Rüya Çiçeği

25 3 5
                                    

"Islak değil, nemli." dedi atına binerken.
"Royal, dikkat et lütfen."
Royal babasın elini tutup "Baba hep gidiyorum önemli değil, nefes almaya ihtiyacım olduğunu biliyorsun." dedi nazikçe. Kral Arvin bu sefer korkmuştu, nedenini kendide bilmiyordu ama bu sefer ormana tek gitmesini istemiyorsa da sesini çıkarmadı.

Gardiyanlara kapıyı açması için elini eğdiğin de Royal atıyla yavaşça oradan uzaklaştı. Belki de eşini kaybettiği zamanları çok hatırladığı için içi böylesine korkuyordu. Derin nefes alıp içeri girdi.

Royal'in en sevdiği şey kraliyetten uzak olan ormana gidip doğayı dinlemekti. Orada oldukça fazla bitki ve hayvan vardı. Bu ona iyi geliyordu. Atının üstünde rüzgarı hissederek özgür olmanın verdiği mutluluğu yaşadı. Gardiyanlar yok, sorumluluklar yok, savaş yok.
Bunu hissedince havanın kokusu bile değişiyordu sanki.

Ormana yaklaştıkların da atından indi, toprağı hissetmek istiyordu. Atıyla yavaşça yürürken ilerde yavru bir ceylan yavrusu olduğunu fark etti. İlk defa canlı olarak görüyordu, çok güzel küçük ve narindi. Ona hayranlıkla bakarken çalıların arasından gelen hışırtıyla oraya kulak kesildi.
Atını serbest bırakabilirdi, özel eğitimli kraliyet atıydı ve ne olursa olsun Royal'i geri bulurdu.

Atını bırakıp çalılara giderken bunun iyi fikir olmadığını düşündü, yırtıcı bir hayvan olabilirdi. Doğanın dengesi buydu, Royal onların evine gelmişti ve kimseyi rahatsız edemezdi. Çok iyi bir kılıç ustası olsa da burası vahşi hayvanların eviydi.
Hışırtılar artınca birkaç adım geri çekildi, kendisi de av olabilirdi. Ceylana baktığın da ortalarda gözükmüyordu.
İçini garip bir endişe kapladı ve geri geri yürüdü.

Hışırtılar artınca "Tanrım!" diye bağıran bir erkek sesi onu ürkütmüş ve yere düşürmüştü. Çalıların arasından uzun boylu saçlarının rengini seçemediği, beyaz tenli ve kesinlikle yakışıklı olan bir adam duruyordu.

Elini uzatarak "Üzgünüm Lady'm. Sizi korkuttum mu?" dedi. Yüzünü görmese de yakışıklı olduğuna emindi. Ses tonu oldukça sertti. Uzattığı elini tutarak ayağa kalktığın da yüzünü görmüştü. Sert kemikli yüzler, kehribar gözler ve siyah saçlar. Dikkatlice ona bakarken
"Çalıların arasın da ne yapıyordunuz?" dedi nazikçe üstünü düzeltirken.
Gizemli adam tebessüm edip "Bu çalıların arasın da nadir bulunan çiçek tohumları olur onları alıyordum." dedi. Kendi söylediğine şaşırmış gibi bir hali vardı.

Çiçek toplamak, bahçıvanlık yapmak ya da şifacı olmak için fazla şeydi.. Yakışıklı. Asilzade gibi duruyordu diye düşündü Royal.

Adam ellerinde ki tohumları göstertirken, "Siz böyle yırtıcı hayvanların olduğu orman da ne yapıyorsunuz?" dedi yeni fark etmiş gibi. Royal tebessüm edip "Ormanları severim, özgür hissettiriyor." dedi kibarca.
Adam gülümseyip "Kesinlikle katılıyorum Lady." dedi kibarca.

Royal hâlâ adamı incelerken, adam yerde ki çiçeklere bakıyordu. İçinden kim olduğunu gizlemek gelmişti, düşmansa onu burda etkisiz hale getirebilirdi, ya da o bu yakışıklı adama aynısını yapabilirdi. Bu da savaş demekti.

"İsterseniz bana eşlik edebilirsiniz." dedi Royal nazikçe. Adam gözlerine baktığın da ne kadar açık olduğunu tekrar fark etti.
"Memnuniyetle, sizi ormanda tek bırakmak benim de hoşuma gitmez." dedi.
İlk defa birisi Royal'e böylesine kibar ve duygusaldı.

"Aron" dedi elini uzatarak, elini kibarca tutup "Royal" dedi nazikçe.
Aron baştan aşağı kızı tekrar süzdü, uzun koyu kahve saçları ve seçilmesi zor koyu yeşil gözleri çok çekiciydi. Bir asilzade mi acaba diye düşündü. Hangi Krallığın prensesiydi ki ? Kılıç olamazdı, kılıç olmak için fazla güzel ve naif duruyordu.

"Buraya sık sık gelir misin Aron." dedi Royal. Samimi olmak için saygı üslubunu kaldırmıştı.
Aron gülümseyip "Çoğu zaman evet, ya sen?" dedi.
Royal gökyüzüne bakıp "Çoğu zaman evet." dedi.
İkisi de gülmüştü. Yürümeye başladıkların da garip ama hoş bir sohbet havası hakimdi.
Aron Royal'e ağaçları göstertip kaybolduğun da yönünü nasıl bulduğunu anlatıyor, Royal hayranlıkla onu dinliyordu.

"Tanrılar!" diye bağırdı Aron birden. Royal heyecanlanmasını sevimli bulup bir noktaya koşmasını izledi. Aron yere eğilmiş bir şeye bakıp kendi kendine mırıldanıyordu.
Yanına gittiğin de daha önce görmediği bir çiçeği görmüştü. Çok güzel, mavi renkli ve sık yapraklıydı.

Aron çiçeği göstertip "Bunun adı Rüya Çiçeği, çok nadir bulunur. Bazı insanlar var olduklarına bile inanmayacak kadar onu görmediler. Eski inanca göre ne dilersen gerçek olurmuş." dedi ona bakarak.
Çiçek fazla güzeldi, hatta fazla.
Aron diğer anlamını söylemek istese de bunu yapmadı, yapamazdı.

Royalle sohbet ederek yürürken bu genç asilzadenin ne kadar farklı olduğunu anladı. Doğa hakkın da o kadar güzel konuşuyordu ki bu bile onu Royal'e itiyordu. Yapamazdı, birçok sebep vardı başını da sorumlulukları çekiyordu.
Uzun bir sohbetten sonra Royal gitmesi gerektiğini söylediğin de nerde çıktığı belli olmayan at Aron'u şaşırtmıştı.

Ata binmesine yardım ederken "Seni bir daha ne zaman görürüm Royal?" dedi sevecen sesle.
Royal gülümseyip "Belki başka bir Rüya Çiçeği bulduğun da." dedi gülümserken.

Gitmeden önce avcun da tuttuğu tohumlardan birisini ona verdi.

Yavaşça uzaklaşmasını izlerken aklına Rüya Çiçeğinin diğer anlamı geldi. "Gerçek Aşk Çiçeği." dedi Royal'in gidişini izlerken.

☾ Düşman Krallıklar ☽Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin