3,,

2.5K 81 31
                                    

Pastaneye gideli 3 4 gün olmuştu. Onun dışında da pek gitmiyordum. Hâlâ bir işimde olmadığı için evdeydim. Anne babama yük olmak istemiyordum, onlar bana her ne kadar yük olarak bakmasada. Kendi düzenimi kurmak istiyordum, İngiltere'de düzenimi oturtmuştum. Evim, işim vardı. Geri dönünce hepsi yok olmuştu. İş bakıyordum tabii ama hiçbiri bana uymuyordu çünkü profesyonel tercümanlar istiyorlardı. Bildiğim birçok dil olmasına rağmen profesyonel sayılabilecek bir tercüman değildim. İşe gireceğim yerde ilk olarak staja başlamam gerekiyordu.

Şu an balkonda oturmuş boş boş yola bakıyordum. Evet, bu fazlasıyla sıkıcı olmaya başladı. Yapacak bir şeyler aramaktan yorulmuştum. Boş boş bakınırken bahçenin önündeki fidanları görmüştüm. Arka bahçeye dikmek için birkaç çeşit çiçek almıştı annem. Bunları ben yapabilirdim, küçükken hep babamla ben yapardık. Zaten kendime bir uğraş arıyordum.

Odama girip üzerime hırkamı aldım, terliklerimi giyip arka kapıdan bahçeye çıktım. Bahçenin boş olan kısmına fidanları götürdüm ve altındaki plastik olan bölümlerini çıkardım. Küçük bahçe çapası ile boşluk açıp tek tek, özenle dikiyordum. Yarısını çoktan bitirmiştim. Diğerlerini Barış ile dikerdik, o da sever bence böyle işleri. Diktiklerimi sulamak için hortumu arıyordum. Sonunda bahçe hortumunu buldum ve çiçeklerin yanına getirdim. En son musluğunu açtım ve sulamaya başladım. Hazır elime almışken diğerlerinide sulamaya karar verdim. Babam olsa şimdi su savaşı yapardık, tek başıma bununda keyfi çıkmıyor.

Tam sulamaya başladığımda arkamdan gelen ses ile irkildim ve hortumla birlikte arkama döndüm. Gelen Barıştı, ama kardeşim olan değil. Barış Alper gelmişti. Hortum ile aniden ona dönünce ıslanmaya başladı. Anın şokunu atlatıp hemen hortumu diğer tarafa çevirdim ve musluğu kapatmaya gittim. Resmen elim ayağıma dolaşmıştı ve bu yüzden Barış'ı sırılsıklam etmiştim. Suyu kapatır kapatmaz yanına gittim.

Saçları yüzüne yapışmıştı, tişörtü de üzerine yapışmıştı. Beyaz tişört üzerine mavi bir gömlek giymişti, çok şükür vücudu pek belli olmuyordu.

"Kusura bakma aniden gelince irkildim, o yüzden biraz ıslatmış bulundum." Deyip, gülümsemiştim.

"Biraz mı? Kızım sırılsıklam oldum, ne birazı?" Haklıydı, resmen banyo yaptırmıştım. O da neden ani hareketler yapıyor, bilerek mi yaptım sanki. Onun suçuydu.

"Sen de neden öyle geliyorsun, görmüyor musun su sesinden hiçbir şey duyulmuyor. Kendin ettin kendin buldun, benim bir suçum yok." Kızım sen neden avukat olmadın ya? Nesin sen böyle, maşallah bana tü tü tü.

Ben bunları saydırırken sadece beni dinlemekle yetinmişti. Cevap vermedi çünkü havanın biraz serin olmasından dolayı üşüyordu. Hafiften titremeye başlamıştı.

"Of unuttum. Geç içeriye ben sana bir havlu vereyim, kurulan. Hasta olacaksın yoksa." Ne kadar agresif olsamda içimde vardı insanlık.

İçeri geçtiğinde bende hemen banyoya gidip bir havlu getirmiştim. Verebileceğim ona uygun bir kıyafet yoktu.

"Ben sana kahve yapayım, sana uygun kıyafet yok maalesef. İçin ısınsın yoksa üşüteceksin." Dedim ve bir cevap vermesini bekledim.

"Hiç gerek yok oturmaya gelmemiştim zaten. Kurulanayım giderim." Dedi, içim rahat etmezdi benim yüzümden hasta olursa. Pişman olmak istemiyordum.

"Vallahi hiç annemle vs atmaya girişemem. Hem benim yüzümden hasta falan olursan kötü hissederim. Bekle burada hemen yapar gelirim." Konuşmasını beklemeden mutfağa gittim ve su kaynatmaya başladım. Alttan kahve kutusunu çıkardım ve bardağa döktüm. En hızlı şu an nescafe olurdu. Daha iyi bir seçeneğimde yoktu zaten.

elmalı kurabiye, barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin