SİS

165 9 6
                                    

Kümelenmiş, yoğun bir siste, boy boy aynalar,
Bir ok saplanır kalbe, tüm elemi parçalar.
Sonsuz bir ızdırabın, huşusunda faniler;
Bu halvete üzülüp, ağlaşır semaviler.
Ne çare ki, sis, bir dağ gibi genişleyecek,
O narayla, yeryüzü, katman katman çökecek.
Bir uzun uykudalar, oysa öldüler çoktan,
Dağlar görülmez oldu, ışıdı kızıl bir tan.
Ah, ne ölüm, ne yaslı gamın haberidir bu;
Suçu büyük, mağrur bir ruhun kalemidir bu.

İki şair yazmıştı, aynı sis ve matemi,
Yitip gittiler, kalktı limandaki son gemi.
Bir düşkün sanat için, mısralar hissiz ve lal;
Ediyor, şatafatlı yaşantıları iğfal.
Doğarken sırtlardan, yaldızlı fecrikâzip;
Göründü fanilere yol, göründü sırma bir ip.
Ulvilik makamına erişmenin neşesi;
Dingin bir musiki, kış akşamında kar sesi.
Sis, boyuttan boyuta, ucu paslı bir çengel,
Kainata açılan kapı, günaha engel.

Bin yıldan uzun süren fanilerin vebali,
Yazıldı kaderler, yok hiçbirinin mecali.
Ben de bir zamanlar, bu kafileden biriydim;
Ölüme kafa tutacak kadar kindar, diriydim.
Ansızın geldi bir sis, buhran tozu taşıyan,
Şehirde çelikten bir duvar, oluk oluk kan...
Akıyordu sokağa, gökten damlayan irin;
Güneş battı, faniler hızla uyandı demin.
Bir gufran boşluğu ki, elzem, ketum ve habis;
Zifiri karanlıkta, bir ben kaldım, bir de sis.

SAUDADE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin