Bölüm 3: "Senin o öptüğün her kızın..."

35 0 0
                                    

Yeni bir haftanın başındaydık yine.

İnsanlar Pazartesi'den nefret etmekte haklı olabilirler ama ben, bu evden ne kadar uzakta olursam o kadar iyi hissediyordum. Elbette her şeye rağmen, sabahları uyanmamı hiçbir şey kolaylaştıramazdı. Hakikaten uykuyu seviyordum. Alarm çaldığında erteleyerek kafamı yastığa vurdum. Alarmı erteleyebilirdim ama Defne Teyze'yi? ASLA!

Ve beni yanıltmayarak, Defne Teyze odama girdi. Yine o tatlı yüzüyle gülümsedi. Beni uyandırmak için gıdıklama yöntemini kullanınca neşeli bir şekilde uyandım "Tamam, tamam Defne Teyze uyandım!"

"Eh madem uyandın, hadi kahvaltıya!" dedi ve muzipçe gülümsedi. Bu şekilde gülümsediğinde çok tatlı ve komik oluyordu. Ben de onun bu haline hiç dayanamazdım, zaten uykum da açıldığı için yataktan fırlayıp kalkarak yanaklarını öptüm. Banyodaki işimi de bitirdikten sonra geniş ama genel olarak içinin hava dolu olduğu giysi dolabımın karşısına geçtim.

Okulum aslında bir kolejdi ama Anadolu lisesi olarak görmeyi tercih ediyordum. Zira, %70 burs kazanarak girmiştim bu okula. Babam kazanmasam da gönderirdi buraya ama bursu almam onun için farklı bir değere sahipti. Para sorun değildi. Sorun, benim çaba göstermemdi. Diğer herkes gibi.

Çabamı gördükçe mutlu olan babam, zaten paranın önemli olmadığını 4 yıllık kolej ücretini okula bağışlayarak bunu göstermişti.

Galiba gerçekten babamın kızıydım.

Ah, bu arada Defne Teyze çoktan yatağımı toplayıp çıkmıştı odadan. Okulum yani Bulut Koleji'nde aslında üniforma vardı ama serbest kıyafete de laf edilmiyordu. Ee onca öğrencinin ailesi para döküyordu. Sıkıysa laf etsinler (!)

Kendi kendime gülerek, koyu mavi bir gömlek aldım elime. Sonra vazgeçerek, kareli gömleğe attım elimi. Siyahtan griye ve beyaza geçişli, küçük kareli gömleğimin altına deri görünümlü bir tayt geçirdim.

Çantamı da ders programına göre hazırlamışken, kitabımı unuttuğum geldi aklıma. Dönüp komodinin üzerine uzandığımda kulaklığımı da unuttuğumu gördüm. Ve bir kez daha kendi unutkanlığıma sessizce küfrettim. Tabi içimden. Yoksa Ünsal ailesinin kızı hiç ağzını bozar mıydı? Cık cık cık.

Bazen çift kişilikli olacağım diye korkuyordum kendimi dizginlemekten!

Unuttuğum bir şey olup olmadığını tekrar kontrol ederek, odamdan çıktım. Ah! Aptal Kavin! Tabi ki, unuttuğum bir şey vardı. Dönüp penceremi açtım. Ve bu sefer kendimden emin olarak odamdan çıktım.

Sanırım gecikmiştim, çünkü kahvaltıya oturulmuştu aşağı indiğimde. Benim tabağım bile çoktan doldurulmuş ve beni bekliyordu.

Otururken çantamı duvarın dibine bıraktım.

Alt katın dizaynı tamamen anneme aitti. Ki ev hakikaten müstakilleri aratmayacak kadar genişti. Örneğin çift mutfak vardı. Biri normal, geniş ocaklı, büyük ve uzun tezgahlı olup rengarenk olan. Diğeriyse şu an bulunduğumuz ve genelde yemeklerin burada yendiği, salona bağlı mutfak. Sanırım bu mutfağı daha çok yemek odası gibi de nitelendirebilirim. Evimiz güzeldi. Ama annemin doldurduğu ev eşyaları itici bir görüntüye sebep oluyordu bana göre. Neyse ki üst kat ve odama çok fazla karışamamıştı bu konuda.

Düşüncelerimden sıyrılarak "Geciktiğim için özür dilerim" dedim. "Önemli değil" dedi annem, her zamanki net sesiyle. Babam da önemli olmadığını ama okula geç kalmamam gerektiğini belirttikten sonra kahvaltıma başladım. Sabahları çok fazla bir şey yiyemiyordum, bu yüzden Defne Teyze küçük bir meyve tabağı hazırlardı sıkça. Meyveye günün hiçbir saati hayır demezdim. Tabakta yarım bırakmayacağım tek yiyecekti belki de. Bunu bilen Defne Teyze'nin hazırladığı tabağı bitirerek, saatime baktım. Servis gelmek üzereydi. "Hoşça kalın!" diyerek çantamı kaptım ve aşağı indim.

Issız RuhumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin