final

198 21 23
                                    

derin bir nefes aldım ciğerlerimi sarsan bu soğuk havada. yüzüm yanıyor, sigarayı tutan parmaklarım neredeyse kesik kesik olmuş durumda. rüzgarın acımasız uğultusu bedenimi önce sarıyor, sonra da arkasında büyük bir harabe bırakarak benden uzaklaşıyor. sanıyorum ki gittikçe çürümekte olan ruhumu görmüş ve kaçmıştı. artık uzamanın da ötesine geçen pembe saçlarım pamuk şekerden çok çürümüş bir çileğe dönüşmüştü. içimdeki çocuk gibi,  felaket titriyor ve nefes almakta güçlük çekiyordum. bu yüzden rüzgarın kendi kendine tükettiği sigarayı yere attım önce, sonra da arkamı dönüp beni bekleyen sevgilimin yanına doğru yaklaştım. ikimizin de uykusuz gözleri kesişti önce, sonra o yanına gelmem adına kaldırdı kollarını. bir saniye bile düşünmedim. bedenim ezberinde olan hareketi gerçekleştirdi usulca. benden küçük olmasına rağmen kucağında ufacık kaldığım benliğin üst baldırlarına bir serçe gibi konmuş, yetmemiş bir de yardım çağrıma kulak asması için şakımıştım yorgunca.

"ne yapacağımı bilmiyorum."

hafif kalınlaşmış sesim vahim durumumu kanıtlarken kollarımı birer zehirli yılan misali avımın koynuna sarmış ve kafamı da oluşturmuş olduğum yuvaya gizlemiş, beni bekleyen bu beladan kaçabilecekmişim gibi davranmıştım.

"bir şey yapmana gerek yok, ben seni kurtaracağım."

bitkin ses odada yankı yaptıktan sonra sırasını alıp zihnime gelmişti. garajın kapıları bu sırada yavaş yavaş kapanmış, bizi kendi dünyamızda yeniden yalnız bırakmıştı. yüreğime çöken ağırlık bir hayli canımı sıkarken kulağımın arkasına ve enseme bırakılan öpücükler günlerdir uyuyamayan vücuduma bir ninniden farksızdı. şöyle bir iç çektim. artık birer acemi değildik, küçük de değildik. birbirimizin güvenli alanıydık sadece. yüreğime düşen kor ateşi ve daha nicesini de eklemek lazımdı buraya. ama... beni korumasını istemediğimi eminim o da biliyordu benim gibi. lakin ses çıkarmadım. sadece öptüm. önce gizlendiğim boynunu... yavaş yavaş adem elmasının oraları bir kez daha dolaştım. ardından çıkık çenesi ve nihayetinde de dolgun dudaklarına bastırdım kendimi. her bir zerremde kol gezen sevgiyi ve minnettarlığı ona hissettirmek adına harekete geçtim adeta. sanki şu ana kadar hiç öpüşmemişiz gibi asıldım pembeliklerine. o da ensemden tuttuğuyla başımı kendine doğru bastırdı ve bu buğulu, tozlu yerde aklımı kaybetmemi sağladı. kucağında bitip gidiyordum ve hiçbir hücrem bundan rahatsız değildi. büyük, oldukça büyük bir teselliye ihtiyacım vardı ve ben bu avuntuyu onun dudaklarından akan sıcaklıkta buluyordum.

ne de içler acısı bir durum! cehennemimim derinliklerinden yükselen acı çığlıkları ancak ve ancak bu beden ve bu dudaklar durdurabiliyordu. oradan buraya savrulan kim sunoo, nihayetinde limanını bulmuştu ve üstelik herkese karşı bilediği dişlerini de geri çekmişti. çekmişti çekmesine de, ilahi adelet denen şey yakasını bırakmıyordu.

"bir yolunu bulacağım."

öpüşmemizin arasında kesik kesik gelen kelimeler en sonunda bir cümleye dönüştüğünde gözlerimden bir tuzlu damla süzüldü. başımı sağa sola sallayıp reddettim onu. bir hışımla yeniden dudaklarına saldırdım. istemediğimi fark etmesini diliyordum ve bu konuda ne kadar ciddi olduğumu alt dudağını kanattığımı anladığımda sezinlemiştim. bu yüzden ilk damlayı takip edenler de oldu. işte şimdi öpüşmemiz yarıda bölünmüştü, hem de benim tarafımdan. sessizce uzaklaştı benden gözyaşlarım. iri taneler kirpiklerimden yuvarlanıp gittiler çıplak tenime doğru.

"niki, yapma."

bu bir yalvarıştı açık ara. o da bunun farkında olarak baktı bana çaresizce. sonra bir feryat da onun gözlerinden koptu. hemen sildim üstümden düşen gömleğin kolları ile.

"yapma."

yeniden uyardım onu usulca. gözlerime bakamadı bile beni onaylamadığı için. bu, beni daha da çok yerlere serdi. yüreğime binen ağırlıktan kurtulmaya mı çalışıyordum? bilmiyordum. şu sıralar bildiğim tek şey geri dönüşü olmayan bu yolda benimle yürümeye inat eden niki'ydi.

kariyerimizin zirvesini birlikte yaşıyor olsak da; önüne geçemeyeceğimiz bu durum karşısında durulmak zorunda kalmış ve hatta sırra kadem basarak uzaklaşmıştık. evimizin garajı bizim stüdyomuz ve bedenlerimizin birbirine karıştığı nokta haline gelmişti. tedavimin kimde olduğu açıktı fakat bu sefer... bu sefer onun dahi olanaklarını aşan bir şeyde darağacına çıkacak ve sadece infazımı bekleyecektim.

hayatım boyunca yakamı bırakmayan bu duygunun esiri olmam elbette ki kaçınılmaz idi. onun takım yıldızını andıran benlerine bakmak dahi beni şevklendirirken dünyevi zevklerimin hepsinden vazgeçmeye hazırdım. hâlâ da öyleyim açıkçası. ne diyebilirdim ki? kurbanı olduğum bu hain aşk tuzağı nihayetinde yakaladı beni. lakin yaşadığım hayatın getirisi ve bünyeme yüklenen nice yorgunlukları kaldıramaz hâle geldim.

sevgili okuyucu,

sana öyle ya da böyle aktarmaya çalıştığım hikayeme ve niki'ye iyi bak. pembelikler ve tüm iyi melodiler seninle olsun;

elveda,

kim sunoo, 2023, aralık

preserved roses, sunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin