3

91 23 77
                                    



"Kabul edilmesi gereken çok şey vardır, kabul edecek kimse yoktur."

Fakat şimdi, kabul edecek çok kişi vardı. Utanmadan bu suçlarını itiraf etmekle kalmıyor, bir pişmanlık da duymuyorlardı.

Anneme dair her şeyden kurtulduktan sonra, kalan son görevimi yerine getirmek için odamdan çıktım.

Benden annemi koparan o pisliklerin cezasına tanıklık etmeliydim.

Yüzlerinde pişmanlığa dair tek bir ifade yoktu. İçlerinde, bir zamanlar benimle de ilgilenen biri vardı. Hepsi sanki iyi bir şey yapmışcasına gururluydu.

Darağacına giderken bile son dilekleri yoktu. Yıllardır bana ve anneme bakan bu kişilerin ölecek olması onlara alıştığım için istemsizce beni de üzüyordu. Yine de geri adım atmayacaktım, atamazdım. Öldüklerine kendi gözlerimle tanık olmalıydım. Hak ettikleri cezayı aldıklarını görmeden buradan gitmeyecektim.

Onlar gülüşmeler eşliğinde darağacına doğru ilerlerken dolmuş gözlerimin akmaması için büyük bir uğraş veriyordum. Dudaklarımı ısırmaktan kanatmıştım çoktan.

1 haftadır düzgünce yiyip içmemem yetmiyormuş gibi, uykusuzluğum da bana yük oluyordu. Oysaki bir süre öncesine kadar hayat dolu bir çocuktum.

Onlar gülmeyi bırakmadan tek tek asıldılar gözlerimin önünde.

5 hizmetli tek tek asıldı. Yaptıkları suçun, aldıkları canın bedelini ödediler.

Görevim burada sona eriyordu. Annemin ruhunun huzura ermesi için son bir dua ettikten sonra odama çekildim.

Saray o günkü kadar soğuktu, bir daha ısınmayacaktı. Dışarısı yağmurlu, içerisi ısıtılıyordu ama ben üşüyordum.

Üşümeye devam edecektim.

Birinin sıcaklığına bu kadar ihtiyacım olacağını düşünmemiştim. Anneme bu kadar bağlı olduğum için de üzülüyordum.

Günler geçti ama soğukluğum çözülmedi. Aksine daha da buz tutmuştum.

Yeni hizmetliler istemiştim babamdan, beni çabucak onaylamıştı. Bundan çok etkilendiğimin o da farkındaydı ancak bir şey yapmıyordu. Ben kendi soğukluğum yüzünden üşüyordum.

3 gün sonra istediğim hizmetlilerin saraya ulaştığı haberini aldım. Kapıya doğru ilerlediğimde tamamen yepyeni yüzlerle karşılaştım.

Hizmetlilerin çoğu gençti, buraya hizmet etmek için can attıkları belliydi. Anne ifadesine sahip biri vardı aralarında, tahminim de doğruydu zaten. Eteğinin arkalarına saklanmış ufak biri vardı.

Bir oğlan çocuğuydu bu. Tahminen 3 ya da 4 yaşındaydı. İfadesiz bir yüzle ona baktığımı görünce annesinin eteklerine gömüldü. Annesi de fark ettiğinde önümde eğildi ve onu buraya getirdiği için özür diledi.

"Üzgünüm prensim, burada olmasının doğru olmadığını biliyorum fakat, onu bırakacak kimsem yok. Gözünüze gözükmeyeceğine emin olabilirsiniz."

"Sorun değil, istediği gibi dolaşabilir. Belki de bana arkadaşlık etmek ister?"

Elimi ona doğru uzattığımda halen annesinin eteklerini sıkı sıkıya tutuyordu. Benden çekiniyor olmalıydı.

"İsmi Jaeyun. Jaeyun, hadi prense selam ver."

Annesi konuştuğunda, biraz daha açılmış haldeydi. Eteklerini yavaşça bırakarak uzattığım elime küçük ellerini yerleştirdi.

Ufak elleri sıcak ve yumuşacıktı. Elini ellerimin içinde kaybettirdikten sonra onu kendime doğru çektim.

"Merhaba Jaeyun. Ben Heeseung, bu ülkenin veliaht prensiyim."

Ona böyle yumuşak yaklaşmama herkes şaşırmıştı. Bir hizmetçinin çocuğu, genelde insandan sayılmazdı. Ailesi gibi hizmetli olarak görülür ve kullanılırdı.

Bu yaptığım şeyin yanlış olduğunu bilsem de çoktan bir adım atmıştım.

Ellerini ellerimin arasında kaybetmiş ufaklık, haylazca gülümsediğinde ona karşılık verdim.

"Odalarınıza yerleştiniz mi?"

Hepsi bir ağızdan dediğimi onayladığında, Jaeyun'un annesine döndüm.

"Sizin benim hizmetimde olmanızı istiyorum. Jaeyun da aynı şekilde, bana arkadaşlık edebilir mi sorun olmazsa?"

Bunu duyduğunda, kadın içleri ısıtacak kadar güzel şekilde gülümsedi.

"Sorun olması ne haddime, Jaeyun istediğiniz gibi sizinle olabilir."

Jaeyun'a tekrar döndüm ve gülümsedim.

"Bundan sonra benimlesin. Benimle birlikte çalışmalara katılacak ve kendini geliştireceksin, tamam mı?"


















_________________________________________

kingdom, heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin