-I-

163 15 3
                                    

"Kacchan-

"Bana şöyle seslenmeyi kes."

"Bunu yapma..."

Elindeki sopayı aniden yere düşürdü. Titrek ve temkinli adımlarla yaklaştı, tıpkı adımları gibi titreyen parmaklarını uzatıp birkaç saç tutamımı arkaya atmak istedi fakat tek bir fiskeyle bu isteğini geri çevirdim. Tatlı demir alaşımı kokuyordu.

"Dokunma."

Bu emrin Izuku'nun kalbine raptiye gibi saplanmasını diledim. Sesimin bu kadar soğuk olacağını hiç düşünmemişti sonuçta.

"Düzeldiğimizi düşünmüştüm...."

Buzlu sesi. Kaşlarını bükmüş hayal kırıklığıyla bakıyordu.

Bunların hiçbiri anlamlı gelmiyordu üstü başı kan içinde, tahta lekeli masanın emdiği kan ve burnuna gelen tozlu kan kokusu. Anlamlı gelmiyordu. Bir zamanlar şamdanın üzerinde eriyip acıyla dans eden ateşin olduğu masa paramparça yerdeydi. Bulunduğum ortamdan nefret etmiştim ama tekrar gözlerimin önünde yatan bir cesede şahit olmak hiç de iç açıcı değildi.

"Kacchan. Bizi korumak içindi..."

Dehşete kapıldım, göz bebeklerim seğiriyordu resmen.

"Hayır..."

"Bizim içindi. Görmüyor musun...."

Dişleri takır takır birbirine vurmaya başladığında birkaç adım geri attım, sersemlemiştim. Bu lanet çiftlikte bile, tanrının unuttuğunu düşündüğü bu yerde bile ölümden kaçamıyorduk. Can almaktan başka ne işe yarıyordum ki.

Hiçbir pişmanlık belirtisi göstermediği çok açıktı. O da mı böyle hissetmişti? Gözlerinin önüne birini serdiğimde aynı endişeyi mi yaşamıştı.

"Sakın bana korktuğunu söyleme."

Sesindeki şaşkınlığın dalgaları kısık sesle gülmesine sebep oldu.

"Ciddi olamazsın...."

Öfkelenmişti, görebiliyordum. Dişlerini sıktığında başını hafifçe sağa sola salladı, 'hayır, bunu yapmamamız gerekirdi. Hayır.'

"Mahfolduk..."

"Hey. Hey. Önce sakin kalman gerek. Anlıyorum sindirmek zor faka- KACCHAN!"

Koşmak istiyordum. Şimdilik Izuku'nun sesinden uzaklara kaçmak. Yanağıma sıçramış kanı kolumun tersiyle sildim. Topuklarım tahta parkelere çığlık attırırken arkamdan yükselen bağırışa karşı dehşetle soluklanabilmiştim.

Neden böylesine büyük bir iğrenme hissine kapılmıştım ki. Izuku'nun benden ne farkı vardı. Bahçe kapısından dışarıya kendimi atmamla soğuk hava ciğerlerimi şokladı, yanaklarımı sıyırıp geçen sis tanecikleri kesikler kadar acıtıyordu.

Çitleri geçip yere düştüğümde panikle yeniden ayağa kalktım.

"KATSUKİ!!"

Gür ve öfke fokurdayan sesi işittiğinde ellerimi kesen otlara tutunup toprak yüzünden çıplak ayaklarım da kaydığında daha boktan hissettirmişti. Yalnız kalmama izin vermezdi, biliyordum.Yine de biraz bile kendine ayıracak kadar alanım olmayacak mıydı?

Uzun otlar görüşümü bozduğu için önündeki çukuru fark etmemiştim. Takılıp düştüğümde dizlerim üzerinde doğrulup sakinleşmek için derin nefesler almaya başladım fakat nafileydi, gözlerim etrafını tarıyordu ve arkamdan gelen çıtırtı yüzünden hızla başımı çevirdim.
Sessizliğin hızlı bir şekilde beni sarması birkaç saniyeliğine içimde bir boşluk hissi yaratmıştı.

'Nerde. Nerde. Nerde. Bana biraz alan tanı. Tanrım.'

