Morluk ve Hisler

23 2 3
                                    

Birbirlerini en son görmelerinin üstünden 2 hafta geçmişti. Royal ormana gidemiyordu, babası garip bir şekilde fazla katı davranmaya başlamıştı.
Ormana neden bu kadar gitmek istiyordu ki zaten ?
Doğa mı? hayvanlar mı ? Aron mu?
Son düşünce canını yakmışı. Olamazdı, olmamalıydı.

Yaşlı Şifacı çiçeği sularken "Bu çok nadir bulunan bir çiçektir majesteleri." dedi kibar bir sesle. 
Royal'in dikkatini çekmişti. Bu yaşlı adama güveniyordu.
"Nedir onu bu kadar özel yapan şifacı, görüşünü dışında?" dedi gülümserken.
Tohum çoktan büyümüş çiçek açmıştı. Nasıl oldu bilmiyordu. Tohum geldiği andan beri ona özel saksı ve toprak yaptırmıştı. Bakımını kendi gözetimi altın da şifacı yapıyordu.
Kendisi daha önce hiç çiçek sulamamıştı ve itiraf edemese de çiçeği soldurmaktan korkuyordu.
Az su verip kurumasından, çok su verip çürütmekten.

Yaşlı Şifacı çiçeğe bakarak "Bu His çiçeği majesteleri. Bağlı olduğu sahibinin hislerine göre şekillenir. Çok severseniz bunu hisseder majesteleri, az severseniz de. Hislerinizi bir çiçeğe yansıtmak gibidir, sizin kalbinize ufak bir acı düştüğün de hemen bunu hisseder." dedi yavaş yavaş konuşarak.
Royal şaşırmıştı. Bu yüzden mi bu kadar hızlı büyümüştü ? Gülümsedi.
Şifacıyı evine bırakması için iki hizmetçiyi tekrar çağırdı, şifacı selam verip odadan çıktı.
Royal çiçeğin yanına gittiğin de ona dokunmak istese de yapamıyordu. Sanki dokunsa onu inciticek gibiydi.
Hiç çiçek sulamamış, çiçek bakmamış onlara dokunmamıştı. 5 yaşında eline verdikleri kılıçtan olsa gerek.

Yatağına oturup çiçeğe bakarken aklına Aron'un gözleri geldi. Kehribar gözleri.
'Yapma Royal.' dedi kendi kendine. Kafasını dağıtırak odadan çıktı.
'Sen savaşçı olmak için yetiştirildin.' dedi kendi kendine ve babasının yanına gitti.
Ok Krallığı onlara savaş açmadan onlar her ihtimale karşı hazırlıklı olmak için plan yapıyolardı.
Etiyle kemiğiyle nefret ediyordu o Krallıktan, "bir gün hesaplaşacağız." diyerek yürümeye devam etti.
Kalbinin en derin yerinde Royal'i diri tutan bu nefretti.
Ok Krallığına beslediği bu nefret, sönmeyecek bir kin..

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Peki ya sonra ne oldu baba?" diye merakla bakan Boris'e gülmüştü.
Dean "Savaş başladı, iki büyük liderden birisi ölene kadar kimse durmayacaktı. Babam Kılıç Krallığının eşini vurunca savaştan geri çekildiler." dedi gururla.
Aron iç çekti, kalbinde acı hissetti. Çocukları varsa annesiz büyümüştü ve bu çok kötüydü. Kendi annesine baktı, bunu birisi annesine yapsa onu asla yaşatmazdı.
Boris üzgün bir şekilde "Neden öldürdü ki?" dedi.
Reina Boris'in saçlarını severken "Eğer bunu yapmasaydık oğlum, Kraliyetimizi alacaklardı. Savaşı onlar başlattı. Bir gece ansızın köyde yaşayan halkımızın evlerini ateşe verdiler." dedi acı dolu sesiyle.

"Boris bunlar için daha çok küçük." dedi Aron Boris'i çekerek odadan çıkarmaya çalışarak.
Dean "Geçmişini bilmeli Aron! yoksa bir geleceği yönetemez!" dedi sertçe.
Aron babasının dediklerini umursamayarak Boris'i odadan dışarı atmıştı. Gerçekten atmıştı.
Kapıyı kapatırken " 14 yaşında diri diri ölen insanları bilmek zorunda değil." dedi sertçe.
Babası ona öfkeyle bakarken "Bir gün bu savaş gelecek Aron, kabul et ya da etme! Ben öldüğüm zaman eğer bu savaşı Kılıç Krallığı başlatırsa halkının tamamının ölümünü izlersin!" dedi bağırarak.

Aron iç çekip "Bu yine de Boris'in dinlemesi gerektiğini göstermiyor! O daha çocuk!" dedi bağırarak.
Annesine baktığın da şevkatli gözlerle ona baktığını gördü.
Odadan çıkmak için arkasını döndüğün de Dean "Buraya gel Aron söyleyeceklerim bitmedi!" diye bağırırken kapıyı vurup çıkmıştı.
İsterse zindanda uyuyabilirdi, umrumda değildi.
Ormana gidicekti, tek istediği.. tek isteği gitmekti.
Başka ne olabilirdi ki ?
Saraydan çıktığın da babası ve annesi ona bakıyolardı.
Umursamadı, atına binip hızlıca oradan gitti.

"Bir gün anlayacak bizi Dean." dedi Reina eşinin elini tutarken. Dean iç çekip "Umarım Reina, halkına sırt çevirmesinden korkuyorum." dedi üzgün bir sesle.
Reina "O iyi bir kral olucak Dean, belkide senden bile iyi. Ona zaman ver, Kılıç Krallığından bizim kadar belki de daha fazla nefret edicektir. Büyük sır bir gün açığa çıkar." dedi. Son sözlerini zor söylemişti.
Dean ona bakarken dudağına bir buse kondurdu.
"Sen olmasan Kraliçem." dedi sakince.
Reina endişelerini alıp götürsede kalbinde ki şüpheye bunu yapamamıştı.
Neydi bu ormanda bulduğu şey?

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Tek güçlü yanları bizden daha hızlı olmak Majesteleri." dedi Royal'in bebekliğinden beri sevmediği ama babasının sağ kolu olan o adam.
Royal ona şüpheyle bakarken babasına baktı. Önlerinde ki haritaya bakıyordu.
"Haklısın Corvus." dedi.
Royal'in içinde öfke birikse de belli etmedi.
Corvus.. Kesinlikle inanılmaz zeki, sadık ve tehlikeli Corvus. Adının anlamını taşıyan bir adam.
Siyah saçları, koyu kahverengi gözleri, daima siyah giymesi onu vampire benzetmesini sağlıyordu Royal'in. Bu adamı neden sevmiyordu bilmiyordu ama onun zekasını korkutucu bulduğu bir gerçekti.

Corvus gülümserken Royal'e baktı. Kendisini sevmediğini biliyordu, nedenini biliyordu. Bunu Royal'in tahmin etmediğini düşünsede önemli değil diye düşündü.
Şimdilik.

Babası öksürdüğün de ara verip onu odasına götürdü. Hastaydı, ne zaman üzülse böyle olurdu. Yanına oturup ona baktı.
Yaşlanıyordu hemde çok hızlı. Kalbinde derin acı hissederken, savaşa babası olmadan girdiğini düşündüğün de ürperdi. Hayır! bu zaten onun için yetiştirilmişti.
Annesinin ölümü ona her an hatırlatılıp kinini ve nefretini diri tutmuşlardı.
Gece rüyaların da Ok Krallığını yok ettiğini gördüğün de 12 yaşında bile değildi.
Çocuk kalmak isterken bile fazlasıyla büyüktü.

Şifacı geldiğin de odadan çıktı, akşam olmuştu. Odasına giderken içinde tarif edilemez bir şekilde ormana gitme arzusu vardı. Sanki ormanda onu bekleyen bir şey vardı, bilmiyordu ne olabilirdi ki ?
Bunu boşvermeye çalışıp odasına girdi.
Çiçeğine baktığın da çiçeği aynıydı, her detayını incelerken bir kısmında ufak bir morluk olduğunu fark ettiğin de kalbi acıyla kıvrandı.

"Marla bana hemen şifacıyı çağır!" dedi bağırarak. Marla korkuyla odaya girerken "Efendim, şifacı baba-" Royal şiddetle lafını kesip "Bitki şifacısı!" dedi bağırarak.
Bitkisine tekrar baktığın da pembe çiçeğinin bir kısmı gerçekten mordu. Uzun şerit şeklinde gidiyordu.
Korkuyordu, hemde çok.

Şifacı odaya girdiğin de bitkisine göstertti. Korkuyordu ve kesinlikle bu dışarıdan belli oluyordu.
Şifacı bitkisini dikkatlice incelerken ona baktı. Çiçek sanki onunla konuşuyormuş gibi onu dinliyordu.
"Korkulacak bir şey değil majesteleri, iyi bir haber. His bitkileri çok karmaşıktır anlamak zordur. Bazen sevgi renklerini belli ederler." dedi 
Royal "O ne demek?" dedi merakla.
"Eğer bu bitkiyi birisinden aldıysanız, o kişi size tam o an derin bir sevgi hissetmiş ve bu ikinizin çiçeğine yansımıştır majesteleri. Eğer kendiniz aldıysanız içinizden çok iyi bir şey geçirmişsinizdir çiçeğiniz bunu yansıtmıştır. O sizin hislerinizi takip eder."

Royal'in kalbi deli gibi atarken "Neden mor?" dedi.
Şifacı tebessüm edip "Karşınızda ki insan sizi benzettiği renk mordur majesteleri, ya da sizin sevdiğiniz." dedi. Evet moru severdi, hemde çok.
"Mor'un anlamı ne şifacı?" dedi Royal.
"Kraliyet, güzellik ve bağ majesteleri." dedi şifacı kibarca.
Bağ mı ? Ne bağı diye düşündü Royal.
O an içinde hissettiği Ormana gitme arzusunu tekrar hissetti. Şifacıya teşekkür edip gönderdi.

Çiçeğine tekrar baktı, sakin gözle bakınca morluk, pembe tonlarının arasında çok güzel duruyordu.
Ayağa kalktı, küçükken bir sürü ders almanın ona kattığı en büyük şey şatoyu ezbere bilmekti, tüm gizli çıkışları da dahil.
Ormana gidicekti, bir şey olsun ya da olmasın gidicekti.
Hisleri gitmesi gerektiğini söylüyordu.

Royal odadan çıktığın da çiçek biraz daha morarmıştı. Kader iplerini yavaşça örüyordu.

☾ Düşman Krallıklar ☽Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin