Jaeyun geldikten sonra eski rutinime büyük bir eksiklik olsa da geri dönmüştüm.
Her sabah kalkıp çalışma yapıyorduk beraber. Annemle geçirdiğim zamanı Jaeyun'la geçirir olmuştum.
Sözlerimi ikiletmez, benimle çalışır ve benimle oynardı. Kelimenin tam anlamıyla bir bebekti. En ufak şeye heyecanlanır, bunu belli ederdi.
1 yılı böyle geçirdik. Günlerimiz aynı şekilde geçiyorken farklı aktiviteler bulmaya çalışıyorduk. Bazen saraydan kaçar ve ormanda gezinirdik.
Biraz daha büyüyünce onu o ağaca götürmek istiyordum.
Bir gün, Jaeyun odamda beni beklerken, anneme ait atmadığım tek şeye dokunmuştu. Ufak bir oyuncaktı bu, pek bir özelliği yoktu. Ama onu bana annem kendi elleriyle dikmişti. Bu yüzden her şeyden kurtulsam da onu atamamıştım.
Babam çağırdığı için gecikmiştim, burada olsaydım onu ellemesine izin vermezdim.
1 yılın ardından zar zor bastırabildiğim duygular, kapıyı açıp Jaeyun'u elinde o oyuncakla görmemle tekrar ortaya çıkmıştı.
Onu elinde o oyuncakla oynarken görünce ne yapacağımı bilememiş, ne hissedeceğimi şaşırmıştım.
Beni gördüğünde genişçe gülümsemiş ve elindeki oyuncağı sallamıştı.
Titriyordum. Sinirlenmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Jaeyun'u yakasından yakaladım ve elindeki oyuncağı aldım. Ona bir tokat savurdum ve bağırdım.
"Siktiğimin hizmetçisi! Kimse sana başkasının odasına girdiğinde bir şeye dokunmaman gerektiğini öğretmedi mi?!"
Burnumdan soluyordum. O ise, benden yediği tokadın etkisindeydi. 5 yaşındaki Jaeyun'a yaşattığım ilk acı buydu.
Yerinde doğruldu ve önümde eğildi. Titreyen sesiyle af diledi ve odadan çıktı.
Ertesi gün yanıma gelmedi, onu etrafta da görmedim. Arada sırada kapısının önünde buldum kendimi. Ağladığını duyabiliyordum.
Jaeyun'u ağlatmıştım.
Bütün günümü bomboş geçirmiştim, gelen hizmetlilerle konuşup yatıyordum.
Dediklerime biraz pişman olmuş gibiydim, ona vurmam yanlıştı. Özür dileyecek biri de değildim ki.
Çalışmalara tek gittim, o gelmedi. Yine aynı rutini yaptıktan sonra babamın yanında devlet işlerini öğrenmeye başladım.
Akşam olduğunda, ondan hala bir ses seda yoktu. Annesine sorduğumda hasta olduğunu, iyileşince geleceğini söyleyip beni geçiştiriyordu. Yalan söylediğinin farkındaydım.
Jaeyun benim yüzümden bu haldeydi. İyileşmekten kastı bir çocuğun olayı unutup gelmesiydi o kadar.
Hizmetlilerden birine odaya girmeden ona bakmasını emrettim.
Tahminim doğruydu. Jaeyun hala ağlıyordu. Odasının ışığının açık olduğunu öğrendiğimde, yanına gitmek istedim.
Benim için hiçbir değeri yoktu, hizmetçinin birinin çocuğuydu o.
Yine de, bu hale benim yüzümden gelmişti.
Gitme isteğimi bastırarak oturdum ve odamda biraz kitap okudum.
Uyumak için hazırlanırken, kapım tıklatılmadan ya da kimin geldiği seslenilmeden açıldı.
Kapıda açılan ufak aralıktan minik bir el gözüktü. Elindeki kağıdı bıraktı ve yüzünü göstermeden kapıyı kapattı.
Merakımdan uyumayı biraz erteledim ve gidip kağıdı elime aldım.
Jaeyun, bana mektup yazmıştı.
Suçu bile olmayan bir durum için bana özür mektubu yazmıştı.
Özür dilemesi gereken benken, benden özür diliyordu.
Kağıtta uzun uzun bunu yaptığı için ne kadar pişman olduğunu, üzüldüğünü anlatıyordu.
Ben ona vurduğum için değil, eşyama dokunduğu için üzüldüğünü yazmıştı.
Okudukça yüreğim sızlıyordu. Kağıtta kurumuş gözyaşlarının izleri vardı. Yarım yamalak korecesini bana mektup yazmak için kullanmıştı.
Minik elleri kim bilir o mürekkebi kullanırken nasıl da batmıştı.
Bir daha hizmetçiden ötesine geçmeyeceğini belirtiyordu mektupta. Bu daha da üzüyordu. Sadece emirlerime uyacak biri olacağını söylüyordu.
Mektubu okumayı bitirdiğimde istemsizce elimi göğsüme koymuştum. Kim bilir onu nasıl da üzmüştüm, bunu mektuba bile dökememişti.
Altta bir kağıt daha vardı. Güzelce katlanmış ve bağlanmış bir kağıt.
Onu açtığımda içinde bir resim olduğunu gördüm.
İki çocuğun resmi. Jaeyun, bizi çizmişti.
Bu resim bizim için yapılmıştı. Beni elinde olan tüm renklerle çizmişken, kendinisini siyah renkle yapmıştı sadece. Üzerine titreyen elleriyle isimlerimizi yazmıştı.
Sarayları bağlayan köprüde, gece yarısı aya bakarken bizi çizmişti.
Ben aya, o bana bakıyordu.
Jaeyun, tüm resimdeki en renksiz unsurdu. Ay için bile bir renk belirlemişken kendisi için yoktu.
Resmin arkasında bir yazı vardı.
"Prens Heeseung'un bir gecesi."
Benim gecemde o yoktu. Hayatımda kendine bir yer edinememişti. Kendisini bir aydan bile düşük görüyordu.
Resmin kenarında ufak bir not daha vardı.
"Özür dilerim." işte bu not, beni 1 yıl aradan sonra ilk kez ağlatmayı başarmıştı.
_________________________________________
hee al iste kirdin kirdin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kingdom, heejake
Historia Corta"Yaşadığımı hissetmiyordum. Hatta yavaş yavaş ölüyor gibiydim."