Birbirinin tekrarı olan günler, aynı alarm sesi, aynı kemik ağrılarım,
aynı ben, aynı insanlar.
Somurta somurta yatağımdan kalkarken ayak ucumda uyuyan kedimi bile kıskanıyordum, ne güzel uyuyor diye. Öyle ya da böyle giyinip aşağı indim. Otobüs durağına gidip otobüsü beklemeye başladım.
Okula geldiğimde sınıfta az kişi oluyordu. Arkadan bir önde olan duvar kenarındaki sırama geçtim ve uyudum. Ta ki, Eda gelene kadar.
"Bayan uykucu, artık uyanmanız gerek"
"Ha, ne?"
"Off uykucu, uyan hadi"
Eda, benim tek ve en yakın arkadaşım. Onunla ortaokuldan beri arkadaştık. Ve şimdi 10. Sınıfız.
"Ders ne?"
"Coğrafya."
"Quiz var"
"Hiç çalışmadım" derken coğrafyacı gelmişti bile. Quizleri dağıttı. Ben kağıda boş boş bakarken sıra arkadaşım Emre bana fısıldadı;
"Güneş, bana da göster!"
"Bir şey yapamıyorum ki!"
Evet. Sadece 2 soru yapıp hocaya verdim. Pek de umrumda değildi aslında. Ah...Lütfen Allah'ım lütfen hızlıca geçsin bugün...
Evet. Hızlı da geçti çok şükür.
Ama eve gidince kemiklerimin ağrısından ölüyordum. Anneme söylediğimde her zamanki gibi umursamadı. Akşama kadar uyudum.
Saat 20:30 olduğunda kardeşim Mert beni uyandırmaya gelmişti.
Ah Mert...annemden babamdan çok düşünür beni. Hem de 10 yaşında olmasına rağmen. Her neyse, bu akşam hiç geçmek bilmedi. Uyumak için geceyi bekliyordum şimdi de.
Sabah oldu. Okula gittiğimde yine kimse yok sayılırdı. Uyudum. Yine Eda beni uyandırdı. Demiştim ya, her gün böyle geçiyor hepsi birbirinin aynısı olan günler diye. Üstelik ben sınıftan da sadece 1 kere falan çıkardım. O da Eda'nın zoruyla.
"Kanka gel hadi son ders zaten bir bahçeye çıkalım ya"
"Tamam..."
Bahçeye çıkıp sohbet etmeye başladık
"Ya Güneş şimdi senin hiç hoşlandığın biri yok mu?"
"Yok yok"
"Ya cidden, tamam. Hoşlandığın biri yok, onu anladım da. Sen çiçek gibi kızsın. Senden hoşlanan yok mudur acaba?"
"Yok demek ki Eda. Mesela sen de taş gibisin. Senin de sevgilin yok?"
"Beni hep şerefsizler buluyor da ondan"
Eda'nın cümlesine güldüğüm sıra gülmem acı bir sese dönüştü. Omzumdaki kemik ağrısı feci bir saplantı yapmıştı.
"Ne oldu?!"
Eda telaşla bana dönerken ben çoktan bir banka oturmuştum bile.
"Omzum..."
"Kemik ağrısı mı yine?" Diye sordu Eda
"Evet..."
"Bana bak, annenlere söylüyorsun. Hastaneye gidiyorsunuz. Nereye kadar sürecek bu?"
"Evet evet..biliyorum..."Kemik ağrılarımdan dolayı eve gidince direkt uyudum. Uyanınca annemlere söyledim neyse ki gideriz dediler. Çünkü artık dayanamıyordum.
Sabah
"Hadi kızım hazır mısın?"
"Hazırım, çıkalım"
Hastaneye gittiğimizde doktora nerelerimin ağrıdığını söyledim.
Bir kaç anlamadığım şeyler yaptı ve sonuçların cumartesi sabah çıkacağını söyledi. Cidden, ne olabilirdi ki?Cuma günü sabaha kadar dizi izlediğim için sabah uyanmam baya zor olmuştu. Hastaneye gidene kadar arabada da uyumuştum. Sonuçları almaya geldiğimiz doktor konuşmaya başladı:
"Aslında ben, böyle bir şey beklemiyordum..."
En fazla ne olabilirdi ki?
Babam doktora kaşlarını çattığında doktor bana döndü.
"Adın neydi?"
"Güneş"
"Güneş, maalesef 1. Evre kemik kanseri..."
"Ne?"
Ağzımdan çıkan tek kelime. Doktora kaşlarım çatık bakışım anneme kaydığında annem eliyle ağzını kapatmış şok içinde duruyordu. Babam ise doktora bir sürü şey söylüyordu nasıl olur diye.
'En fazla ne olabilirdi ki'...
En fazlası olmuştu. Ve bazen büyük konuşmayıp sadece çeneni kapatman gerekirdi.Doktor benimle özel olarak konuştuğunda sadece susup onu dinledim. Tedaviler olacağını, şimdi çok ciddi olmadığını ama büyüyebileceğini falan anlattı.
Ve şimdiden bana 4 ilaç yazıldı.Eve geldiğimizde annem ve babam bana sarıldı. Garip hissettim. Sanırım ergenliğe girdiğimden beri ilk sarılışları falandı.
"Bu kadar üzülmenize gerek yok. Ben bile bu kadar üzülmedim."
"Kızım...atlatacağız bunu biliyorsun"
"Biliyorum anne. Neyse, kaderimde bu varmış. Çekeceğim ve geçecek. Ben uyuyayım..."Gerçekten ne hissetmem gerek hiç bilmiyordum. Korku desem, pek yok. Üzüntü desem yok, sanki hissizleştim bir anda. Hiçbir şey bilmiyordum.
Cumartesi ve pazar günleri hastanede sürekli hastalığımın ilerlememesi için başlanacak şeyler konuştuk. Kısacası yoğun bir hafta sonu olmuştu.
Pazartesi geldiğinde gün boyu okulda Eda'ya bunu nasıl söyleyeceğimi düşünüp durdum.
Son teneffüste bahçedeyken konuşmaya başladım.
"Eda, biz hastaneye gidecektik ya.."
"Aa evet, neyin varmış?"
"Şey..."
Eda beni dinlemeye devam ederken derin bir nefes aldım ve tek nefeste durumu açıkladım.
"Ben kansermişim"
Eda olduğu yerde durdu. Önce yere dalıp giderken daha sonra bana baktı. Ve benimde bunu ilk öğrendiğim günkü gibi ağzından tek bir kelime çıktı;
"Ne"
"Maalesef..."
"Sen...Neymişsin..?
"Duydun..."
Bir anda bana sarıldı. Omzumda bir ıslaklık hissettim. Ve Eda'nın titrek bir iç çekiş sesi. Ağlıyordu. Gözlerim dolmaya başlayınca Eda benden ayrılıp ellerini yanaklarıma koydu ve konuşmaya başladı.
"Güneş, sen benim bu hayatta en değer verdiğim kişisin. Bunu bil. Ve şuan ne olacaksa, neye başlanacaksa, beraber olacak." Daha sonra elimi tuttu ve ekledi;
"El ele."
El ele olacaktı. Beraberdik. Bizim bizden başka kimsemizde yoktu aslında. O benim yanımdaydı. Ben onun. Ve biz şuan ne olacaksa el ele beraber yaşayacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LADEN
Genç KurguAilevi sorunlar, bıkmışlık hissi, bir de ölümcül hastalık derken hayatıma biri girdi. İyi ki girdi mi, yoksa kendimle beraber onu da kendi girdabıma mı çekiyordum, bilmiyorum... "Söz ver bana, bu hastaneden çıkamazsam benim için hayatını yaşamaya de...