7

226 26 37
                                    

Gözlerim şaşkınlık içinde Prensin yüzüne çevirmiştim, fakat onda da aynı yüz ifadesi vardı.

İşte şimdi tamamen sıçtım bakışı.

Gözlerimi Prensten çekip kapıya doğru döndüm, bütün ihtişamıyla kapıda durmuş kızgından çok şaşkın bir çehreyle bize bakıyordu. Yeşil saçları beline kadar iniyordu, gözleri ise yeşil bir boncuk misali bize bakıyordu. Prens neredeyse tüm görünüşünü ondan almıştı fakat yüzünü süsleyen çilleri merhum babası, yani İmparatordan almış olmalıydı. Asıl konumuza dönersek, benim başımın şu an bedenimin üzerinde durması tamamen bir mucizeye dayalıydı. Kadının etrafına yaydığı enerji o kadar korkunçtu ki bebeğimi daha sıkı tuttum.

"İmparatoriçem..." Prens hızla ayağa kalkıp annesine döndü. Fakat kalkmasına kalmadan çoktan yanımıza gelmişti. Kalbim çok hızlı çarpıyordu, lütfen bize zarar verecek bir şey yapma. Gelip tamda önümde durmuştu, gözlerimi ondan çekip önüme döndüm ve saygıdan dolayı eğildim kucağımdaki kızımla birlikte. "Kafanı kaldır." Dedi otoriter bir sesle. Doğruldum ve tamamen oturur pozisyona geldim. Yaptığı baskı o kadar korkunçtu ki, ufacık kalmıştım önünde. Ben ne yapacağını beklerken yanağımdaki sızı ve dudağımdan akan kanla birlikte yanağıma tokat yediğimi anlamam bir kaç saniyemi almıştı. Ağlama sakın ağlama, eğer şu an ağlarsan her şey daha da kötü olacak. Gözlerim dolarken bir yandanda dudağımı ısıtıyordum.

"Anne ne yaptığını sanıyorsun?" Diyerek hızlıca İmparatoriçenin elini tuttu prens. Kendi aralarında bir şey konuşuyorlardı ama kulağımın uğultusundan pek bir şey duymuyordum. Gözümden bir iki damla yaş düşünce olayın ciddiyetini kavramaya başlamıştım. Ülkenin Veliaht Presinden bir bebeğim vardı benim, nişanlıydı ve evlenmek üzereydi, benim gibi biriyle yatmıştı. Elbette İmparatoriçe sinirlenecekti. Kocasının ölümüne sebebiyet veren birinin çocuğu ile kendi oğlunun bir bebeği vardı. Nasıl sinirlenmesindi ki?

Yok olmak istiyorum, ölmek istiyorum. Lütfen bebeğimi ve beni rahat bırakın, bende mutlu bir hayat sürmek istiyorum.

Çenemi sertçe kavrayan parmakları hissettiğimde zorla çevirilip o korkunç, yeşim taşını andıran gözlere bakmaya zorlanmıştım. Yaşlı gözlerim onun gözlerindeki her bir hücreyi dikkatlica inceliyordu. "Eğer yarın tek bir yalan dahi söylersen bedelini misliyle ödersin. Ve ödeyeceğin şey kendi canın olmaz." Sonra göz ucuyla bebeğime baktı ve kafamı savurarak odadan bir hışımla çıktı. Tahmin ettiğim gibi, burada ne ben ne de bebeğim asla güvende değildik.

Başım önüme düşerken ne yapacağımı düşünmeye başladım. Tekrar kaçamazdım çünkü eminim beni sıkı bir korumaya alacaklardı,ayrıca kaçsam bile çok geçmeden bulunacağıma adım gibi eminim. Ne yapmalıyım?

Ben bunları düşünürken adımın seslenmesiyle kapıya döndüm. Shoto, endişeli gözlerle bana bakıyordu. Ben ona cevap veremeden hızlıca yanıma gelip boynuma atladı. "Aptal, nasıl endişelendiğimden haberin var mı senin. En son görüşüm üzerinden 2 yıl geçti, fakat sen ne yaptın? Seni sonunda bulmuşken ve yanına gelip konusma fırsatı bulmuşken kaçtın. Nasıl endişelendim haberin var mı?" Sesi titriyordu, omzumun ıslanmasıyla ağladığını anlamıştım. Fakat onu görmek her ne kadar beni mutlu etsede, karşısına kucağımda Prensin bebeğiyle çıkmak beni çok fazla suçlu hissettirmişti. Nişanlısının bir çocuğu vardı ama o bunların hepsi önemsizmiş gibi gelip bana sarılmıştı. Ne kadar aşağılık bir insan olduğumu tekrar anladım.

Shoto geri çekildi, ve yüzüme bakmaya başladı. Ona bakacak yüzüm yoktu açıkcası, bakışlarımı önüme eğdim ve sanki son yarım saattir yapmıyormuşum gibi tekrar ağlamaya başladım. "Özür dilerim Shoto. Ben, ben iğrenç biriyim, senden çok özür dilerim. " Shoto bana şaşkın bir biçimde bakarken ben, bu sefer hıçkırıklar eşliğinde ağlamaya başladım. Bu sefer Prenste yanıma gelip oturmuş ve elini omzuma koymuştu, elinin dokunduğu her yer yanıyordu resmen.

From Traitor To Empress // DekubakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin