Nefret ederek uyandığım, uyanmaktan nefret ettiğim bir sabah yine. Çünkü bir Pazar günü. O "şahane" aile kahvaltısının yaşanacağı sabah. Ne kadar çabuk biterse o kadar iyi diye düşündüğümden hızlıca kalktım yatağımdan.
Pencereden sızan bir güneş ışığı olduğunu fark edince, banyodan önce cama yöneldim. Perdeyi araladığımda, aşağıda yaşları 5 ila 10 arasında değişen küçük çocukları ve annelerini gördüm. Tabii benim tahminimce anneleri. Ya da bakıcı olmamasını dilediğim içindir belki de.. Bir an gördüğüm her yüzün mutlu olduğunu farkettim. Sahi, şu lanet Vadi'de bir tek ben mi mutsuzdum?
Adının aksine rengarenk olan Gri Vadi'de yaşamak, gerçekten beni hayattan soyutluyordu artık. Yine çok depresifleştiğimi fark ederek, banyoya yöneldim.
Yüzüme serin suyu çarptığımda, kendimi biraz daha iyi hissettim. Tam yüzümü siliyorken, odamın kapısının açıldığını duydum. Şüphesiz Defne Teyzeydi, uyanıp uyanmadığıma bakmaya gelmişti. Banyodan çıkınca tam da tahmin ettiğim gibi olduğunu gördüm. Sımsıcak, kahverenginin en güzel tonundaki gözleriyle bana bakıyordu. "Günaydın kuzuum!" diyerek öptü yine saçımdan.
"Günaydın Defne Teyze."
"Ben gelmeden uyanmışsın bugün, ben mi çok uyudum yoksa?"
"Yok, ben kahvaltı faslının hızlı geçmesi için yataktan çabuk çıktım." Gülümsedi Defne Teyze. "Hadi" dedi, "o zaman inelim aşağı." Üstümü değiştirip geleceğimi söyledim.
Dolabımın karşısına geçtiğimde, her zamanki siyah par paça pantolonumu aldım elime. Tam siyah trikoyu da alacakken, vazgeçerek koyu yeşil salaş gömleğimi aldım. Ve geçirdim üzerime.
Aşağı indiğimde babam henüz gazetesini okuyor, annemse televizyon izliyordu. "Günaydın" dedim ortaya. Babam başını kaldırarak "Günaydın kızım" dedi. Annemse gözünü televizyondan ayırmadan "Günaydın" demekle yetindi.
Bazen bir apartmanda yaşıyor olmamıza rağmen, dairemizin dubleks oluşuna seviniyorum. En azından aynı katta olmak zorunda kalmıyorum geleneksel yemekler dışında.
Kahvaltı için masaya geçtik. Defne Teyze yine doldurmuştu tabağımı. Cılız olmamdan şikayetçiydi zaten her zaman.
Yine sessiz bir kahvaltı etmiştik. Arada Defne Teyze ile babamın konuşması olmasa, gören evden ölü çıkmış zannederdi. Bu sessizliğin bir kısmını bölen ben oldum. "Baba, Alçin'le bugün alışverişe çıkacağız." Tamam, bu çok saçma bir cümle olmuştu. Çünkü alışverişten nefret ettiğim dillere destan bir şeydi. Yalan söylemeyi beceremiyordum. "Sen ve alışveriş? Alışveriş Merkezi? Sen?" diye her kelime grubunun üstüne basarak konuştu annem şaşkınlıkla. Evet, kurtarmam gerekiyor şu anda kendimi. "Yok, şey, yani hayır. Ben değil. Alçin bir şeyler almak istiyor. Ben sadece eşlik edeceğim." Evet, bu oldu. Annem kafasını sallayarak, "Sen de kendine siyah dışında bir şeyler alsan fena olmaz" dediğinde, "Evimizdeki ölüm sessizliğine uygun giyiniyorum" demek istemiştim. Ama "Siyahı seviyorum" demekle yetindim.
Bu kahvaltı artık bitmeliydi.
Babam, "Beğendiğin bir şey olursa ek kartı kullanabilirsin, renk farketmeksizin" dedi ve göz kırparak gülümsedi. Babamı seviyordum. Teşekkür ederek masadan kalktım, odama çıktım. Aslında almak istediklerim vardı ama kesinlikle giysi değildi. Okumak istediğim birkaç kitap vardı ve almayı sürekli erteliyordum. Belki bugün alırım diye düşünürken, telefonomun zil sesi odayı istila etti. Arayan tabi ki Alçin'di. Neşeli sesi telefon ahizesini patlatarak aşıp kulağımı patlatmak istercesine cırladı: "Günaydıııınnn!"
"Günaydın Alçiinn" dedim onu sıkkınlıkla taklit etmeye çalışarak.
"Hey, yine mi agresifsin?" dedi. Haklı olduğunu düşünerek silkindim, "Sıkıcı pazar kahvaltıları" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Issız Ruhum
Teen FictionKavin, siyahın tonuydu. Karanlık suların en dibi. Okyanusun en ıssız yerindeki yeni dünyaya açılan kapının siyahlığı. Asrın'sa beyazdı. Azgın maviliğin oluşturduğu dalgaların ucundaki beyazlık. Açık denizden yavaşça yükselen ama kıyıda çok hasar bır...