Soğuk rüzgar, Laren'in saçlarını nazikçe sallarken, üzerindeki ceketin kumaşı hafifçe uçuşuyordu. Ormanın derinliklerinde, gizemli bir hayalet gibi yükselen eski bir şato belirdi. Kuleleri bulutları deler gibiydi, duvarları ise yılların hikayelerini anlatıyormuş gibi görünüyordu.
Laren, şatonun karşısında durduğunda, içinde karışık duygular dalgalandı. Bu görkemli yapı, onun zihnindeki gizemli hatıraların anahtarını barındırıyor olabilirdi. Gözleri, şatonun tuğlalarında, pencerelerinin perdelerinde ve kapısına çıkan yedi tane basamağında kayboldu. Kendinden bile net hatırladığı bu şatonun her detayı, ister istemez onu geçmişe doğru bir yolculuğa davet ediyordu.
Karan, şatonun görkemli yapısını izlerken içten içe merak ediyordu. Laren'in buraya neden geldiğini ve geçmişte neler yaşadığını düşünüyordu.
Titreyen elleriyle şatonun geniş kapısını araladı. Kapının eski menteşeleri, yılların ağırlığını taşıyarak hüzünlü bir gıcırtıyla açıldı. Adımları, boş salonun sessizliğine karışırken, iç düşünceleri onu adeta yutmuş gibiydi. Şatonun içindeki görüntü, hatırladığı gibi değildi. Onun beklentilerinin aksine, salon sessiz, sakin ve boştu. Eski döşemelerin üzerindeki tozlar, hüzünlü bir atmosfer oluşturuyordu. Pencerelerden içeri sızan ışık, salonun her köşesine hafifçe yayılıyor ve duvarlardaki desenleri belirginleştiriyordu.
Adımlarını sessizce atarak salonun ortasına doğru ilerledi. Her adımda, zihnindeki karmaşık düşünceler onu sarıyor, geçmişle şimdi arasındaki bağı arıyordu. Ancak, salonun boşluğunda, beklediği cevapları bulamadı. Kimse yoktu, sadece sessizlik ve yılların izleriyle dolu bir salon vardı.
Kapının ardında duran Karan, sessizce genç kızı izliyordu. Bildikleri vardı, ancak her şeyi kendinden bile saklamaya çalışır gibiydi.
Laren, merdivenleri hızla çıkarak gri aydınlatmalı kısa koridora ulaştığında, Lacivert Maskeliyle olan anısını hatırlayıp derin bir nefes aldı. Gözlerinin önüne, attığı adımdan geri çekilmeyişi ve bu durumdan yere düşen maskesi geldi.
Koridorun duvarları, zamanın yıpratıcı etkisiyle aşınmış görünüyordu ve eskiden parlak olan taşlar artık solmuş bir gri renkteydi. 77 gün önce, burayı net bir şekilde hatırlayan Laren, şaşkınlıkla etrafını inceliyordu. Sanki şato, yıllardır kimse tarafından girilmemiş, görülmemiş gibi bir hali vardı.
Karan'ın peşinden geldiğini fark edince, oyalanmadan karşısındaki kapıyı açtı ve şatonun altında kalan gizli odalara gitmek için merdivenleri inmeye başladı.
Soyadından daha net hatırladığı, şatonun kolidorlarında ilerlemeye devam etti. 505 ile numaralanmış kapıyı araladı ve içerisinde hiçbir şey olmadığını gördü. Odanın soğuk duvarları, hüzünlü bir sessizlikle doluydu. Hızını alamayarak, koridordaki tüm kapıları açtı, ancak sonuç her seferinde bir öncekinin aynısıydı.
Zihninde çaresizlikle savaşmaya başladığında dudaklarını kemirmeye başladı. Ne aradığını bilmeyen biri olarak buradaydı. Belki hatırladıklarından bir iz bulabileceğini ummuştu, belki de gerçekten hatırladıklarının kanıtını bulabilirdi. Ama şatonun varlığı dışında hiçbir şey, hiç kimse bulamamıştı.
Eve dönmek istiyordu, belki loş ışıklı bir odada battaniyeye sarılıp, kahve içip sıradan bir an yaşamak istiyordu. Fakat evi bildiği yere dönmeye cesareti yoktu. Aynı çocukken yaşadığı gibi, verdiği adresin terk edilmiş bir arazi olarak görülmesinden ve duyulmasından korkuyordu.
Kelimeler arasında kaybolmuş, zihnindeki karmaşık düşüncelerle savaşırken, ruhu karanlık bir ormanda kaybolmuş gibi hissediyordu. Yalnızca sessizliğin ve belirsizliğin hüküm sürdüğü bu zihinsel labirentte ne yapacağını bilemiyordu. İçindeki fırtınalar, onu umutsuzluğun derin sularına çekiyordu. Buraya gelirken, kaybolmuş parçalarını bulma umuduyla yaktığı umut ışığı, şatonun içindeki kimsesizliğin verdiği soğuk esen rüzgarla sönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ RUHLAR BALOSU
FantasyÖlümlü biri değil, ölümün ta kendisi; beni ölümden uzaklaştırırken cehenneminde sonsuzluk vaat ediyor olabilir miydi? O kesinlikle ölümü bir bitiş değil, bir sonsuzluk olduğunu öğretendi; kendine ölümü bir an değil, ölümü satın alan adam, ölüm kada...