"Daha ne kadar kaldı?"
Kardeşimin babama en az 10 kez sorduğu soruyla başımı arabanın camından kaldırdım."Çok kalmadı. 15 dakikaya orda oluruz." dedi babam. Tekrar başımı cama yasladım. En fazla beş dakika etrafımızda tek tük evler gözüktü. Evler yavaş yavaş sıklaştı, daha sonra babam arabayı 3 bloklu bir sitenin bahçesine park etti.
Arabadan inip etrafıma bakındım. Binalar mavi tonlarındaydı. Çok geniş bir bahçesi vardı. Öyle ki babamın daha önce gösterdiği fotograftakinden bile daha genişti. Bahçenin bir köşesinde park vardı. Onun hemen yanında basket potası ve kale olan bir halısaha vardı. Bahçenin etrafından yürüyüş yolu vardı. Ve de parkta oynayan bir çok çocuk vardı...
Parkta 7-8 tane çocuk sırasıyla salıncağa binip kaydıraktan kayıyorlardı. Sahada ise 10 tane çocuk maç yapıyorlardı.
Ben etrafıma bakınırken babamlar arabadan inmiş ve valizleri bagajdan çıkartıyorlardı. Kendi valizimi alıp kenarda beklemeye başladım. Kıyafetlerimin yarısından fazlasını kitaplarımla birlikte gönderdiğim için annemlerin elleri kolları çanta doluyken ben tatile gelmiş gibi elimde küçük bir kol çantası ve küçük bir bavulla bekliyordum.
Bir gözümde gözlük eksik o da olsa kendimi tatile gelmiş sanıcam.
Emre bana seslenince ona döndüm.
"Abla, valizimi yukarı sen çıkartsana."
Emre, sırtında kıyafet dolu siyah bir sırt çantası, kolunda annemin önceden aldığı -yine kıyafet dolu- bir pazar çantası ile beline kadar gelen valizini göstererek bana yalvaran gözlerle bana bakıyordu.Onu bu halde görmek kahkaha atma isteğimi getirirken bunu sonraya saklayıp ona göz devirdim. Onu bu halde görmek zordu cünkü ya evde bilgisayar basında olurdu ya da arkadaşlarıyla dışarıda olurdu. Bu yüzden onu böyle görmek kahkaha atma isteğimi uyandırıyordu. Hele bir de bu halde benden bir şey istiyorsa bu kıyamet alameti falan olmalıydı.
"Bunu neden yapayım? Bana bir neden söyle."
"Çünkü bu yakışıklı kardeşinin böyle yakışıklı kalabilmesi için formunda olması gerek. Ama bu kadar ağır şeyler taşırsa yorgunluktan çirkin kurbağaya dönüşür." deyip dudaklarını bükünce istemsizce kıkırdadım. Benim için sadece bir ergen bozuntusu olabilirdi ama yine de ablası ne kadar güzelse o kadar yakışıklı bir kardeşim vardı.
Yavaşça kafasına vurup cevap verdim. "Ağırlık kaldırırsan kas yaparsın sivri zeka."
"Nereden biliyorsun? Belki bende ters etki yapıyor."
"O zaman sen de kurbağa ol Emre."
"Kusura bakma ama tekrar insan olmak için gidip bir kıza beni öpmesi için yalvarmam. Hem ne olacak taşıyıversen valizimi sen zaten bir tane taşıyorsun ama biz birsürü taşıyoruz." dedikten sonra bir şeyi yeni fark etmiş gibi duraksadı.
"Sahi sen neden bir tane valiz taşıyorsun? Senin bu kadar az kıyafetin yok ki." Sinsice göz kırpıp cevap verdim.
"O da benim sırrım."
"Yani valizimi taşımayacaksın."
Kafamı iki yana salladım. Oflayarak arkasını dönüp valizini çekiştire çekiştire gitmeye başladı. Ya da düşündüm de, neden krizi fırsata çevirmeyeyim ki?
Arkasından Emre'ye seslendim.
"Şşşt, Emre!"Sanki bunu bekliyormuş gibi şimşek hızıyla bana döndü.
"Efendim ablacım, yoksa valizimi taşımaya mı karar verdin?"
"Evet."
"Senin de bu narin karaktere ve bu yakışıklılara karşı gelemeyeceğini biliyordum." Elindeki valizi bana doğru itti. "Buyur, şöyle takdim edeyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Gün Bir Genç Kız |ARA VERİLDİ|
Teen FictionBir gün bir gün bir çocuk, Kalbine bakmış kimse yok... Gezmiş dolaşmış etrafı, Sevgi sanmış menfaatı Öğrenmiş daha sonra hayatı, Güvenip yaşanmayacağını... Kapanmış sonra içine Anlayamamış onu hiç kimse... ••• Bir gün bir çocuk varmış, adı Okyanus...