Altın yaldızlarla işlemeli hoş ve büyük bir yemek masası, aynı şekilde altın işemeli sandalyeleri, duvarlar hoş bir duvar kağıdıyla süslenmiş, pencereler ise en kaliteli camlardan yapılmış. Yanımdaki küçük hasır sepetin içinde en kaliteli yünlerden yapılmış battaniyelerin içinde küçük kızım, tam karşımda kızımın babası, onun yanında Prensin hem eski nişanlısı hemde en yakın arkadaşım, onun karşısında, benim yanımda oturan 2. Prens ve, masanın en baş köşesinde oturan İmparatoriçe. Burası neresi mi?
Burası ahlak masası, benim kellemin gidip gitmeyeceğini öğreneceğim yer. Sarayın toplantı odası.
Ve neden olduğunu anlamadığım bir şekilde aristokratlarda buradaydı. Hayır yani bu bir aile meselesi değil mi? Siz neden buradasınız?
Herkes gergin bir şekilde İmparatoriçenin konuşmayı başlatmasını bekliyordu, fakat gerginlikten çıt çıkmıyordu. İmparatoriçe ise zihnini toparlayıp sakinleşmek için bir kaç dakika beklememizi istemişti. Fakat Aristokratlardan biri -muhtemelen hayatımda gördüğüm en kısa insandı- bağırıp çağırarak konuya daldı. "İmparatoriçem, bu omega bir hainin evladıdır, yanındaki çocuğun kimden olduğunu bile bilmiyoruz. Muhtemelen o bebeği fahişelik yaparak rastgele birinden peydahlamıştır." Anlımda küçük bir damarın seğirdiğini hissettiğimde yerimden kalkıp şu cücenin boğazını sıkarak gebertmemek için zor tutuyordum. Nefesimi kontrol altına tam karşımda duran Prense baktım, sakin ol der gibi bakıyordu. "İmparatoriçem bu ülkemize ve size yapılan bir süikast girişimidir. En tez vakitte idam edilmelidir."
"Kesin sesinizi Bay Mineta, size sessiz olmanızı söyledim. Emirlerime karşı gelmeye nasıl cüret edersiniz."
"Hayır İmparatoriçem, demek istediğim-" diyerek konuyu toparlamaya çalışsada bu sefer elini masaya sertçe vurarak bağıran İmparatoriçe olmuştu. "Bu konu sizin görüşünüzün önemsenmediği ailevi bir konudur. Sizi çağırmadığım halde buraya gelip müdahalede bulunuyorsunuz. Yani şimdi çenenizi kapatın ve bizi yanlız bırakın. Ayrıca saygısızlığınızdan dolayı rütbeniz düşürülecektir. Çıkabilirsiniz." Aristokratların hepsi -özellikle bana fahişe diyen- bozulmuş bir şekilde toplantı odasından dışarı çıktılar. Karıya bak be, beni sevmiyor ama beni savunması hoşuma gitmişti.
Kapıyı çarparak çıktıklarından dolayı çok büyük bir gürültü çıkmıştı. E tabi yanımda duran bebeğimde bundan korkup ağlayarak uyanmıştı. Müdahale etmek istesemde İmparatoriçeniin kurduğu baskı o kadar çoktu ki, emir almadan ona elimi süremeyecekmiş gibi hissettim. İmparatoriçe bir bana, bir de bebeğe bakıp oturduğu yerde dikleşti. "Kucağına alıp ilgilenebilirsin." Hızlıca kafamı sallayıp sepetin içinden aldım minik kızımı, bir süre kollarımda hafifçe salladım, uyuması çok kolay olmuştu.
Bir kaç saniye sonra İmparatoriçe hepimize, yani daha çok Prens ve bana ithafen konuştu. "Anlatın, en başından beri, her şeyi." Prensle gözgöze geldik. Benim konuşacak cesaretim pek yoktu. Konuya o girmişti. "Her şey benim suçum-"
"Aslında İmparatoriçem, olayda suçlu veya suçsuz yoktur." Diyip konuya daldım, hadi ama Prensin her şeyi üstlenmesini bekleyemezdim. İmparatoriçe bana dönüp devam etmemi istercesine gözlerimin içine baktı. Yutkundum ve bakışlarımı kucağımdaki kızıma çevirdim. "Balodan bir iki hafta önceydı. Prens çok meşgul olduğu için çalışmalarına devam ettiği gecelerden birinde benden kahve istemişti. Fakat içeri girdiğimde çoktan Rut'a girdiğini farkettim." İmparatoriçe kaşlarını çatıp Prense döndü, "Rutunu balodan sonrası için ayarladığını sanıyordum?"
Prens ise mahçup bir ifadeyle cevap verdi. "Aslında öyle ayarlamıştım ama sandığımdan erken oldu." İmşaratoriçe sıkıntılı bir nefes verip eliyle başını tuttu ve dirseğini masaya yasladı. "Devam et." Dedi bana karşı, kafamı sallayıp anlatmaya devam ettim. "Prensin feromonları benide etkilediğinden ben de kızışmaya girmek üzereydim, odadan çıkmak istiyordum fakat Prens benden yardım istedi, istemezsem eğer gidebileceğimi söyledi. Bende etkilendiğimden dolayı kabul ettim. O gün bekaretimi kaybettiğim gündü." Bu sefer İmparatoriçeyle beraber masadaki herkes şaşkınlılla bana bakmıştı. Özellikle Prens...
"O senin.. ilkin miydi?" Kafamı sallayıp onayladım, bunu beklemedikleri açıktı. Anlatmaya devam ettim. "Kızgınlık yüzünden öncesinde şifalı bitkileri içmek için zamanım olmamıştı. Sabah uyandığımda ilk iş Prense hamilelikle ilgili endişelenmemesi gerektiğini söyleyip odadan ayrıldım. Sonrasında ise hamile kalmamak için bir kaç şifalı bitki demeti kaynatıp içtim, ama içtiğim şey yanlış bitkiymiş. Hamileliği önleyeyim derken daha çok hamile kalmak için kullaılan bitkinin suyunu içmişim. Bu yüzden hatalıydı-"
"Bekle" diyip sözümü kesti İmparatoriçe, "Doğru bitkiyi kullansaydın bile, ilişki sonrası alınan önlem fayda vermeyecektir zaten. Artı olarak bir yolunu bulup önceden kullansaydın eğer, pek fazla etkisi olmayabilirdi çünkü kızgınlıktayken yapılan ilişkilerde, büyüsel bir etken oladığı sürece gebe kalma olasılığı yüksektir. Yani yapabileceğiniz pek bir şey yoktu zaten. Hatalı olan sen değilsin." Vay canına, İmparatoriçenin Düşesken şifacı olduğunu duymuştum aslında, bu bilgiyi bilmesi normaldi. "Devam edebilirsin." Başımı sallayıp devam ettim.
"Hamile olduğumu Balo saatinde farkettim." Ardından Prensle gözgöze eldim tekrardan, çünkü ben öğrendikten yaklaşık 10 dakika sonra birbirimizi görmüştük. Gözlerimi ilk ben çektim ve anlatmaya devam ettim. "Eş seçme töreni olduğu için yapabileceğim pek fazla bir şey yoktu. Muhtemelen o gün hamile olduğumu söyleseydim, bir hain olan beni zindana atacak ve bebeğimi öldürecektiniz. Ben.. bir anne olarak bunu göze alamadım. Bu yüzden çareyi kaçmakta buldum. En azından bebeğimi doğurup güzelce büyütebilirdim." Gözlerim doldu, ve ben büyük bir cesaret örneği göstererek İmparatoriçenin gözlerine baktım. "Siz İmparatoriçem, siz de bir omegasınız, eğer hayatınız ve daha 1 günlük bile olmayan bebeğiniz tehlikede olsaydı, sizde kaçmaz mıydınız? "
Sorduğum soru karşısında bütün masa şaşkınlıkla bana bakıyordu fakat ben İmparatoriçeye bakmaktan kaçınmadım. En son gözlerini benden çekip masaya çevirdi. Bende kucağımdaki bebeğimi daha sıkı tutarak önüme döndüm ve devam ettim. "Kaçtıktan sonra küçük bir kasabaya yerleştim. Bulunduğum kasabada işleme yapıp satarak geçimi sağlıyordum. Hamileliğim bu şekilde geçti. Fakat talihsiz bir şey oldu ve ben meyve toplamak için girdiğim bahçelerden birinde tek başıma doğum yapmak zorunda kaldım." Göz ucuyla İmparatoriçenin tepkisine baktım, şaşkınlıkla gözlerini büyültmüştü. O da doğum yapmıştı, bilirdi. Kadın omegalar erkek omegalardan daha rahat doğum yaparlardı, fakat bir kadın olarak onun çok zor bir hamilelik geçirdiğini ve acılı bir doğum yaşadığını duymuştum. Şifacı olduğundan dolayı daha önce erkek omegalarada doğum yaptırmış olamlıydı ki ne kadar acı verici bir şey olduğunu biliyordu. Bu yüzden hayrete düşmüştü.
Bir şey söylemesine fırsat vermeden devam ettim. "Doğum sonrası bayılmak üzereyken bir ses duyduğumu işittim, ardından gözümü açtığımda sarayda olduğumu farkettim ve buradayım. Bütün hikaye her şeyiyle bu kadar. Size anlattığım dışında hiç bir şey olmadığına dair kendi canımın üzerine yemin ederim. Son karar sizindir." Yemini, yanlış bir şey yapmadığıma dair kanıt olarak etmiştim. İnanıp inanmamak ona kalmıştı. Yüz ifadesini seçememiştim ama lütfen ne yaşadığımı anla.
Anla ve beni rahat bırak, senden tek istediğim bu.
***
Olayları gözden geçirdiğim bi bölüm oldu aslında, finali nasıl yazacağım konusunda pek fikir sahibi değilim o yüzden bu tarz minik bisey yazdım
Dün müsait değildim bölüm atamadım, 2 bölüm sonra final zaten bitiyo bi iki güne
Baiiii
ŞİMDİ OKUDUĞUN
From Traitor To Empress // Dekubaku
FanfictionHayatımdan memnun muydum? Bu farklı açılardan bakıldığında farklı cevapları olabilecek bir soruydu. Mesela kalacak iyi bir yer ve sınırsız yemek bakımından iyi olabilirdi. Üstelik maaşıda iyiydi. Bu açıdan memnun olabilirdim. Fakat aileni öldüren ki...