♧♧♧
Bazen üzüldüğüm zaman ellerimle oynar, etrafı izlerdim. Bazen değil, genel olarak öyle yapardım. Dalgın olmak yaptığım en iyi şey falandı herhalde. Pencerenin önündeki küçük çıkıntıya üstüme aldığım bir battaniye ile oturmuştum. Dün eve gelip kimseyle konuşmak istemediğimi söylediğimden beri falan. Annem bir kaç kere kontrole geldikten sonra abimi göndermişti. Abime bu aralar ayrı bir kırgın ve kızgın olduğum için içeriye girdiği an kendimi tutamadan ağlayıp bağıra çağıra odadan onu attım.
Belki de değişmesini kabullenemediğim en çok abimdi.
Her sıkıntımda ona koşardım genelde.
Onun yanına kaçardım.
Ellerimle yüzümü okşadım ve sesli bir nefes verdim. Popom yapışmış gibiydi. Saatlerdir buradaydım. Aptal pencerinin önünde sabahlamıştım. Kendimi Edward tarafından terk edilmiş Bella gibi hissediyordum. Eve gelir gelmez çıkardığım kıyafetlerim yerine dolabımda bulabildiğim en saçma kıyafetleri giyindim. Depresyona girdiğimde bunu yapmayı seviyordum. Aptal desenli pembe bir pijamanın üstüne, geçen kış yılbaşı için aldığım Noel Baba'lı beyaz kazağı giyinirken kendime ağustos ayının daha sonuna gelirken sonbaharı bu kadar çabuk benimsememi hatırlatıyordum çünkü sonbahar huzursuzluk ve melankoli getirirdi. Uzun aptal çoraplarımı pembe pijamanın üstüne çekmiş, bir kaç battaniye ile kendime yuva yapmıştım.
Bu bir sır olacaktı ama, Heeseung'un eski hırkalarından biri battaniyelerin içindeydi.
Sebebini söylemeye pek meraklı değilim.
Sanki hava beni anlıyormuş gibi gece saat dörtten beri yağmur yağıyordu. Şuan yağmurun durmasına rağmen kara bulutları gitmemiş ve havayı bunaltıcı bir hale getiriyordu. Sıcak bir çikolata için her şeyi yapardım ama odamdan çıkmazdım. Akşama doğru beş gibi odamın kapısı bir kere daha çaldı. Gelen kişinin kokusunu almamamı sağlayan kolyeye gitti bir kez daha parmaklarım.
Alaca'lar şehvelti kokuları yüzünden saklanırlarmış.
Kokumu kimse fark etmesin diye yollamıştı bu kolyeyi bana Lider Lee. Ama yan etkisi olarak kimsenin kokusunu almamamı sağlıyordu. Parfüm gibi kokular harici. Pekala açıklamam gerekiyor sanırsam.
Biz kurtların kendilerimize has kokuları vardı. Savaş alanlarında benzeyen kurt bedenlerimiz yüzünden birbirimizi seçebilmek için tanrı tarafından bahşedilen bir yöntemdi bu. Herkesin kokusu kendisine özeldi. Benliğine kavuştuğun anda daha da belli olan bu koku, aynı zamanda; ailesini genişletmek isteyen kurtlar içinse fantezi gibi bir şeydi. Kokusu sayesinde karşındaki insanın duygularını anlayabilirdin. Sinirli mi? Daha gerici bir koku yayılır ve seni gerer. Üzgün mü? Sanki tüm etraf ağlıyor gibi hissedersin. Şehvelti mi? Kaçacak yerin yok, sevişmeye hazırlan.
"Sunoo." dedi kokusunu alamadığım ama sesinden tanıdığım abim. Sesimi çıkarmadım. Dedim ya, özellikle ona sinirliydim. "Burada seninle konuşmak isteyen birisi var."
"Merhaba, çiçek."
Jake.
"Bende varım, bende!" Jungwon.
"Ya sus sen. Çocuğu meydanın ortasında bırakıp gitmişsin."
"Sen sus Jake. Gelip bir 'hoşgeldin' bile diyemedin."
"İşlerim vardı kedi tipli çakma kurt."
"Alfayım lan ben. Liderine saygısızlık etme."
"Yerim senin liderliğini."