Yaklaşık bir yıl sonra, ülke virüsü atlattı ve herkes normal yaşamına döndü. Bu olay insanlardan büyük şeyler kopardı, en çok da Jaeyun'dan.
Kendine gelmesi zor oldu, acısını her zaman içine gömdü. Kendini sürekli çalışmalara verdi ve gittikçe güçlendi. Bana söylediği gibi askerler arasına girdi ve rütbelerini bir bir yükseltti.
Genç olmasına rağmen gücü ve azmiyle konuşuluyor, takdirleri topluyordu.
Ben o sırada halen fiziksel eğitimimi bitirmiş sayılamıyordum, bir yandan savaş sanatları bir yandan adap kuralları derken genç yaşımda pestilim çıkmıştı.
Veliaht prens olmak küçükken hep güzel hayaller kurmama sebep olurdu ama büyüdükçe bu hayallerimin daha da daraldığını fark edince hevesim kırılmıştı. Ülkenin kaderi hakkındaki karar benim ağzımdan çıkan tek bir kelimeye bağlı olacaktı, düşüncesi bile korkunçtu.
Hata yapmaktan korktuğum için dersleri sıkı sıkıya takip ediyor ve iyice asılıyordum. Kendimi neredeyse her alanda geliştirmeye çalışıyor ve çok yönlü biri olmak istiyordum.
Halkım için çalışıp çabalamak istiyordum. Ben ne kadar güçlü ve bilgili olursam, onlar da huzur içinde yaşardı.
Bu süre içinde Jaeyun'dan uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Yine de hislerim dinmek bilmemişti. Bir şekilde onu yanımdan ayırmamaya kararlıydım.
Gündüzlerimi tamamen çalışmaya verir ve kendimi zorlardım. Gecelerim ise, Jaeyun'un kollarında huzur bulmak için vardı.
Jaeyun ile konuşur, gününün nasıl geçtiğini sorar ve sonrasında yatar uyurduk.
Geçen yıla göre büyümüştü, yine de kollarımın arasında minicik kalıyordu. Bedenlerimiz arasındaki fark en sevdiğim şeylerden biriydi.
Annesi öldüğünden beri çok değişmişti, eskisi gibi değildi. Bu daha öncesinde bana olan kırgınlığının bir benzeri de değildi. Açık açık acı çekiyordu. Acısını saklamaya çalıştıkça çocuksu kişiliği siliniyor, olgunlaşıyordu.
Tüm gününü diğer askerlerle eğitim görüyor, güçlerini geliştiriyordu. Acısını başka şekillerde yaşamaya çalışsa da çoğunlukla başarısız oluyordu.
Şu bir yıl içinde, her gece kollarımın arasında sakladığım bedenin çok kez ağlayışına şahit olmuştum.
Annesini özlediğini biliyordum, acı çektiğini de hissediyordum ama elimden gelen bir şey yoktu. Kollarımın arasında uyurken ona annesini hatırlattığımı biliyordum, bu ona iyi gelen tek şeydi belki de.
Sonuç olarak halen bir çocuktu, babasını hiç tanımamış ve annesini de yeni kaybetmiş sayılan bir çocuk.
Her şeyden uzaklaşmak istemesi ve acısını içine saklaması çok normaldi.
Günler geçtikçe onun açısından zor olan şeyler ortadan kalkacaktı, ama o kabuğundan çıkmayı reddediyordu. Onu suçlayamazdım.
Jaeyun'u sevmeye başladığımı fark ettiğim günden itibaren bunu belli etmemek için şekilden şekle girmiştim.
İlk zamanlar beni ziyaret etmeye geldiğinde, hizmetliler ismini bildirdiği anda yüzüme bir gülümseme yerleşiyordu. Onu görmek bir şeyler için çabalamamı sağlıyordu adeta.
Bu ülkenin başına geçtiğim gün de ondan ayrılmak istemiyordum, belki bana aynı hisleri hissetmiyor olabilirdi. Bu ihtimali de düşündüğümden tahta geçene kadar ona açılmak gibi bir planım yoktu.
Sonrasında tahta geçmemin dahi etkisiz olacağını anlayarak açılmaktan vazgeçmiştim. Ondan en ufak bir ışık görünce bu kararım bozulacaktı elbette.
Jaeyun bana bir adım atsa, ona dünyaları verebilirdim. Ona olan hislerim kötü niyetli değildi, çiçekçi bir adamın en sevdiği çiçeği yetiştirirken özenmesi gibiydi.
En güzel şeyleri ona vermek istiyor, onu güzelce yetiştirmek ve onu her şeyden korumak istiyordum.
Onunla çok fazla konu konuşmuştuk ama bu konular asla kişisele gitmemişti. Ona soramadığım iki soru vardı. İlki, aşkla alakalıydı. Bir sevdiği olduğunu sanmadığım için sormamıştım.
Diğer soramadığım soru ise buraya gelmek konusunda pişmanlığı olup olmadığıydı. Bunu soramama nedenim ise, pişmanlığı varsa bunun beni de kapsayacak olmasıydı.
Onun ilk geldiği halinden bu hale gelmesi bile, bana sorumun cevabını verse de bilmiyormuş gibi davranıyordum.
Jaeyun'un ağzından onun hayatında bir hata olduğumu duymayı kaldıramazdım.
_________________________________________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kingdom, heejake
Short Story"Yaşadığımı hissetmiyordum. Hatta yavaş yavaş ölüyor gibiydim."