Dibe çakılmışta, orada boğulmuş gibi hissediyordum. Sevdiğim herkes beni bir okyanusun içerisine atmışta, çıkmayayım diye kafamı bastırıyordu sanki. Damarlarımdaki kan akışı normalin üst seviyesinde gibi atıp, bileklerimi yakıyordu.
Zaaflarımın beni öldüreceğini öğrendiğim an, otogarda terk edildiğim andı. Kimsesiz, çaresiz ve perişan. O beni bıraktı, ben az sonra dönecekmiş gibi bekledim. Dönmedi, bana öyle bir dönmedi ki bir kız çocuğundan farkım kalmadı.
Sonra yalanlar indi yeryüzüne. Deprem gibi her yeri yarıp beni içine çekti. Doğrular, yaşanmışlıklar o kadar çok canımı yaktı ki, hiç var olmamayı diledim. Hiç var olmamayı, onu hiç sevmemeyi diledim.
Onu sevmemeyi diledim, çünkü artık yaşamak istedim.
Göğsümün içindeki iki cenazenin acısı kaburgalarıma kadar acıtıyordu.
Keşke ölmeseydin Hare, sen beni bırakmazdın çünkü.
Keşke sen ölseydin Oğuz, ölseydin seni suçlamazdım çünkü.
Vazgeçtim.
Keşke ben ölseydim, ikinizin de ardında kalmazdım çünkü.
Göz kapaklarımı zorlukla açtım. Görüşüm bulanık, kafamın içi uğulduyordu. Gözlerimi açtığımda etrafıma bakındım. Bir hastane odasındaydım. Bileğimde hissettiğim baskıyla birlikte kafamı sağ tarafa çevirdim. Bera, bileğimi sıkıca tutmuş uyuyordu. Zorlukla bileğimi çekerek serumu çıkardım. Canımın acısıyla inlememle birlikte, Bera yattığı yerden doğruldu. Uyku sersemi konuştu. "Abla?" Yattığım yerden kalkarken konuştum. "Efendim Bera." Sesimle birlikte uykusundan hızlıca sıyrılıp, telaşla konuştu. "Abla, uyandın!" Suratımı buruşturarak ona baktım. "Bağırma ya, iyiyim yok bir şey." Yatağın kenarına oturarak, elini yüzüme koydu. "Nasıl korktum haberin var mı senin? Seni öyle görünce ne yapacağımı şaşırdım." Önemsiz bir şeymiş gibi konuştum. "Panik atak işte, önemli bir mevzu değil. Serum bitmiş zaten çıkalım." Yataktan kalkmadan önce bir müddet bekledim. Herhangi bir baş dönmesi yaşamak istemiyordum. Bera beni belimden desteklerken, ona yaslanarak koridorda ilerledik.Arabaya binecekken gözüm karşı duvara takıldı. Duvarın arkasında birisi vardı ve bakışlarını bize dikmişti. Umursamadan sağ koltuğa oturdum. Bera'da binerek benden önce emniyet kemerimi bağladı. Kafamı cama yaslayıp gözlerimi kapattım. Bera'nın sesiyle birlikte gözlerimi açtım. "İyi misin?" Başımı sallayarak onayladım. Bera konuşmaya devam etti. "Hep böyle panik atak krizi geçiriyor musun?" Kafamı camdan çekerek dik konuma geldim. "Hayır, uzun süredir yaşamamıştım. İlaçlarımı da almayınca tetikledi o kadar." Kafasıyla onayladı. "Bize gidiyoruz." Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Hayır, asla gelmem. Sen nereye gidiyorsan git." Bakışlarını yoldan ayırıp bana kısa bir bakış attı. "Babam bizi bekliyor farkındasın değil mi?" Umursamazcasına konuştum. "Eğer gelirsem, bir daha aynı şeyler yaşanacak. Yarın gelirim, ama şuan asla." Kafasını sallayarak onayladı beni. "Size sür arabayı, sen inersin ben öyle geçerim eve." Şüpheyle konuştu. "Araba kullanabileceğine emin misin?" Derin bir nefes bıraktım bıkkınlıkla. "Eminim Bera, gayet iyiyim. Dediğimi yap ve size sür arabayı."