san,gözlerini kaçırdıktan sonra tekrar yüzüne bile bakmadan giden kişinin arkasından bakakaldı.kapının kapanışıyla sol gözündeki bir damla gözyaşı da eş zamanlı düşmüştü.
"ö-özür dilerim." diyebildi kendisinin bile duyamayacağı kısık ve titrek sesiyle.
mingi olayın şokunu atlatınca koşarak geldi ve san'ın önünde durup geniş omuzlarından tuttu.gözleri bir anlığına mekanı dolaştığında wooyoung'un bağırması yüzünden herkesin önünde duran çocuğu izlediğini fark etti.keskin bakışlarını takındı,bakıştığı herkes odak noktasını değiştirmeye başladı.amacına ulaşınca da bir kolunu san'ın omzuna atıp masalarına ilerlemelerini sağladı.
hongjoong ve jongho'nun neler olduğunu anlamadıkları için sorgulayan bakışlarını mingi henüz yolda karşıladığında dümdüz bir tebessüm sundu.
"siz devam edin ben san'ı evine götüreyim olur mu?"
san az önce yaşadığı şeyi hala kafasında anlamlandırmadığından mingi'nin desteğiyle ayakta kalıyor gibiydi. gözlerinin kahveleri solmuş,zaten küçük olan gözleri daha da küçülmüştü.
hongjoong kısaca san'a bakıp halini görünce kafasını salladı.
"olur olur siz gidin ben de hesabı halledip çıkarım." dedi hızlıca.
"sizinle gelmemi ister misin mingi?" jongho'nun telaşlı halinden yardım etmek istediği belli oluyordu.
"hayır hiç gerek yok yolunu uzatma şimdi.ben sizi haberdar ederim"
jongho onaylarcasına kafasını salladığında mingi san'ın oturduğu sandalyeden ceketini ve sonrasında kendi ceketini koluna atarken ikisine de hızlıca teşekkür edip yanlarından ayrıldı.
kapıdan çıkar çıkmaz kendini hissettiren soğuk mingi'nin sardığı bedeni titretince ceketini omzuna atmak için durdurdu ve kollarını giydirmeden sadece sırtına örtüp yürümeye devam etti.geldiklerinde park yeri bulamadığından birkaç yüz metre ileri park ettikleri arabaya vardıklarında mingi ön kapıyı açıp san'ın oturmasını sağladı ardından ön taraftan hızlıca dolaşıp şoför koltuğuna oturdu.
yaklaşık on dakikadır konuşmadan geçen yolculukta mingi on saniyede bir kafasını çevirip san'ı kontrol ediyordu.sadece saniyeler süren bir karşılaşmanın dahi arkadaşını bu kadar derindem etkilemesini beklemiyordu, dayanamadı onun bu haline.
"san kendine gel olum nasıl bu kadar kötü hale gelebilirsin ya."
san kafasını yaslamış gözlerini yola dikmiş halini bozmadan duyduğu cümleye kısa ama bozuk bir gülüşle cevap verdi,gülüşü mingi'nin onu tekrar kontrol etmesine sebep olmuştu.
"neye gülüyorsun?" diye çaresizce sordu mingi,delirdiğini düşünmeye bile başlamıştı.
"güzelliğinden biraz bile kaybetmemiş." resmen fısıldamıştı.
"ah be olum yıllar geçti."
"hiç değişmemiş." san sanki mingi'nin söylediklerini duymuyor da kendi kendine konuşuyor gibiydi.
parmaklarıyla direksiyonu sıkarak derin bir iç çekti mingi,gerçekten ne yapacağını bilmiyordu bu yüzden sessiz kalmaya karar vermişti.
geçen birkaç dakikanın ardından san'ın evine vardıklarında mingi inmek için kemeri açarken san'ın koluna dokunan eliyle duraksadı.
"gelmene gerek yok iyiyim ben."
"emin misin?"
san'ın kafasını sallamasıyla arkasına yaslanıp arkadaşının inmesini bekledi.henüz kapatmadığı kapıdan içeriye kafasını uzatıp gülümseyerek teşekkür etti san.
"araban orada kaldı yarın aldırırım istersen."
"gerek yok ben alırım." dedi ve kapıyı kapatıp kapıya doğru yürüdü,apartmanın kapısını itip içeri girdiğinde mingi de uzaklaşmıştı arkadaşının evinden.
...
yunho odaya girdiğinde oturduğu koltukta bacaklarını yukarı çekmiş ellerini bacaklarına dolayıp kafasını dizine yaslamış düşünceleriyle boğuşan çocuğu görünce elindeki kahve dolu kupayla yanına ilerledi,geldiğini fark etmediğinden sıcak kupayı bacağına değdirdi.sıcaklıkla irkilen wooyoung kafasını kaldırıp bomboş gözlerle baktı uzun çocuğa."kahve yaptım al." dedi yunho elindeki kupayı daha da yaklaştırarak.
wooyoung bacaklarını indirerek iki eliyle kupayı tuttu.
"teşekkür ederim."
"afiyet olsun." önündeki sehpaya bardağını bırakıp tam çaprazında duran tekli koltuğa yayıldı yunho.
"ee anlat bakalım neler oldu?"
wooyoung yaşanan olaydan sonra yeosang'la biraz vakit geçirmeye çalışmıştı fakat yeosang arkadaşının iyi hissetmediğini anlayınca eve gitmeyi teklif etmişti.wooyoung da eve gitmek yerine en yakın arkadaşına gelmeyi tercih etmişti fakat neler olduğundan hatta bir şey yaşandığından bile bahsetmemişti .
"bir şeyler olduğunu nereden anladın?" diye sordu wooyoung.sesi gerçekten bir şeyler olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
"15 yıllık arkadaşınım ya hani woo?sesinden hatta bakışından anlıyorum ya ben seni."
wooyoung gülümsedi,yunho gerçekten hayatındaki en değerli insandı onun için.
"hem sen sadece kötü şeyler olduğunda böyle kedi yavrusu gibi küçücük kalırsın."
wooyoung cevap olarak kıkırdadığında yunho da ona eşlik etti.
"hadi anlat artık merak ettim." sehpaya uzanıp bardağını aldı ve içmek için dudaklarına götürdü.
derin bir nefes alıp verdi ve konuştu.
"san."
duyduğu isimle öksürmeye başladı yunho,kahve boğazına kaçmıştı.wooyoung aceleyle sehpaya uzanıp peçete uzattı arkadaşına.
"iyi misin? su getireyim mi?"
yunho kafasını olumsuz anlamda salladı.
"san derken choi san mı?nasıl nerede karşılaştınız?ne alaka?" dedi.soruları birbiri ardına dizilirken düzensiz öksürüklerle boğazını temizlemeye çalışıyordu.
"yeosangla yemek için bir mekana girdik aniden biri sarıldı bana." bomboş ifadesiyle anlatıyordu her şeyi,ne hissettiğini kendisi de çözemiyordu bir türlü.bir duygu tanımlayamamıştı henüz.
"ve o kişi de san'dı."
wooyoung kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı.
"utanmaz herife bak ya." elini alnına yaslayarak yere odakladı bakışlarını sinirli gülüşü de destek oldu kelimelerine.
"mingi de oradaydı."
yunho duyduğu isimle kafasını kaldırdı hızlıca,bir yanı şaşkınlıkla boğuşurken diğer tarafı çok normal karşılamıştı bu ismi.
"onlar da ayrılmamışlar."
.
merhabalar!!
napuyosunuuz??
az çok neler olduğunu tahmin ediyosunuzdur bence kdoxlwşxla umarım saçmalamam.🫂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
where were u? | woosan
Fanfictionchoi san arkadaşlarıyla oynadığı oyunda cesaretini göstermek isterken en korkak tarafını ortaya çıkaran kişiyle karşılaşmayı beklemiyordu.