Küçükken babam ile oynadığımız bir oyun vardı. Babam yorgun argın işten gelirdi, ona benim ile oynaması için ısrar ederdim. Babam kendince bir çözüm bulmuştu, o uyuyan bebek oluyordu bende onun için çalışan bir baba oluyordum. Neden baba oluyordun diye sorucak olursanız çünkü ben bir anne nasıl davranır, bilmiyorum. Yıllar geçti bu oyunu oynayalı ama ben hala anne ne demek bilmiyorum. Sizce anne ne demek?
Babam ile annemin ihanetini hiç bir zaman unutmamıştık, babam annemi öyle çok seviyordu ki, bende babam gibi birisi ile evlenmek istiyordum. Annemin gözleri çok güzeldi, ona dair hatırladığım tek güzel şey buydu, gözleri gökyüzü gibiydi. Biliyor musunuz, Atalay'ın gözleri annemin gözleri gibi. Atalay'a bakınca aklıma annem geliyor. Annemin gözlerinde hep nefret ve kin vardı ama Atalay'da bunu görmüyordum hata onun gözlerinde çok farklı bir şey vardı.
Atalay gözlerini benden çevirdi ve Albay'a baktı. Ben ise gözlerimi Atalay'dan ayırmıyordum. Albay'ın konuşması ile gözlerimi Atalay'dan ayırdım ve Albay'a baktım.
"Savcı Hanım senin ile konuşmak istiyor." Dediğinde başını salladı.
"Sen Savcı Hanımı görüş odasına götür orada konuşun." Dedi. Bende çantamı aldıp, ayağa kalktım ve Albaya döndüm."Her şey için teşekkürler Albayım. İyi günler." Dedim ve elimi uzattım.
"Ne yaptım ki Savcı Hanım." Dedi ve elimi sıktı. "İyi günler." Dedi. Elimi Albay'dan ayırdım ve arkama döndüm. Yine o mavi gözlerle karşılaştım, yanına doğru yavaş adımlarla ilerledim.
"Çıkabilirsin, Ata." Dedi Albay. Atalay başını salladı, kapıyı açıp benim geçmemi bekledi. Onu daha fazla bekletmeden dışarıya çıktım, Atalay'da peşimden geldi ve kapıyı kapattı. Beraber yürümeye başladık bir süre sonra bir odanın kapısını açtı, eli ile geçmem için müsade etti. İçeriye girdiğimde bir tane masa, iki tane sandalye vardı. Bir tanesini çekip oturdum, Atalay'da karşıma oturdu. Onun ile yalnız kalmak biraz garib gelsede alışmaya çalıştım.
"Buraya nur yüzümü görmeye gelmediniz herhalde." Dediğinde gülümsedim.
"Yoo tam olarak onun için geldim. Dedim ki 'bu adamın nur yüzünü görmeden ben naparım,' sonra düşündüm dedim ki 'ben neden Savcılığımı kullanarak askeriye girmiyorum." Dedim. Bu sefer o gülümsedi, gözüm dudaklarına kaydı güzel dudakları vardı ve yanaklarında ki o gamzeleri, çok güzeldi. Gözlerimi dudaklarından ayırdım ve tekrar gözlerine baktım.
"Bende size nasıl ulaşsam diye düşünüyordum?" Diyince şaşırmıştım. Bana neden ulaşmak istiyordu ki? Ayrıca evimi biliyordu.
" Sebeb?" Dedim. Elini yeşil üniformasının cebine attı ve cebinden bir bileklik çıkardı. Bu benim üstünde küçük kalpler olan mavi bilekliğimdi.
"Araba düşürmüş olmalıyım." Dedim. O bilekliği babam bana küçükken almıştı ve ben o zamandan bu yana hiç çıkarmamıştım. Elimi ona doğru uzattım. "Alım." Dediğimde Atalay cık cıkladı sonra bilekliği geri cebine koydu. "Napıyorsun, versene bilekliğimi." Dedim sinir ile."İlk önce buraya neden geldiğini konuşalım, Savcı Hanım." Dedi. Pekala. Çantamdan dosyayı çıkarttım ve önüne uzattım.
"7 Temmuz 2020 gecesinde nerdeydiniz?" Dedim. Atalay sandalyesinde iyice yayıldı ve güldü. İçimde ki sinir gittikçe artıyordu.
"Ha şu mesele." Dedi. Sinir ile dişlerimi sıktım ve sorumu yeniledim.
"Neredeydiniz?"
"Cevabını bildiğin soruları neden soruyorsun, Savcı Hanım?" Dedi. Gözlerimi kapattım ve bir kaç saniye bekledim. Gözlerimi açtım ve ona baktım.
"Cevap ver." Dedim sertçe. Bu sefer Atalay sinir ile gerildi.
"İzin günümdeydim, evde ekmek kalmadığı için bakkala gidiyordum ki yolun ortasında bir tane orosp-" Sözünü tamamlayamdan sustu. "Birisi eşine ve çocuklarına dövüyordu, bende buna dayanamadım ve adamı öldüresiye dövdüm." Dediğinde bu kadar dürüst olmasını beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİOLACEA
Fiksi RemajaYıllardır ailesinden ayrılmayan Ayende. Yıllar sonra işi gereği ailesinden uzak kalır. Gittiği yer alışık olduğu ya da alışması kolay olacak bir yer değildir. İşte hikâye tam olarak burada başlıyor, Ayende'nin karşısına öyle birisi çıkıyor ki, geldi...