-III-

60 11 3
                                    


Görmezden gelmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Soğuk hava nefesimi kesip atarken çıplak ayaklarım taş zemini kıracak gibi adımlarken görmezden gelmeye çalışıyordum. Başlayan yağmur yüzünden saçlarım gözlerimi kapamaya başlamıştı.

Peşimden yükselen bağırış sesine karşı korkuyla haykırmaktan başka birşey yapamadım. İşin sonu nerde bitecekti bilememiştim. Ayaklarıma batan yol kenarındaki kırık içki şişeleri yüzünden saplanan acı kat ve kat artmıştı benim için. Peşimden geldiğini hissedebiliyordum, nefes sesini resmen ensemde işitebildiğimi düşünmüştüm. Sanki aniden boğazımı sıkıp paramparça edebilirmiş gibi.

Ayaklarımdan süzülen kan bastığım her adımda damgasını yere bırakırken yağmur bıraktığım pisliği temizlemeye çalışıyordu. Yalnız değildim. Sikeyim ki asla yalnız değildim. Camdan başlarını uzatmış şeytanlar bana acınası bakışlarını sunuyordu. Işıkları geceyi delip geçiyor.

Köşeyi dönmek için adımladığımda dengem alt üst olmuştu. Sokak lambalarının teke düze yandığı bayırdan aşağı yüz üstü yere serilmemle birlikte yuvarlanmaya başlamıştım. Yağmur yüzünden kayan taş zemindeki çıkıklar kollarımı aşındırmıştı. Kalkamadım, uzanmaya devam ederken gözlerimi gökyüzüne diktiğimi hatırlıyorum. Aldığım nefes kesinlikle ciğerlerime gitmiyordu. Panik atak gibi birşey miydi?

Olduğum yerde güç bela yüz üstü dönüp dizlerim üstünde kalkabilmiştim. Sadece gözlerimi kapayan şeyin yağmur olduğunu düşündüğüm bunca zaman patlamış kaşımın acısını tadamadığımı idrak ettim. Koluma diğer elimle destek olduğumda onun keskin botlarının sesleri sokağı doldurmuştu.

Arkama bakamamıştım. Kitlenip kalmış soğuktan kas katı kesilmiştim. Hayır. Soğuktan olduğuna inanmak istemiştim sadece. Saçlarıma geçen eller yüzünden panikle kaçma çabama geri döndüm fakat artık takatim kalmamıştı.

"Hadi. Eve gidelim. Bu kadar rezillik yeter."

İrite edici düzeyde diyaframdan yükselen tok bir ses. Ev falan yoktu. Sadece bitmek bilmeyen işkence saatlerimiz vardı. Sesim kesinlikle bileklerim kadar zayıftı. Gözlerim sonuna kadar açılmış, dehşete kapılmıştım.

"Hayır.... İstemiyorum..."

Titremekten çıkmaya cesaret edemeyen sesim. Kahretsin ki işe yaramamıştı. Ölmeyeceğimi biliyordum ama ölmek bu durumdan daha iyi bir seçenek olabilirdi. Hıçkırığımı bastıramadım, kekeler vaziyetteki yakarışlarım sokakta yankılandı.

O gün kapısından bu soluk sokağa ışık taşan bir ev gözüme çarpmıştı. Saçlarımdan sürüklenirken hıçkırıklar içinde elimi uzatıp yardım dilenmiştim çaresizce. Fakat kapıda dikilen o koyu karanlık, köşeyi dönene kadar büyük bir zevkle mahfoluşumu izlemişti.

Gözyaşlarım yanaklarımı yakıp kül ederken başımdaki bu iğrenç sıcaklık hissi beni kesnlikle gebertecekti. Bir kez daha yalvarmak gelmişti elimden sadece. Bu dehşete düşmüş ses ile.

"Dur... Lütfen- birşey yap..."

Diyebildim. 'Ezikçe.'

Birine baba demek için ne olması gerekiyordu, tekrar ettim bu soruyu defalarca kalbimde. Ama hiçlik kalıyordu bu sorunun hemen eşiğinde.

Geçmişe dair bu anıyı unutmak için kafamı duvarlara vurmayı yeğleyecek bir genç olduğum için heba olmuş yıllarımın hesabını verecek hiçkimseyi bulamıyorum.

Midoriya soyadıma lanet okuyorum. En çok da kendim olmak üzere.




______________________________________

Ve bazen babalar çocuklarını pişman ederdi.

DEKUBAKU - BURNTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin