Yedi Temmuz'un sıcak ve boğucu havasının azalıp, yerine esintinin aldığı bu yerde, zamanın akışı yavaşlamış gibiydi. Güneşin son ışıkları, ormanın içinde yükselen şatonun kiremitlerini altın bir renge boyarken, çevresindeki ağaçların yaprakları hafifçe hışırdıyordu. Bu esinti, sıcak yaz günlerinin ağırlığını hafifletiyor ve doğanın uykuya dalmış gibi sessiz bir dinginlik içinde olduğunu hissettiriyordu.Şatonun taş duvarları, gün boyunca birikmiş olan sıcaklığı yavaşça yayıyordu. Günün son ışıkları, duvarlarına vurarak uzun, belirsiz gölgeler oluşturuyor ve ormanın derinliklerine doğru uzanıyordu. Bu gölgelerin içinde saklı olan sırlar ve gizemler, gün batımının büyüsüyle daha da belirginleşiyordu.
Ormanın sessizliği, gün batımının sakinliğiyle birleşerek etrafa masalsı bir atmosfer yayıyordu. Kuşların hafifçe ötüşleri, rüzgarın yavaşça esmesiyle birlikte, doğanın sessiz meltemiyle dans ediyor gibiydi. Her bir yaprak, rüzgarın okşayışını hissediyor ve bu sessizlikte hafifçe titreşiyordu.
Pek akıllı biri olduğum söylenemezdi; hatta aksine, bazen kendi aptallığımın esiri olurdum. Ancak şu an, Bercis'in önerdiği gizli giriş yolunu kullanarak şatoya sızmak gibi çılgınca bir fikrin peşinden kapılmak, beni kendime bile hayret ettirecek raddeye getirmişti.
Şatonun gizli kapılarını keşfedeceğimizi söylediğinde, aklımdan geçen tek şey, zaten maskeli bir balo olduğu için birkaç kılık değiştirme numarası yapmaktı. Ancak, ormanın yeşillikleri arasına gizlenmiş bir geçitten şatoya girmek gibi bir düşünce aklımın ucundan geçmezdi.
Bercis, yerdeki otları dikkatlice temizlemeye başladı. Elleriyle nazikçe toprakları eşip, altlarındaki metal gövdenin izlerini ortaya çıkardı. Gövde, yıllar boyunca doğanın kucağında saklanmış gibi görünüyordu; pas lekeleri ve toprakla kaplıydı.
Temizledikçe, metal gövdenin parlaklığı belirmeye başladı. Gün batımının ışığı, yavaşça parlayan metalin yüzeyinde dans ediyordu. Arkadaşım anahtarı yerine yerleştirdiğinde, kapı kilit mekanizmasına doğru döndü. Anahtarın içindeki mekanizma, sessizce hareket ederken, kapının metal gövdesi kademeli olarak açılmaya başladı. Pasın çıkardığı hafif gıcırtı, ormanın sessizliğinde yankılanıyordu. Kapı, yavaşça açılarak gizli geçide yol açtı.
Gövdenin açılan kapısı, içeriye doğal bir ışık akışı sağlıyordu. Geçidin içerisi, yeterli oksijen seviyesine sahip geniş ve havadar bir alandı. Duvarlarında doğal havalandırma delikleri bulunan geçidin tavanı, üst kısmında açılan deliklerle doğal ışık sağlıyordu. Bu sayede içeride nefes almak için herhangi bir sıkıntı yaşanmıyordu. Geçidin içerisindeki yosunlar ve bitki örtüsü, duvarları ve zemini kaplamıştı. Bu bitki örtüsü, içerideki oksijen seviyesini artırıyor ve doğal bir atmosfer oluşturuyordu. Adım attığımda, kayarak geçidin içine girdim ve ardından kapıları kapatıp dışarıdan gelen ışığın içeriye sızmasını engelledim. İçerideki havayı kontrol ederek, yeterli oksijen seviyesinin korunduğundan emin oldum.
Artık, bu geçitin içinde, ne yaptığımı sorguladığım kısa bir yolculuk başlamıştı. Gözlerimi karanlıkta parlayan yosunlara çevirdim. Adımlarım şatoya giren kapıya ulaştığında, neleri sakladığını merak ediyordum.
Şatoya girdiğimizde, uzun koridor boyunca sıralanmış kapılar gözüme çarptı. Gri renkte aydınlatılan koridor boyunca, antik kilitlerle donatılmış kapılar sıralanıyordu.
"Burada kamera falan yoktur değil mi?" diye sordum, sesimdeki titreme korkumu ele veriyordu. "Genç yaşta hırsızlıktan hapise girmek istemiyorum." Bercis ciddi bir şekilde başını iki yana salladı. Ardından adımlarını içeriye attı. Peşinden gitmekte acele etmiyordum. "Ya da öcü falan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ RUHLAR BALOSU
FantasyÖlümlü biri değil, ölümün ta kendisi; beni ölümden uzaklaştırırken cehenneminde sonsuzluk vaat ediyor olabilir miydi? O kesinlikle ölümü bir bitiş değil, bir sonsuzluk olduğunu öğretendi; kendine ölümü bir an değil, ölümü satın alan adam, ölüm kada...