüşle el sallarken. Changbin gözleri benim üzerime çevrilir çevrilmez o kendine yapışmış gıcık konusunu açmadan duramıyor. "Ne oldu Minho yoksa şaşırdın mı?" diyerek sataştıyor. Bunu ciddiye almıyorum, her zamanki Changbin ve onun pis goygoyu. Jisung ve konuya her seferinde nefret kusan Jeongin benim aksime ciddiye almış olacak ki Jisung'un "Seninkiler değil de, Chan'ınkiler geldi diye şaşırmıştır belki." diyen sesi kulağının hemen yanında duyuluyor. Ben ise bu sırada Changbin'e kızgın gözlerle bakan Jeongin'i izliyorum pür dikkat.
"Ne oldu onu mu koruyorsun yoksa hm?" diyor ardından Jisung'a dönen Changbin. Eskiden bu konular açıldığında benimle bakir olmam üzerinden dalga geçen genelde Jisung oluyor. Tabii zamanla bunun ne kadar olurunda olmayan bir şey olduğunu da fark etmiş olacak ki duruyor ya da artık bakir olmamam da olabilir bu etken...
"O sadece benim altımda kalabilir." diyerek bana dönüyor Jisung. Böylece dün gecenin ateşi çıkık göndermeli bir mesajı yayılıyor havaya, sadece ikimiz algılıyoruz altında yatanı. Ona göz deviriyorum ama bu göz devirme normal bir göz devirme değil. Bu daha çok gözbebeklerim yuvalarından fırlayacakmış gibi devrilirken kirpiklerimin titremesi ve gözlerim çevrilirken sanki yatakta zevkten gözlerimi kaydırarak beni beceriyormuş gibi hissetmesini sağlamak için. O da bana dilini mağarasında, o küçük ağzında, çevirip sertçe Changbine dönerken gözlerimin kaldığı dişlerinde yavaşça dolandırıp cevaplıyor.