♧♧♧
Bazen kendinizi çözmeye çalıştığınız zamanlarda her şey çok karmaşık hale gelir ve birden kendinizi en geri plana atarsınız. O karmaşıklığın içinde boğulursunuz. Kendinizi kaybedersiniz. Bir boşluğun içinde bulursunuz kendinizi.
Şuan ordaydım. Koltukta oturup kafamı yaslarken tavanla bakışıyordum. Kaç saattir bu haldeydim bilmiyordum ama hava kararmıştı. Boşlukta gibiydim.
"Ne düşünüyorsun?"
Dudaklarımı birbirine bastırarak tam karşıya diktim gözlerimi. Yatakta yaşlanmış beni izliyordu o da. Benim gibi sessizdi.
"Sence?" dedim omuzlarımı silkerek.
"Özür dilerim."
"Dileme. Dilenecek bir durum yok."
Ağrıyan boynumla kendimi topladım. Gözlerini bırakmadan rahat bir duruşa geçtim. Parmaklarım gerdanımdaki kolyeye gitti. Onunla oynadım.
"Beni buraya getirmeniz de bir sebep var değil mi?"
"Bu kadar zeki olman beni deli ediyor." dedi kafasını onaylamaz bir şekilde sallarken. Zeki değildim, sadece tahmindi.
"Salak Jungwon seni meydana çıkarırken ne düşünüyordu bilmiyorum ama haberleri var artık burada olduğundan. Ve, ımmm.."
"Ve başıma üşüşmek için sıraya girmeyi bekliyorlardı. Evin önünde şuan lanet bir kuyruk vardır, yanlış mıyım?" dedim lafını devralarak. Kaşlarını çatarken parmaklarıyla oynamaya başladı.
"Sikeyim hepsinin ecdadına-"
"Shhh..."
Bir süre sessiz kaldık. Düşündüm ve daha çok düşündüm.
Ben doğduğumda başımda bekliyormuş Heeseung. Bayan Sim, hem Jake'e hemde kendisini doğururken hayatını kaybeden annesiz Heeseung'a annelik yapmıştı. Annem beni doğurduktan sonra bir odaya almışlar beni. İçeriye girdiklerinde başımda öylece bekleyen Heeseung'u görmüşler. Bayan Sim beni kucaklayıp anneme vermek isteyince, o yaşına bakmayıp hırlamış Bayan Sim'e. Ben bu dünyaya geldiğimde başladı her şey işte.
İlk kelimem yeter olmuş üç yaşındayken. Geç konuşmaya başlamışım ve konuştuğum gibi bana çok sarılan Heeseung yüzünden, yeter demişim ilk.
Yürürken elimden o tutmuş. Annem veya babam değil.
Dört yaşında, herkesten önce kurduna kavuşurken kimsenin haberi yokmuş. Bir gün akşama doğru yavru bir kurtun kapımızda uluduğunu duymuş annem. Kapıyı açınca simsiyah postuyla Heeseung'u görmüş. Başta anlamamış kim olduğunu ama sonra eve hızla girip odanın ortasında oyuncaklarımla oynayan beni görünce direkt etrafımda koşuşturmaya başlamış. Annem bunu görünce anlamış bu heyecanlı kurtun Heeseung olduğunu.
İlk okuldayken dalga geçen çocukları dövdü benim için, bir daha ağzını açamadılar bana.
Arabam kırıldığında ağlayarak ona gitmiştim. Yapıştırıcıyla yapıştırmış, benim gözyaşlarımı silmişti.
Her yıl yapılan genç kurtlar etkinliklerinde, benliğime sahip olmasam bile elimden tuta tuta götürmüş ve arkamda durmuştu.
O her zaman yanımdaydı.
Bu zamana kadar tek bir ilişki yaşamamıştım. Biri bile karşıma geçip senden hoşlanıyorum dememişti bana. Hayır, bu sevilmememden değildi. Korktuklarındandı. Çünkü herkes biliyordu. Heeseung'un kuyruğunun ötesi, ölümdü. El bile süremezlerdi.