Kısık sesli duam kabul olmayacaktı. Otların arasından bir hışımla çıkan Izuku'yu gördüğümde tüm nefesiyle bağırdım fakat yarıda kaldı çünkü üzerime çullanıp avuçlarını tüm gücüyle ağzıma bastırması sesimi çoktan kesmişti. Üzerimde oturan gölge, filizlenmiş tomurcukları andıran yeşil gözlerinin seçilebilir bebekleri. Nefes almak istiyordum sadece. Biraz nefeslenmek.

"Şimdi ellerimi çekeceğim. Ve sen de bağırmayı keseceksin."

Ağır bir ritimle baş sallayarak konuşmuştu. Sanki aptala anlatır gibi, algılarım kapalıydı buna ihtiyacı olmadığını söyleyemezdim. Gözlerini kıstı, boğazımdan yükselen hıçkırığı serbest bıraktım.

"Ağlamayı kes."

Sinirlerine hakim olamıyordu. Her ne kadar zor durumda olan ben olsam da. Tam bir sinir krizinin ortasına düşmüştük. Nefesinin tıslamasına karşı koyamadı.

"Kes şunu. "

Gözleri kızarmaya nefesi hırıltılı çıkmaya başlamıştı. Tırnaklarını yanaklarıma geçirmemek için savaş veriyordu resmen. Biraz önce yaşadıklarımın üzerine, bir pislikten kurtulmasının üzerine. Beni resmen 'hayal kırıklığına uğratmıştı.'

Ağzımı bıraktığında, yakamdan tutup tüm öfkesini serbest bıraktı.

"GÖRMÜYOR MUSUN ELİMDEN GELENİ YAPIYORUM!!!"

Çatallayan sesini zapt etmesi öyle zordu ki. İkimizde hıçkırıklara boğulmuş birbirlerinden başka hiçkimseye güvenemeyecekleri gerçeğini inkar ediyorken hemde.

"FAZLA KOLAY MI GÖRÜNÜYOR ORDAN BAKILINCA!!!"

Bu sözler sadece beni daha da korkutuyordu. Her bağırdığında ben de dehşete batmış sesimi dudaklarımdan kaçırıyordum. Sıktığı yumruğunu elmacık kemiklerimden birine geçirecekken buldu kendini.

...Katsuki... Saçları toprağa dağılmış loş gökyüzüne yüzünü çevirmiş ağlıyor, üzerine bulaşmış kan kadar koyu gözleri. Ah tanrım böyle bir asiliğe nasıl olur da bağırabilmişti. Üstelik onu dövmeyi nasıl aklından geçirebilirdi...

Gözyaşları yanaklarımla buluştu. Yakıyordu, en az yaptığımız korkunç şey kadar canımızı yakıyordu. Parmaklarının arasından sıyrılan kumaş serbest kaldı. Avuç içlerini gözlerine bastırıyor sesindeki hafif öfkeli tınıyı koruyordu. Benim ise bu yaşadıklarımıza karşı sadece sakinleşmem için zamana ihtiyacım vardı. Sıvı, uzandığım yerde Izuku'nun gözyaşlarıyla beraber toprağa karışıyordu.

"Kime gideceğiz.... B-biz ne yapacağız... Kacchan... Ne yapacağız..."

"Bilmiyorum... Kahretsin... bilmiyorum.."

Ev sahipleri dönene kadar yaptığımız rezilliği temizlemek zorunda olduğumuz açıktı. Kucağımda oturan Izuku'ya aldırış etmeden zorla doğruldum. Başımız hafifçe birbirine çarptı, derin bir iç çekip kendi yaşlarımı silme gayretine bile girmedim.
Sessizce dediklerini tekrar eden, ellerini saçlarına geçirmiş hayal kırıklığıyla sarsılan Izuku nun omuzlarından tutmuştum.

"Ne yaptıysak.. temizleyeceğiz. Sanki hiç olmamış gibi."

Kızarmış gözlerini bana çevirdi. Gözlerinin önünde düşen tellerin ardından bakarak sözlerime inanmak istedi. İkimizden biri ne yapacağını biliyorsa plan ona uymaktı.

______________________________________

Planlar pirana dolu havuzda yüzmek gibi can yakıcı olsa bile, uyulması gerekecekti.

DEKUBAKU - BURNTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin