04.04.25
Sare Karsen'den
Bazı insanlar unutulmayı hak ederdi. Bazıları ise unutulmaya mahkumdur kimi zaman. Unutulmayı hak eden insanlar kalbini söküp, eline veren insanlardır. İhanetin acısını anlayamazsın ilk başta. Hançer sırtına saplanmıştır ama kanlar kalbinden akıyordur. Unutuluşlara mahkum olanlar ise bu hikayede hiç yer edinemeyen insanlardı. Bana bu ikisini de yaşatan aynı kişiydi. Hem unutulmayı hak eden hem de unutulmaya mahkum olan.
Ama, hayır. Ben bunun ikisini de yapamamıştım. Ben ne onu unutabilmiştim, ne de onu unutmaya mahkum edebilmiştim. Ben yıllarca kalbimin sesini susturamamıştım. Bir gün bile ondan ileriye gidememiştim Acılar içerisinde kıvranırken bile hiçbir zaman onun sevgisini bitirememiştim. Her gece o gelsin diye uyuyup, her sabah onu solumda görme inancıyla uyanmıştım.
Ama yoktu.
Oğuz ne uykumda gelmişti, ne de uyandığımda solumda olmuştu. Oğuz bir gece beni kollarının arasına alıp uyutmuştu. Başka bir gecede beni kollarının arasından çıkarıp gitmişti. Yaralarımın üzerine çiçekler çizmişti. Sonrasında o çiçeklerin yapraklarını teker teker kopartmıştı. Önce beni hayata bağlamıştı, sonra beni o iple boğmuştu. Her katil bir gün muhakkak cinayet mahalline gelirdi. Ben Oğuz'u her gece o otogarda beklemiştim. Oğuz bana hiç bir gecede geri dönmedi.
Belki de her katil, cinayet mahalline gelmezdi. O da gelmemişti. Gelmediği her gün biraz daha öldüm. Biraz daha, biraz daha.
Ama gelmedi.
Bende zaten bir daha gitmedim.
Onu kalbime gömdüm, iç sızım oldu. Bir daha değil o otogara gitmek. Adını bile anmadım. Onu unutmadım ama onu hatırlamamak için çok uğraştım. Kokusu silinsin istedim, attım o kazağı çöpe. Nefes aldırmıyordu. Çerçeveleri kaldırdım teker teker, ateşe verdim hepsini. Görmeye dayanamıyordum. Bunların hepsini yaptım, ama çokta ağladım. Sesini özledim diye, kokusunu özledim diye, onu görmeyi özledim diye. O kazağı çöpe attığım için, o çerçeveleri ateşe verdim diye çok ağladım.
Çok ağladım. Ama tek bir gün bile onu unutamadım. Onu unutmayı tek bir gün bile istemedim. Ben sadece gelir diye beklemekten başka hiçbir şey yapamadım. Kapının kilidini değiştiremedim, anahtarı var, belki gelir diye. O anahtarın saksının altında olduğunu bilmeden. Ama almadım da o anahtarı. Geri gelirse eğer, nerede olduğunu bilsin diye. Zeytinden nefret ederim, bozulacağını bile bile her gün aldım, koydum buzdolabına. Oğuz çok sever çünkü. Perdeleri hiç açamadım, eve gün ışığı girmesinden korktum. Oğuz karanlığı sever çünkü. Ama ben bilemedim de. Oğuz'un kendi karanlığında beni bırakıp gideceğini. Bu ihtimali düşünmek bile istemedim. Oysa giderken perdeleri de açmıştı. Benden giderken karanlığını da alıp götürmüştü. Ama ben bunu anlamamıştım.
Onu o kadar çok seviyorum ki sesini bile unutamamıştım.
Hani yıllar geçtikçe her şey biter, her şey unutulurdu?
Tek bir gün bile unutmamıştım.
Veda Resitali asıl şimdi başlıyordu. Çünkü asıl oyuncu, sahneye çıkmaya hazırlanıyordu.
Oğuz artık terk ettiği şehirde, Ankara'daydı.
Oğuz dönmüştü.