Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken kararan gözlerimle etrafı incelemeye başladım. Bu yer tanıdıktı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken alt tarafıma giren keskin acıyla inleyip tekrar sıkıca kapattım gözlerimi, neler oluyordu? Bir şey hatırlamıyordum. Başım çok fena ağrıyordu, elimi başıma götürüp ovalarken yattığım yerden doğruldum ve odaya daha rahat bakınabildim. Burası, saray mı? Saraya geri mi döndüm? Ama neden? Ya da nasıl? Her şey bir rüya mıydı yoksa? Gözlerimi kapattım hatırlamaya çalıştım, bir yandan da elim otomatik olarak karnıma gitmişti. Fakat elimi atmamla boşluğa düşmem bir olmuştu. Bebek, burada değil.
Sonradan kafama dank etti, mağarada doğum yapmıştım, ama bayılmadan önce birisinin sesini duyduğumu hatırlıyorum. Prensti evet, oydu. Beni saraya geri mi getirmişti? Bebeğim nerdeydi? Küçük kızımı benden almışlar mıydı yoksa? Hayır, hayır olamaz, lütfen ona zarar vermeyin. O daha bi bebek. Hızla üstümdeki battaniyeyi tekmeledim ve yattığım yataktan hemen kalktım. Fakat canım çok yanmıştı, olduğum yerde oturdum bir süre. Biraz sonra yataktan destek alıp ayağa kalktım, üstümde dizlerime kadar gelen uzun bir gömlek vardı, ama umrumda değildi. Hızla kapıya koştum, daha doğrusu koşamadım. Duvarlara tutuna tutuna ilerleyip kapıya ulaştım, fakat ben açmadan kapı kendiliğinden açıldı. Karşımda Ochakoyu görmem ile yakasına yapışmam bir olmuştu.
"Ochako! Bebeğim nerde? Söyle lütfen ona bir şey olmadı değil mi? Yaşıyor değil mi?" Ochako şaşkına uğramış bir şekilde ellerini yakasını tuttum eline götürdü. "Katsuki sakin ol iyi merak etme, sadece yolda gelirken fazla üşümüş. O yüzden revirdeki şömineyi yaktım, diğer odada ısınıyor şimdi. İstersen gidip bak." Dedi sakin bir tavırla. Ben ise onu omuzundan tutup kenara itelediğim gibi çıktığı odaya girdim. Yaz ayındaydık ve içerisi şömine azıcık yansa bile cehennem gibi sıcaktı. Umursamayıp kenarda duran küçük sepetin içindeki battaniyeye doğru ilerledim. Yüzünü ilk defa doğru düzgün görebilmiştim, minik yeşil gözlerini açmış etrafa bakınıyordu. Fakat görebileceğinden şüpheliydim. Çok güzeldi, dokunmaya kıyamayacağım şekilde çok güzeldi. Gözlerim dolarken ellerimi uzatıp ince müslin battaniyeye sarılmış kızımı kucağıma aldım. Minicikti, kollarımın arasında kaybolmuştu. Gözümden bir damla yaş düşerken daha da gömdüm onu göğsüme. Şükürler olsun iyiydi.
"Karnını doyursan iyi olur, bir süredir baygınsın. Ağladığı için senden biraz süt alıp içirmek zorunda kaldım kusura bakma. Ama gücünü toparlayabilmesi için karnının doyması gerekiyordu." Ochako arkadan konuştuğunda kafamı ona çevirdim. "Sorun değil, onun iyiliği içinse hiç bir şey umurumda değil." Tekrar kafamı kızıma doğru çevirdim, karnını doyurmam gerekiyordu ama nasıl yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Göğsüm sızlamaya başlamıştı. Ochako bunu farketmiş olacak ki emin adımlarla yanıma gelip oturdu. "Sana nasıl yapılacağını göstermemi ister misin?" Yavaşça kafamı salladım, becerememekten ve onu aç bırakmaktan korkuyordum, yanımda birisinin olması iyi bir şey di.
Önce gelip yanıma oturdu, ardından anlatmaya başladı. "Önce gömleğin düğmelerini aç," dediğini yapıp tek elimle açmaya çalıştım ama elim titrediği için yapamamıştım. Bunu farkedince elini uzatıp o açmıştı düğmeleri. Göğsüme sardığım bez muayene sırasında çoktan çıktığı için göğüslerim açıktaydı. Ochako'nun yardımlarıyla birlikte nasıl doğru emzirildiğini öğrenmiştim. Şu anda nerede ve nasıl bir durumda olduğumu unutup tamamen bebeğime odaklanmıştım. Geleceğim umurumda değildi, ana odaklanmak ve kendi bebeğimi emzirmenin verdiği huzurla bir süre rahatlamak, kafa dinlemek istiyorum.
Desemde bu huzur uzun sürmedi, kapının tıklatılmasıyla birlikte hafifçe aralandı ve bir çift yeşil göz karşıladı bizi. Bunu tamamen unuttum işte. Beni buraya getiren prensti, bayılmadan önce onun sesini duyduğumu hatırlıyorum. "Girebilir miyim?" Diye sorduğunda, 'çoktan içeri girdin salak' demek için zor tuttum kendimi. Ochako "Tabii ki majesteleri." Diyince hafif bir şekilde arkamı döndüm. Hem beni böyle görmesini istemiyorum, hem de yüzüne bakamıyorum.
İçeri yavaşça adımladı ve kapıyı ardından açık bıraktı. Bırakması iyi olmuştu aslında, içerisi çok sıcaktı. "Biraz Katsuki ile yanlız konuşabilir miyim?" Diye sorunca şaşkınlıkla yüzümü Prense çevirdim. Fakat çok uzun süre bakamadan tekrar başımı önüme eğdim ve bebeğime odaklandım. Ochako hiç bir şey söylemeden odadan çıktığında Prens gelip önüme oturdu. Niye önüme oturursun ki bebek emziriyorum şurada ayıp denen bir şey var. Gerçi ayıbıda kalmadı bütün vücudumu çoktan gördü.
"Seni o halde görüp kurtardıktan sonra Eijirou ya yakınlardaki kasabaları ve köyleri araştırmasını ve eşini, yani bebeğin babasını bulmasını istedim. En yakınındakine gidip orada bulmuş konakladığın yeri, etrafta kişilere sorunca kasabanın en sonundaki evde tek başına yaşadığını söylemişler." Kalbim çok hızlı çarpıyordu, bu konuşmanın sonu nereye gidiyordu bilmiyorum ama hiç iyi şeyler olmayacağı kesindi. "Şimdi senden sorduğum sorulara doğru cevap vermeni istiyorum Katsuki. Bunu yapabilir misin?" Gözlerim halıdaki desenleri takip ederken kafamı salladım yavaşça. Yalan söylediğim anlaşılırsa idam edilirdim. Hoş, bu gidişle öldürülecektim zaten.
"Saraydan hamile olduğun için mi kaçtın?" Kafamı salladım yavaşça. Ne Prense bakabiliyorum, ne de ağzımı açıp tek kelime edebiliyorum. Korkuyorum, kendim için değil ama bebeğim için korkuyorum. Lütfen yaşamıza izin verin diye ayaklarına kapanıp ağlamak istiyorum. "Bebeğin babası... o kim peki?" Diye sorduğunda bu sefer çivi gibi çakıldım olduğum yere. Ne söyleyecektim? Öylece sen onun babasısın diyemem, yüzsüzlük etmiş olurum. Kalbim hızlıca çarparken bir soru daha sordu. "O zaman şöyle sorayım; Katsuki, bebeğin babası, ben miyim?" İşte şimdi hapı yutmuştum. Çok fazla gerildim, midem bulanıyor, kusmak istiyorum. Ses tonu yumuşaktı ve sorgularmış gibi sormuyordu ama gerilmeden duramıyorum. Bir süre konuşmayınca tekrar konuştu.
"Sessizliğini evet olarak kabul edebilir miyim?" Gözlerim dolmaya başlamıştı, ağlayacaktım. Emmeyi bırakan bebeğime baktım göz ucuyla, ardından açık olan göğsümü kapatmak için gömleğin iki yakasını tuttum. Çıkarabileceğim en sessiz tonda, kısacık bir cevap verebildim. "Özür dilerim majesteleri," gözümden bir damla yaş aktı. "kaçtığım için özür dilerim." Dedim sesim titrerken. Gözümden bir damla daha yaş aktı. Prens ise sıkıntılı bir nefes verdi ve kafasını önüne eğdi. Bir süre hiç konuşmadan durdu, bende o sırada sessizce ağladım. Sonra kapının oradan bir kadın sesi duyuldu. "Ne?"
İşte şimdi tamamen sıçmış, hayatım kaçınılmaz bir sonra girmişti. İmparatoriçe, dediğimiz herşeyi duymuştu.
***
Elimde kalan son bölümdü
Yarına kadar yazabilirsem atarım, rutini bozmayı pek düsünmüyorum ama üsengeç birisi olduğumdan söz veremeyebilirim.
Baby Katsuki🤧
Baiii
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From Traitor To Empress // Dekubaku
FanfictionHayatımdan memnun muydum? Bu farklı açılardan bakıldığında farklı cevapları olabilecek bir soruydu. Mesela kalacak iyi bir yer ve sınırsız yemek bakımından iyi olabilirdi. Üstelik maaşıda iyiydi. Bu açıdan memnun olabilirdim. Fakat aileni öldüren ki...