İnsan doğduğunda, ilk nefesini aldığı an itibarıyla zihnine hapsolurdu. O andan itibaren, düşünceleriyle, duygularıyla, ve deneyimleriyle birlikte bir iç dünya oluştururdu. Her an yeni bilgilerle ve deneyimlerle şekillenen bu iç dünyası, onun kişiliğini, inançlarını ve bakış açısını belirlerdi.
Bu hapis, zamanla kişinin kendi sınırlarını keşfetmesine ve iç dünyasında yolculuk etmesine olanak tanır. Ancak bazen, bu iç hapis, insanı gerçek dünyanın gerçekleriyle bağlantısını kaybetmeye iter.
Genç adam, küvetin içerisine düşmüş kıza bir havlu uzattığında, genç kızın bakışları, çehresinden inerek yavaşca havluya düştü. Damarlarının arasında yatan ilaçta, zehirlendirecek derecede bir sakinlik vardı. Bu onu ne yapması hakkında hiçbir şey arasında kararsız bırakıyordu. İçinde bir dolu kararsızlık vardı, aynı zamanda hiçbir şey.
Çıplak bir şekilde karşısına geçtiği adama elini uzatamayacak kadar cesaretsiz hissediyordu. "Arkanı dön," dedi. Az önce, kendisine bakması için arkasını dönmesini istemişken, şimdi tam tersi için istiyordu.
Genç adam, dediğini yapıp havluyu bir kenara bıraktı ve arkasını döndü. Küvetten dışarı çıkarken, suyun birazı yine taşımıştı. Çıplak ayaklarıyla zemine basıp, vücuduna havluyu sardığında, üşememesi o an dikkatini çekmişti. Aksine uzun süre güneş altında kalmış gibi vücut sıcaklığı çok yükselmiş ve derisinin altındaki kan dolaşımının hızlandığını hissetmekteydi.
İkisinin yeşil gözleri bir araya geldiğinde, "Ne bakıyorsun?" diye sordu Laren. Sesi hiç istemediği kadar kısık ve sakin çıkmıştı.
"Gözlerindeki sınırı takip ediyorum, aşamayacaklar gibi." Bu sözler, havada bir gerginlik yaratırken, genç adamın yüzünde bir kafa karışıklığı belirdi. Kızın sözleriyle birlikte, kendi içindeki sınırları ve duygusal karmaşayı yeniden değerlendirmeye başladı.
Genç kızın kaşları hafifçe oynadı, bakışları genç adamın üzerindeyken hafifçe titredi. Bu sesi hatırlamıştı, şu an karşısında yarı çıplak olan adam, karanlıktaki belirsizden başkası değildi.
Şimdi gayet her şeyiyle belirgin olan o adam, az öncekinin aksine, ıslak havluyla sardığı bedenini baştan aşağı yol sürerek izledi. "Karşımda bu haldeydin ama sınırları aşmaya korkuyorsun."
Genç kız, her bir cümlede duraksayarak bekliyordu. Hem ne olduğunu çözmeye çalışıyor, hem de sakinliğinin üzerinden çekilip kurtulmasını ve yerine gelecek duygunun ne olacağını bekliyordu.
Karanlıkta belirsizliği tercih eden kişinin, şimdi izniyle belirgin kas yapısını izlerken, sağ göğsündeki iz dikkatini çekti. Kendi kuyruğunu ısıran ejderha dövmesinin bile gizleyemediği bir yarası vardı. Yara sanki bir bıçakla derin bir daire şeklinde kesilmiş gibi izi kalmıştı. "Sol göğsündeki yaranın bana bir şeyi mi hatırlatacağını düşündün?" Bazı izler, zihnin içinden de çıkarılmayacak kadar derinde olabilirdi. Fakat hafızasında, sadece bir günü ve Lacivert Maskeliyle olan bir anısını hatırlayan kız için bu mümkün değildi. "Umarım öyledir," diye mırıldandı. "Yoksa karşımda soyunmana başka anlam bulmak istediğimi sanmıyorum."
Genç adamın kaşları çatıldı. "Sol göğüs mü?"
Bakışları durgun kız, dediklerinin arkasında durarak dümdüz bakmaya devam etti.
"Aslında haklısın." Attığı birkaç adım, o an kızın hafızasındaki durgunluğu az birazını alıp götürdüğünde, hissettiği normal olmayam seviyedeki sakinliğinin az biraz azaldığını hissetmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ RUHLAR BALOSU
FantasyÖlümlü biri değil, ölümün ta kendisi; beni ölümden uzaklaştırırken cehenneminde sonsuzluk vaat ediyor olabilir miydi? O kesinlikle ölümü bir bitiş değil, bir sonsuzluk olduğunu öğretendi; kendine ölümü bir an değil, ölümü satın alan adam, ölüm kada...