06

21 6 0
                                    

Sabah uyandığımda kahvaltıyı kaçırdığımı fark ettim. Çok iştahım olmadığı için umursamayıp hazırlanmaya başladım. Üstümü giydikten sonra saçımı topladım ve oda kartımı bir kolye gibi boynuma astım. Asansöre bindim ve beklemeye başladım. Asansör durunca indim ve yemekhaneye girdim. Alaz kokumu almış gibi kafasını hemen bana çevirdi. Yanında boş bir sandalye vardı. Gözleriyle yanını gösterdi. Anlamamış bir şekilde yanına gittim.
"Gel yanıma otur Eylül, bugün ajanlık eğitimlerin başlıyor ama senin açından kötü bir şey var. "
"Neymiş o? "
"Silah eğitimini biraz daha geliştireceğiz ama aynı zamanda sana uyuşturucu ve alkol vereceğiz en son seviyeye geldiğinde ise.. " Alaz derin bir nefes aldı, sanki bunu söylemek istemiyormuş gibiydi, kendini toparlayıp konuşmaya devam etti.
"İşkence. Ama korkmanı gerektiren bir durum yok eğitimi durdurmam bir gözyaşına bakar. "Bu ajanlığında Allah belasını versin! İşkence nedir ya? Öldürseler bu kadar olmazdı. Uyuşturucu ve alkol zaten ayrı bir konu.
Alaz tekrardan konuşmaya başladı.
"Bugün bir kadeh de olsa alkol alacaksın. "
Sokaklarda büyümüş biri olarak yanlışlıkla da olsa alkolü tatmıştım. Çok şaşırıcağımı düşünmüyordum. Ekibim ve tesisteki herkes benim nasıl alkol içeceğimi merak ediyordu. Alaz bana bir bardak viski hazırladı. İçine su kattı ve elime verdi.
"Tek yudumda içsem nolur? "
"Yerinde olsam bunu yapmazdım Eylül"
"Ama sen ben değilsin Alaz"
Son cümlemden sonra Alaz'ın cevap vermesini beklemeden bardağı kafama diktim. Tek yudumda hepsini içtim ve masaya bardağı bıraktım. Bir anda yemekhanede ıslıklar çalınmaya başladı. Kuzey ıslık çalıyor, yiğit alkışlıyor, kıvılcım kahkaha atıyordu. Evet naz bana canavar görmüş gibi bakıyordu. Cebimden çıkardığım sigara paketini açtım ve Alaz'a uzattım. Alaz gülerek bir dal aldı ve dudaklarına koydu. Aynı şekilde bende sigarayı aldım ve yaktım. Eğitmenlerin konuştuğu konuyla pek alakam yoktu. Sigarayı içiyor, küllerini de önümdeki boş bardağa döküyordum. Aniden ismim yemekhanede yankılandı. Bağıran kişi Fulya idi. Çiğdem fulyayı boğuyordu ve Fulya benden yardım istiyordu. Her ne kadar Fulya ya olan düşmanlığım dağlar kadar olsa da bir eğitmen çaylağını asla boğamazdı. Hemen yerimden fırladım ve yerde yatan Fulyanin yanına gittim. Çiğdemin koluna yumruk attım ve elinin zayıflamasını sağladım. Çiğdem inleyerek geri çekildi. Fulya da hemen arkama saklandı. Ayağa kalktım ve Çiğdem'e iğrenerek baktım.
"Gücün sadece çaylağına mı yetiyor senin! Eğitmen olmuşsun ama hâlâ kuralları bilmiyorsun! " yemekhanenin ortasındaydık ve herkes bizi izliyordu. Alaz hızlıca yerinden kalkıp çiğdemin yanına geldi. Birden bağırmaya başlayınca yerimde zıpladım resmen.
"Çiğdem sen gerizekalı mısın? Çaylağına asla şiddet uygulayamazsın! Hemen şimdi istifanı veriyorsun yoksa seni ben kovarım! Anlaşıldı mı! "
Çiğdem ağlayarak kafasını kaldırdı.
"Alaz bey yapmayın nolur benim tek iş kaynağım bu! " Alaz'ı azda olsa tanıyorsam hatayı asla kabul etmezdi.
"Kovuldun! " Çiğdem ağlayarak ayağa kalktı ve üstüme yürümeye başladı.
"Her şeyi sen yaptın pislik! Annen baban yetiştirmedi mi seni! " Alaz çiğdemin arkasından geliyordu, çiğdem ile birebir ben konuşacaktım, elimle gelmemesini işaret ettim ve söze girdim.
"Benim annem veya babam yok, senin çaylağında dahil hepimiz yurttan geldik. Ben kendi kendimi yetiştirdim ve bir büyüğe ihtiyacım yok, farkında mısın! 19 yaşındayım ben! Aklım gayet yerinde şimdi boş boş konuşma! " Çiğdem yerinde sendelerken Fulyaya baktım. Eğitmeninin nasıl bu kadar ileri gittiğini düşünüyordu. Fulyanın yanına gittim. Fulya hiç düşünmeden bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Hıçkırıkları yaramı kanatırken bende kollarımı ona sardım. Tam şu anda iki ezeli düşman birbirine sarılıyordu. Onu affettiğimi düşünebilirdi ama bu asla olmayacaktı. Fulya hâlâ çocuk gibi davranıyordu, onu bu şekilde aff edemezdim. Kollarımı bırakıp Fulya'dan uzaklaştım. Fulya dolu gözlerle bana baktı.
"Teşekkür ederim"
Kafamı sallayıp Alaz'a döndüm, sadece izliyordu daha fazla burda durmak istemeyip yemekhaneden çıktım. Ardımdan gelen kişiler ile ajanların eğitim gördüğü alana gittik. Hem bana eğitim vereceklerdi hemde ajan olabilecek kişileri bilgilendireceklerdi. Alaz bir kabine girdi ve beni yanına çağırdı. Kabin gayet genişti. Alaz alt çekmeceden bir silah çıkardı ve konuşmaya başladı.
"Birinci seviye, en kolay seviyedir. "
Sadece bir maket duruyordu, makete hiç bakmadan direk kalbinden vurdu.
İkinci seviyenin düğmesine bastı. Bir maket daha çıktı ama bu sefer ileri geri ve sağa sola gidiyordu. Yine hiç bakmadan maketi vurdu. Ardından üçüncü seviyenin düğmesine bastı.
Bu sefer araya birkaç kıyafetli insan geldi.
"En önemlisi sakın sivillere zarar verme"
Aradaki suçlu adamları vurup silahı bana verdi. Cebinden çıkardığı paketi masanın üstüne koydu. Paketi elime alıp bir adet hap çıkardım.
"Allah belanı versin Alaz! Buna da bulaştım ya! Allah'ım sen günahları bana değil Alaz'a yaz yarabbim! "
Alaz gülerken bir hapı ağzıma attım. Derin nefesler aldım ve silahımı birinci seviyedeki makete doğrulttum. Kalbine odaklanıp vurdum. Evet biraz kolaydı ama kanıma işlemeye başlayan uyuşturucu başımı döndürüyordu. Baş dönmem şiddetlenince masaya yaslandım ve gözlerimi kapattım. Kendimi bir nebze toparlayınca elime silahı aldım ve ileri geri giden adamın kalbine odaklamaya çalıştım. Kurşun kalbi dışında her yeri bulmuştu. Arkamdan gelen kıkırdama sesleri sinirimi daha fazla bozuyordu. Diğerlerinin sesleri ile bozulan sinirim bütün şarjörü boşaltmama sebep oldu ama ne yazıkki yine kalbe isabet etmemişti. Alaz silahı elimden alıp şarjörü değiştirdi. Ve kulağıma eğildi,
"Sakin ol sevgilim burada sadece sen ve ben varmışız gibi düşün."
Sesi bana huzur verirken sevgilim demesi beni kaskatı yapmıştı. Silahı zar zor elime aldım ve kalbine en sonunda ateş ettim. Ve evet en zor seviyeye gelmiştik, üçüncü seviye. Birkaç kıyafetli adam ve aralarındaki suçlular.
"Katili düşün Eylül! " arkadan gelen Yiğit'in sesi dudaklarımın kıvrılmasına sebep oldu. Arkamı döndüm,
"Bir gün bunu gerçekten yapacağım Yiğit, sizin için. " gülümseyerek önüme döndüm. Daha yeni fark etmiştim, siviller dışındaki maketler ses çıkartıyordu, gözlerimi kapattım ve sesi dinlemeye başladım. Sırasıyla üç katili de vurdum ve en zor seviyeyi de geçtim. Silahı masaya bırakıp arkamı döndüm.
Herkes gerçekten katile olan nefretimi anlamıştı. Olması gerekende buydu zaten. Alaz'a döndüm ve kulağına yaklaştım.
"Hızlı gidiyorsunuz bayım, umarım katil siz olmazsınız" bu sözler bana sevgilim dediği içindi. Gülerek kabinden çıktım ve ekip ile yemekhaneye doğru yürüdük. Akşam yemeği saati gelmişti. Viskiye olan dayanıklılığımı fırsat bilen Alaz bana yine alkol verecekti. Bu sefer yemek yemem gerekiyordu. Bir adet poğaça aldım ve ekibin masasına oturdum.
"Allah bu ajanlığında belasını versin! Sabah akşam alkol uyuşturucu bağımlıya döndüm ama yani. "
Yiğit kıkırdayarak konuşmaya başladı.
"Valla bende kullandım ilk defa seni gördüm bu kadar başarılı olan Alev" kahkahalarla gülen ekibin arasında poğaçamı bitirdim ve ayağa kalktım.
"Bana şans dileyin gençlik" herkes gülerek gidişimi izledi. Alaz'ın yanındaki sandalyeye oturdum. Yine bir bardak viski doldurdu. Bu sefer daha yavaş içtim. Yemekten sonra direk içmek kusmama neden olurdu. Adamın resmen bekleme kavramı yok! Alaz kendine de bir bardak viski doldurdu. Bir anda bütün eğitmenler viski içmeye başladı. Evet Simay bile içiyordu. Alaz bardağını bana doğru kaldırdı. Bende bardağımı kaldırıp tokuşturdum.
"Sarhoşluğuna " gülerek söylediklerine tabiki gülerek cevap verecektim.
"Cehennemliğine" kıkırdayarak bardağını dudaklarına götürdü. Bir iki yudum içtikten sonra bana döndü.
"Bu haftasonu babaannemlere gideceğim sende gel istersen hem tanışmış olursun. " kafamı salladım, bunu bende isterdim bana sevgilim diyen bir adamın ailesini merak ediyordum doğrusu.
"Olur gelirim" Alaz'ın keyfi yerine gelmişti, bende viskimdeki son yudumları içtim ve bardağı masaya bıraktım. Hasan bana döndü.
"Yiğiti yanıma çağıra bilir misin? Viski tatmasını istiyorum. "
Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Yiğitin yanına gittim ve oturdum.
"Yiğit eğitmenin sana viski veriyomuş yürü" Yiğit duyduklarından sonra ıslık çalarak ayağa kalktı. Bu halleri gerçekten çok komikti gülerek arkasından geldim.
"Eğitmenim neler yapıyomuş böyle? "
Alay ederek ona uzatılan viski bardağını aldı ve yudumladı. Arkadan bağıran Kuzey ve kıvılcım da viski istiyordu. Ekibin melekleri yani Naz ve Efe yerlerinde mutlulardı. Kuzey ve kıvılcım da yanımıza gelip bizimle içmeye başladı. Alaz bana bir bardak daha doldurdu. Sırasıyla herkesle bardakları tokuşturduktan sonra içtik. Benim bardağım bitince yerime oturdum ve yerleştim. Artık bundan sonra sarhoş olurdum herhalde. Alaz ruhsuzca viski içiyordu. Kimsenin görmeyeceği bir şekilde elimi eline koydum. Bu hareketimle şaşıran Alaz elinin arasındaki elimi okşuyordu. Ben ona kalbimi işte bu anda veriyordum. Kırarsa her bir parçası onun kalbine batardı, bunu en iyi o biliyordu. Pars Fulya ile yanımıza yaklaşıyordu elimi Alaz'ın ellerinin arasından alıp Pars'ı gösterdim. Alaz ayağa kalkınca bende ayağa kalktım. Fulya benim karşımda Pars ise Alaz'ın karşısında duruyordu.
"Ne oldu Pars? Yine eğlenceyi mi bozacaksın? " Pars sırıtarak kafasını salladı.
"Hayır, daha eğlencelisini yapacağım Alaz. Senin ruhunu alacağım. " Alaz'ın ölümden korkusu yoktu. Masanın yanında olduğumuz için kendi bardağımı kırdım ve bir cam parçası aldım. Fulyanın saçından tutarak elimin altına getirdim ve camı boynuna bastırdım.
"Denesene! En ufak bir hareketinde çaylağın ölür Pars! " herkes nefesini tutmuş bizi izlerken biz aramızdaki laf dalaşını büyütüyorduk. Alaz sırıtarak Pars'a döndü.
"Onu duydun Pars, dediğini yapar. "
Pars kıkırdadı ve beni parmayığla gösterdi.
"Bu mu? Bir kadın asla çaylağımı öldüremez. " bu sefer sırıtan bendim, elimde tuttuğum camı Fulya nin boynuna bastırırken akan kanlar ve Fulyanın çığlıkları yemekhaneyi kaplıyordu.
"Sence yapamaz mıyım Pars? "
Fulya bağırarak Pars'ın susması için yalvarıyordu. Pars daha fazla dayanamayıp ellerini havaya kaldırdı.
"Pekala Ölüm Timi siz kazandınız şimdi bırakın çaylağımı. " herhangi ters bir hareket yapabilirdi bunu biliyordum.
"İlerle sağın solun belli değil Fulya'yı yollayacağım. " Pars kapıya doğru yürürken bende Fulya'yı bıraktım ve elindeki camı çöpe fırlattım. Alaz bana dönüp elini havaya kaldırdı. Eline vurduktan sonra birden elimi tuttu ve alnımdan öptü. Neye uğradığımı şaşırırken, herkes gülüyordu. Kıvılcım koşarak yanıma geldi ve bana vurmaya başladı. Kuzey ve yiğit de işe karışınca artık direnmeyi bıraktım ve beni dövmelerine izin verdim. Kuzey karnıma yumruk atıyordu. Yiğit saçlarımı tutup çekiştiriyordu. Kıvılcım ise bacaklarıma ve yüzüme vuruyordu. Yere tükürdüğüm onlarca kan ve burnumdan akan kanlara hiç itiraz etmiyordum. Bunları gören Alaz daha fazla dayanamayıp kükredi.
"Yeter artık! Kesin şunu! "
Kuzey , yiğit ve kıvılcım benden uzaklaşınca onlara baktım ve ağzıma dolan kanı yere tükürdüm. Burnumdan akan kanları elimin tersiyle sildim ve masaya doğru yürüdüm. Masaya oturunca Alaz bana bir peçete ve su uzattı.
"İyi misin? " elimi kaldıracak bile gücüm kalmayınca peçeteyi elimden aldı ve burnumdaki ve ağzımdaki kanı temizlemeye başladı.
"Değilim" biraz toparlanınca Alaz'ın yüzüne bakıp gülümsedim.
"Şimdi benim sıram" Alaz'ın dur talimatlarını dinlemeden Yiğit ve Kuzey'in ensesine yapıştım. Bütün tesis boks maçı izler gibi bizi izliyordu. Kıvılcıma dokunmayacaktım. Ona bende vurmazdım başkası da vuramazdı. Kuzeyi yere yatırdım ve yüzüne yumruklarımı geçirmeye başladım. Kuzey'in kanayan burnuna aldırış etmeden vurmaya devam ettim. Daha sonra karnına da tekme atıp Yiğite döndüm. Saçından tuttum ve yere yüz üstü yatırdım. Ayağımı sırtına koydum ve baskı uyguladım.
"Nasılmış! Kardeş diye tilki beslemişim be!" Yiğitin kafasını da alıp mermere vurduktan sonra eğitmenlerinin koşuşları arasında kıvılcımı izledim. Ona birşey yapmayacağımı biliyordu. Koşarak bana sarıldı.
"Özür dilerim Alev ben ne yaptığımı bilemedim! "
Sırtını ovarak teselli etmeye çalışıyordum.
"Tamam sıkıntı yok kıvılcım. Bilerek yapmadığını biliyorum." Kıvılcımdan ayrılıp Alaz'ın yanına gittim ve bir bardak su içtim. Dağılmış saçlarımı tekrar topladım ve kafamı sandalyeye yasladım. Kafam öbür yanımda oturan Ata ya doğru kayarken Alaz bunu fark edip başımı kendine doğru çekerek omzuna yatırdı. Geçen uzun sohbetlerin sonunda Alaz beni kucağına alıp odama götürdü ve yanıma yattı. Kokusunu çekerek uyumak bana huzur veriyordu. Uzun ve güzel bir uyku çektim.

Sabah uyandığımda dün akşamın aksine yanımda Alaz yoktu. Bugün babaannesine gidecektik. Hızlıca kalktım ve hazırlandım. Asansöre bindim ve yemekhaneye indim. Yine bir poğaça ve vişne suyu aldım. Ekibin masasına oturdum ve poğaçamı yemeye başladım. Kıvılcım Alaz ile aramızda konuştuklarımızı duymuş olmalıydı ki bana bir soru sordu.
"Ee Alev nereye gidiyosun bu hafta? "
Kıvılcımın kafasına tokatı geçirdim.
"Sus kıvılcım sus"
Kıvılcım önüne dönünce bende yemeğimi yedim ve ayağa kalktım. Alaz'ın yanı yine boştu hızlıca gidip yanına oturdum.
"Gidelim mi? " Alaz'ın sorusuna yanıt olarak kafamı salladım ve ikimizde ayağa kalktık. Kıvılcımın yanımdan geçerken göz kırptım. Ardından odama çıkıp birkaç kıyafet aldım. Alaz ile asansöre bindik ve otoparka indik. Alaz'ın arabasına bindik, sessizlik devam ederken bu olay beni geriyordu. Neyseki kısa bir süre içinde babaannesinin çiftliğine varmıştık. Kapıda bizi bekleyen kişilere tebessüm ettim ve tanışma kısmına geldik. Aralarında ki küçük bir çocuk direk söze atladı.
"Dayı bu abla kim? " sesindeki neşe tıpkı dayısı gibiydi. Alaz tebessüm etti ve yeğenini kucağına aldı.
"Bu ablanın adı Eylül, bir hafta kadar bizimle kalacak. " çocuğa doğru yürüdüm ve burnuna dokundum.
"Senin adın ne bakalım bücür? " çocuk neşe içinde kahkaha atarken cevabını verdi.
"Benim adım Deniz" çocuğun cevabından sonra diğerlerine döndüm ve en yaşlı olan yani Alaz'ın babaannesinin elini öptüm. Gülerek eve girdik. Hazır olan öğle yemeği şuan bana büyük bir cevher gibi görünüyordu. Eski iştahım geri gelirken sandalyeme iyice yerleştim. Alaz iştahımı anlamış olacakki kafasını salladı ve konuştu.
"Buyrun" herkes yemeğe başlayınca önemdeki beş tabağı iki dakika da silip süpürdüm. Ben arkama yaslanırken herkes bana deli görmüş gibi bakıyordu. Evet belki biraz fazla olmuş olabilir di ama iştahım diye demiyorum biraz fazla yer. Masadakilerde yemeğini bitirince canım tatlı çekti ve önüme bir tabak revani aldım. Alaz'ın babaannesi önümden tabağı çekip söylenmeye başladı.
"Yeter kızım bu kadar, oğluma yakışır bir gelin istiyorum ben" bu cümlelerden sonra Alaz'ın içtiği suyu püskürtmesi ve benim öksürmem bir oldu. Alaz sinirli bakışlarını babaannesine yönlendirdi.
"Öyle birşey yok babaanne! " ben koşarak odama çıktım ve kitap okumaya başladım. Alaz kapımı çaldıktan sonra odama girdi. Üstündeki ince tişört bedenini bir heykel gibi önüme sunuyordu. Yanıma oturdu ve konuşmaya başladı.
"Belki de babaannemin dediği şeyler olur ne dersin? " sırıtarak bana bakınca elimi kaldırıp koluna vurdum.
"Git başımdan Alaz" Alaz hâlâ sırıtırken birden elimden kitabı aldı ve üzerime eğildi. Hiç konuşmadan dudaklarıma yüklendi. Hafif öpücükleri tüy kadar hafifti. Sanki beni incitmek istemiyormuş gibiydi. Üzerimden doğrulup bana göz kırptı. Ve odamdan çıktı. Ben renkten renge girerken bu adam beni bir duyguyla başbaşa bırakıyordu. Aklıma takmamak için kitap okumaya çalıştım ama yine işe yaramadı. Bende yatıp uyumaya karar verdim.
                            ✭

𝐀𝐫𝐚𝐦ı𝐳𝐝𝐚𝐤𝐢 𝐤𝐚𝐭𝐢𝐥~ /𝒀𝒂𝒓ı 𝑻𝒆𝒙𝒕𝒊𝒏𝒈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin