Bu aşk, beni yaşarken öldürmüştü.
Bu aşk, beni yerle bir etmişti.
Bu aşk, benim sonum olmuştu.
Bir zamanlar eli elimdeyken mutlu olduğum adam, beni bulutların tepesinden yeryüzüne çarpmıştı. Elim kolum parçalanmış, kalbimin kırıkları içimde kalmıştı. Her nefes aldığımda, her aklıma geldiğinde, kırıklar beni yaralamıştı.
Bu aşk, bana fazlaydı.
Vazgeçtim,
Bu adam, beni perperişan bir halde bırakmıştı, aşkın suçu değildi bu.
Beni yaşarken öldüren o'ydu. Beni yerle bir eden o'ydu. Benim sonum olan o'ydu. Bana bunları yaşatan aşk değil,
Oğuz Koralp'in ta kendisiydi.
Zaman durmuştu, ilerlemiyordu.
Zaman bir çift mavi gözlere bakarken donmuştu.
Bana sarılı olan kolların arasındaydım. Hareket edemiyor, sadece kolları arasında duruyordum. Bütün işlevimi kaybetmiş, sesim çıkmıyordu. Ağlıyordum, ama sesim çıkmıyordu. Gözyaşlarım akmaya devam ediyor, ama ben sesimi bile çıkaramıyordum. Oğuz bana sıkı sıkı sarılıyordu. Kafasını boynuma gömmüş sadece susuyordu.
Mekan boşaltılmaya başlanmış, sadece masamızdaki kişiler kalmıştı içeride.
Zorlukla kendime gelerek kolları arasından çıktım. İnanmıyordum, hayır yoktu. Bunların hepsi zihnimin bana oynadığı bir oyundan ibaretti. Ona bir daha baktığımda yok olacaktı. Yeniden bir hayale inanmamam gerekiyordu. Belime sarılı olan kollarının teması kesilince, ondan uzaklaştım. Yeniden bir adım atmıştı ki elimi hızla kaldırdım. Titreyen sesimle zorlukla konuştum. "Yaklaşma bana." Oğuz duraksadı, yutkunurken susmadım devam ettim. "Sen gerçek değilsin, biliyorum bu sadece zihnimin bana bir oyunu. Sen yoksun, sen benim karşımda değilsin. Biliyorum, sen gelmezsin. Bana çaresizce baktı. "Sare, buradayım ben." Kafamı iki yana salladım. Buradan hemen gitmem gerekiyordu. Son kez baktım gözlerinin içine, hayal de olsa onu görmek berbat hissettirmişti. Yanından geçip giderken, omzum omzuna değdi. Bedenim deli gibi kasılırken, zorlukla kafeden çıktım.
Bakışlarımı gökyüzüne kaldırdım. Islanan saçlarımla gülümsedim. Yağmur başlamıştı, ve benimle birlikte ağlıyordu. Karanlık sokakta kollarımı bedenime sararak yavaş adımlarla ilerledim. Ardımdan açılan kapının sesini duydum ve hızla arkamdan gelen adım seslerini. Kolumda hissettiğim baskıyla, beni kendine çekti hızla. Islak saçlarım yüzüne çarparken derin bir nefes alıp gözlerini yumdu kısa anlığına. Kollarımı sıkı sıkı tutarken yumduğu gözlerini açtı. Burada olduğuna inanmamı istercesine baktı bana. Kafasını hafifçe sağa doğru eğdi. "Ben buradayım. Bak bana, bana bak Sare. Sende biliyorsun, ben buradayım." Göğsünden sertçe ittim onu. "Bırak, dokunma bana! Yoksun işte burada. Gitmene rağmen, geri dönemezsin. Dönmezsin ki sen." Sesini yükseltti o da. "Geldim, karşındayım! Geldim, geldim ben Sare. Bak bana, bak!" Dudaklarının temasını dudaklarımda hissettim. Öpmüyordu, sadece temas etmişti. Fısıldadı. "Gündüz Yüzlü Kız'ım, ben seninleyim."