07

38 5 0
                                    

Sabah nefes nefese uyandım. Gördüğüm kabuslar hayatımı karartırken o katil hâlâ ortalıkta geziyordu. Açıkçası ekibin lideri ve teşkilatın lideri uzakta olunca tabii ki bir şeyler olurdu. Katil bizlere tuzak kurarken onlar bunları göremiyorlardı. Daha fazla düşünmemek için banyoya girdim ve kısa bir duş aldım. Odama girdim ve üstümü giyinmeye başladım. Altıma bol bir şort ve üstümede bol bir tişört giydim. Odanın kapısını açınca karşımda çapkınca bana bakan bir adet dağ ayısı görmek alışık olduğum bir durum değildi. Alaz birden beni belimden tuttu ve kendine çekti. Dudaklarıma birden dudaklarını bastırdı ve konuşmamamı sağladı. Gözlerim açıktı ve üzerime eğildiği için önümü görebiliyordum. Arkamızdan geçen babaannesini görünce bunu görmemeyi dileyerek gözlerimi kapattım ve kendimi Alaz'a bıraktım. Birkaç dakikalık öpüşme sonrasında Alaz istediğini almış gibi koltuğun üstüne oturdu. Bende gidip yatağa oturdum ve konuşmaya başladım.
"Babaannen gördü. " Alaz sırıtarak yüzüme baktı.
"Görsün en sonunda zaten öğrenicek"
Göz devirdim ve aşağı indim. Hazır olan kahvaltı masasında yerime oturdum. Babaannesi yani firuze bana soran gözlerle bakıyordu.
"Eylül iyi misin kızım rengin solmuş? "
Firuzeye döndüm.
"Yok firuzem iyiyim. Uykumu pek iyi alamadım ondandır. " firuze kafasını salladı ve önüne döndü. Evin aşçıları ve çalışanları da bizimle yemek yiyordu. Herkes masaya geçince Alaz geldi ve tam karşıma oturdu. Sabah yaşadığım olaydan sonra bende iştah falan kalmamıştı. Herkes yemek yerken ben sadece yerimde oturuyordum. Alaz bana bakıp tabağımı gösterdi. Kafamı iki yana salladım ve yüzümü buruşturdum. Birden nefes alamamaya başladım ve koşarak bahçeye gittim. Öksürmekten yerlerde sürünürken Alaz koşarak yanıma geliyordu. Telaşlı bir şekilde beni yerden kaldırdı ve kucağına aldı.
"İyi misin sevgilim? " Alaz koşarak beni odama çıkardı ve çekmeceden hava tüpünü(?) çıkardı. Ağzıma birkaç kez sıktıktan sonra nefesimin düzelmesini bekledi. Nihayet nefesim düzene girince birşeyler konuştum.
"Ekiptekileri uyar katil pusuda bekliyor. Dikkatli olsunlar. " Alaz hızlıca telefonunu çıkardı ve Ata'yı aradı. Dediklerimi aynen söyledi ve telefonu kapattı. Birgün ya ben bu katil denilen adamı öldürecektim ya da o beni. Tabii bu mümkünse. Her ne kadar askeri eğitimi olduğunu bilsekde benim aldığım eğitimler de bir o kadar sıkıydı. Alaz'ın yüzüne baktığımda benden farklı şeyler düşünmüyor gibiydi. Birden kapı çalındı ve firuzenin sesi geldi.
"Eylül girebilir miyim kızım? "Benim yerime Alaz cevap verdi.
"Gel babaanne. " firuze odaya girdi ve karşımızdaki koltuğa oturdu. Alaz'ın bana olan yakınlığını hissetmiş ve görmüştü. Bu konuda konuşacağından emindim.
"Kızım eğer ciddi düşünüyorsanız bilin ki ben sizin arkanızdayım. "Bizim ilişkimiz deliler hastanesinde son bulacak kadar saçmaydı ve eğer biz evlenirsek gerçekten sinirden yaptığımız bir hareketten birimizin cesedi o evden çıkardı. Sessiz kalmayı seçtim. Ama bunun kendime bir hakaret olduğunu düşündüm ve konuştum. Zor da olsa konuştum.
" Bizim ilişkimiz su ve ateş gibi değil, ateş ve ateş gibi. Birimiz sinirimizden diğerimizi yakıyoruz daha sonra da birbirimizin suyu olmaya çalışıyoruz. "Bu konuştuklarım yeterdi, firuze anladı ve odadan çıktı. Yaklaşık 3 gün geçmişti ama bizim dönmemiz gerekiyordu. Sırayla herkesle vedalaştım. Firuzeye gelince durdum.
"Bir ailem olmamasına rağmen bana aile olduğun için teşekkür ederim. " firuze dolu gözlerle bana sarıldı. Ağlamamak için geri çekildim ve Alaz'ın yanında durdum. Firuze torununa sitem eder gibi konuştu.
"Eylül kızımı görmeye getir. Senin gibi yüzünü 5 ayda bir görmek istemiyorum. Sık sık gelin. " Alaz gülerek kafasını salladı. Arabaya bindik ve gitmeye başladık. Kafamı cama yasladım ve gözlerimi yumdum. Arabanın durmasıyla gözlerimi açtım ve arabadan indim. Alaz ile beraber tesise girdik. Yemekhaneye gittiğimizde ekibimdeki herkesin gözleri kızarmıştı. Ve naz yoktu. Fark ettiğim şeyle Alaz'a döndüm ve bağırmaya başladım.
"Naz nerde! " Alaz gözlerini kaçırdı ve yutkundu.
"Vurulmuş." duygusuzca söylediği şeyler beni enkazın altında bırakıyordu. Göz yaşlarım hıçkırığa dönüşünce gözüm dönmüş gibi Alaz'ın göğsüne vurmaya başladım.
"Senin haberin vardı ve bana söylemedin! Onu ben koruyamadım! Senin yüzünden vuruldu! " bağırarak söylediğim şeyler Naz'ın bende olan yerini çok iyi anlatıyordu. Alaz hiç itiraz etmeden vurmalarım arasından beni izliyordu. Kuzeye ve yiğite döndüm.
"Siz? Siz nerdeydiniz!" yiğit gözlerini yumdu ve bir damla gözyaşı gözlerinden aktı. Yiğit küçüklükten beri Naz'a aşıktı ve şimdi ona Naz için hesap soruyordum kuzeyin gözlerine baktığımda konuşmaya çalışıyordu. Ayağa kalktı ve elimi tuttu.
"Eylül ben anlayamadım. " konuştuğu iki kelimenin ardından ellerimi kuzeyin ellerinden çektim ve eğitmenlere döndüm.
"Siz? Peki siz nerdeydiniz? Sizde mi fark edemediniz? Kurşun sesini duymadınız mı? Ee tabi nasıl duyacaksınız ki susturucu vardı. Size söylememe rağmen Naz vuruldu. Ata'yı aratıp önlem almanız gerektiğini söyledim! "
Bağırışlarımda haklıydım. Tekrar Alaz'a döndüm. Ağlamaktan yorulmuş gözlerimle kahverengi gözlerine baktım.
"Ben sana ne zaman güvensem ve sırtımı dönsem sen beni sırtımdan vuruyorsun Altuğ" yerimde sendelediğimde kıvılcımın yanına oturdum ve kafamı omzuna koydum.
"Yoruldum kıvılcım aklına gelmeyecek kadar çok" Alaz'ın yenilgiyi kabul edişi eğitmenleri bitiriyordu. Ata Alaz'ın yanına gitti ve omzundan tuttu. Masaya doğru yürümesine yardım etti. Sinirim bütün bedenimi esir alıyordu. O katilin gidip işini bitirecektim. Yerimden bir hışımla kalktım ve Alaz'ın yanına yaklaştım. Yüzüne bile bakmadan belinden silahını aldım ve şortuma yerleştirdim. Ata arkamdan koşarak geliyordu. Alaz yerinden kalkamıyordu bile.
"Eylül yapma. Sinirin ile asla yapma. " Ata'nın yüzüne doğru bakıp gözlerimi kıstım.
"Eğer ben bu adamı öldürmezsem kimsenin bunu yapamayacağını çok iyi biliyorsun Ata" Ata'yı orada bıraktım ve tesisten çıktım. Ormanlıkların arasında ilerlerken sonunda onu görmüştüm. Şuan silahı çıkaramazdım. Ama onu kandırıp sırtından vurabilirdim. Katile doğru yaklaştım ve yorgun sesimle konuştum.
"Çok yoruldum. Kimse bana sarılmıyor bana sarılabilir misin? " katil kafa sallayıp bana yaklaştı hava biraz estiği için uzun kollu giymiştim. Katil bana yaklaşırken belimden silahı çıkardım ve elimde sakladım. Katil bana sarılınca elimdeki silahı çıkardım ve gözümü kırpmadan tetiğe bastım. Kalbine denk gelen kurşun üstüme kanlar bulaştırırken ben onun bayılmasını bekliyordum. Nihayet yere yığıldı ve akan kanlar yerde kan gölü oluşturmaya devam etti. Bu koca katili ormandan sürükleyerek çıkardım ve kameranın olduğu bir yere getirdim. Beni izleyen birisi illa olacaktı ve tesiste anons geçecekti. Beklediğim anons geçilince herkes bahçeye koştu. Alaz en başta dururken bunu nasıl yaptığımı sorguluyordu. Kafasında kar maskesi olan adamın kafasını kaldırdım ve kar maskesini tek bir hamlede çıkardım. Alaz katilin yüzünü görünce nihayet herşeyi anlamıştı. Katil dediğimiz adam aslında tesisin güvenliği Ahmetdi. Bir konuşma yaparak bu güzel günü tatlandıracaktım.
"Ben bu adamı 28 damgalı çocuk ve Naz için öldürdüm. Kendim için değil. Sizin gözünüzde belki bir bencil olabilirim ama ben kardeşlerim için gözümü kırpmadan katili de öldürürüm kendimi de. "Ahmeti orada bıraktım ve Alaz'ın yanına gittim. Kanlı elim ile onun elini tuttum.
"Senin sayende yaptım. " Alaz gözlerime uzun uzun baktı ve bana sarıldı. Artık herkes zaten bir ilişkimiz olduğunu biliyordu. Alaz birden benden ayrılıp cebinden bir kutu çıkarttı. Kutuyu elime bıraktığında ne olduğunu anlamadım. Kutuyu açtığımda üzerinde kiraz çiçeği işlemesi olan Japon tarzı bir toka vardı. Sanırım sivri uçları bir silah gibi kullanılabiliyordu. Ahmet ölmüş olabilirdi belki ama Çetin hâlâ dışarıdaydı. Alaz elimden tokayı aldı ve saçımı topuz yapıp tokayla tutturdu. İlk hediyem böyle güzel birşey olduğu için duygulanmıştım. Dolu gözlerle Alaz'a döndüm ve hiç bırakmak istemiyormuş gibi sarıldım. Nihayet Alaz'dan ayrıldım ve ekibime döndüm.
"Ben Eylül Dağdelen, sizler için bir katili sırtından vurdum. Üstelik bunu bana sarılırken yaptım. Sizce de ben bencil birisi miyim? " ekibimdeki ve diğer ekipler deki herkes kafasını olumsuz şekilde sallayınca dudaklarım kıvrıldı ve ekibime kollarımı açtım. İşte ben şimdi anlıyordum. Ben ailemin en büyüğüydüm. Onları her zaman korumam gerekirdi. Kollarımın arasında ki 4 kişi benim kardeşlerimdi. Naz da dahil. Biz kimsesiz ama aslında 6 kişilik kocaman bir ailesi olan çocuklardık. Ekip ile olan uzun bir sarılmanın ardından ayrıldık ve yere oturduk. Ben yere uzanmıştım. Bulutları izliyordum. Hayatta sevdiğim şeylerden biri de bulutlardı. Bazen kötü bazen iyi oluyorlardı. Bazen yağmur benim için ağlıyor bazen güneş benim için doğuyordu. Aniden ismim anonsta yankılanınca kafamı kaldırdım.
'Eylül Dağdelen depoya bekleniyorsunuz. Tekrar ediyorum Eylül Dağdelen depoya bekleniyorsunuz. " hızlı adımlarla kalktım ve koşmaya başladım. Genelde beni sadece çağırırlardı anons vermezlerdi. Depoya gittiğimde eğitmenler bir kadın ve Alaz karşımdaydı. Alaz'a baktım.
"Bune şimdi? " kadını baştan aşağı süzdüm. Alaz başkalarının yanında bana olan sınırını koruyordu. Bunu bildiğim için yadırgamadım ve buz gibi sesini dinledim.
"Annen" yerimde sendelerken Simay geldi ve beni tuttu.
"Annem mi? " Alaz bir ailem olmadığını ve 19 yıl sonra olsa bile asla kabul etmeyeceğimi iyi biliyordu.
"Benim ne bir annem nede bir ailem var Altuğ" dedim. Önümdeki kadın gözyaşları içinde hıçkırırken yüzünü inceledim. Kadın kendini biraz toparlayıp konuştu.
"E-Eylül kızım" yüzümü buruşturdum ve acı içinde güldüm.
"Bende çok istedim biliyor musunuz? O adam bana tecavüz ederken kurtar beni anne demeyi. O yurtta damgalanınca da isterdim kurtar beni anne bunlardan demeyi. Ama benim bir annem olmadı ve olmayacak. " dilim bir zehir gibi kadını zehirlerken etraftakiler sadece izliyordu. Alaz konuşmaya başladı.
"Songül hanım seni gerçekten seviyor Eylül. " bu gerçeğe inanacak kadar aptal değildim.
"Eğer sevseydi anne diye sayıklayarak kan kustuğum ve gardiyan tarafından dövüldüğüm o anı bilirdi. Benim artık kimsenin sevgisine ve ilgisine ihtiyacım kalmadı. Çünkü ben acı içinde büyüdüm ve sevinç ne bilmiyorum. "
Son söylediklerimden sonra küfürler savurarak depo dan çıktım ve bahçeye çıktım. Yine panik atak geçirirken kimse bunu fark etmiyordu. Ben yerde yığılmış nefes almaya çalışırken herkes orada oturmuş eğleniyordu. Kuzey yokluğumu fark edince arkasını dönmüştü ve beni yerde görünce bir hışımla kalktı. Yanıma koşarak geldi ve beni kucağına aldı. Yanında her zaman hava tüpü(?) taşıyordu. Ağzıma bir iki kere sıktıktan sonra nefesimi düzeltmemi bekledi. Nefesimi dengeye sokunca konuştum.
"Bıraksaydın keşke en azından yalnız ölmezdim." en büyük korkum yalnız başıma ölmekti. Yaşadığım olaylar artık gerçekten yormaya başlamıştı. Kuzeyin yanından ayrılıp odama çıktım. Naz'ın vurulması, annem olduğunu iddia eden kadın, katili öldürmem herşey üstüme gelirken ben sıcak bir duş aldım. Duştan çıktım ve rahat bir şeyler giydim. Yaklaşık 1 haftadır eğitim almıyordum. Aşağı indim ve eğitmenimi beklemeye başladım. Diğerlerinin eğitmeni gelmişti ama Alaz hâlâ yoktu. Ata'ya baktım ve yanıma çağırdım.
"Ata, Alaz nerde? " Ata derin bir nefes aldı.
"Yeğeni ölmüş. " Deniz ölmüş müydü? Bu gerçek olamazdı. Gözyaşlarım akarken Ata'ya bağırdım.
"Beni hemen çiftliğe götür yoksa yakarım bu tesisi!" Ata bunu yapacağımı bildiği için tesisi gösterdi. Hızlı adımlarla asansöre bindik ve otoparka indik. Arabada tek kelime dahi etmedim. Çiftlik çok uzakta olmadığı için kısa bir araba yolculuğundan sonra çiftliğe vardık. Arabadan indiğim gibi koşmaya başladım. Çiftliğin kapısından girince bağırdım.
"Deniz! " ağlayarak sesim gür çıkmıştı ve herkes bana bakmıştı. Firuze koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. Ben yavaşça yere otururken firuze ayakta ağlıyordu. Alaz sessizce göz yaşları dökerken ben hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Deniz çok küçüktü. Ölümü tatmaması gerekecek kadar küçüktü. Alaz'ın yanına koşarak gittim ve yanına oturdum. Daha demin bağırdığım için sesim kısılmıştı ve sadece fısıldayabiliyordum.
"Deniz nasıl öldü? " Alaz yutkundu ve ellerini yumruk yaptı.
"Çetin." Ne. Çetin bir çocuğu öldürmüştü. Hiçbir zararı yokken bir çocuğu hayattan koparmıştı. Acı içinde kıvranan Alaz'ın elini tuttum.
"Hiç geçmeyecek olsa bile geçmek zorunda Alaz. Atlatacağız. " Alaz benimde çok üzüldüğümü biliyordu. Bir kolunu omzuma attı ve beni göğsüne çekti, alnımı öptü ve başını başımın üstüne koydu. Uzun bir sarılmadan sonra saatin ilerlediğini fark ettik ve ayağa kalktık. Firuzenin yorulmuş gözlerine baktım.
"Atlatacağız firuzem araman yeter. " firuze bana burukça gülümsedi. Arabaya giderken bizi bekleyen Ata'yı gördüm. Gitmemişti ama içeride girmemişti. Ata Alaz'ın yanına gitti ve konuştu.
"Başın sağolsun kardeşim. " Alaz sadece kafa salladı ve arabaya bindi. Alaz telaştan buraya yürüyerek gelmişti çünkü arabası burada değildi. Ben sessizlik ile arabadakileri sınarken Alaz daha fazla dayanamamıştı ve konuştu.
"Bana bir yol göster Eylül çünkü ben zifiri karanlıkta yolumu bulamıyorum. " bu cümleden sonra kimse birşey söylemedi. Tesise girdiğimizde aklıma Deniz'in neşeyle çıkan sesi geliyordu. Ağlamaktan kızaran gözlerle yemekhaneye girdim. En son bıraktığım iştahım tabii ki de yerinde değildi. Bir şişe su aldım ve masaya oturdum. Gerçekten şuan kafayı bulmaya çok ihtiyacım vardı. Suyu içtikten sonra ayağa kalktım ve Alaz'ın yanına gittim. Masada duran viskiden bir bardak doldurdum ve yorgun gözlerle viskiyi yudumladım. Simay'a döndüm.
"Naz nasıl? " Simay tebessüm etti.
"Daha iyi. " tebessüm etmeye çalıştım. Kimse konuşmuyordu. Herkes yorgun gözlerimi ve ruhsuzca viski içişimi izliyordu. Viski bitince daha fazla içmemeye karar verdim ve bardağı masaya bıraktım. Gözlerim ellerime kaydı ve ellerimle oynamaya başladım. İçimde bir boşluk vardı. Ne bir üzüntü nede bir neşe vardı. Sadece boşluk. Benim ailem birbir dağılırken ben sadece izliyordum. Buda kendime yaptığım en büyük ihanetti. Alaz'ın da viski içtiğini görünce bardağımı önüne koydum ve viski dolduruşunu izledim. Viskiyi doldurduktan sonra bardağımı aldım ve birkaç kez yudumladım. Diğerleri sarhoş olursak bizi idare etmek için içmiyordu. Alaz bir iki bardak viskiden asla sarhoş olmazdı. Bir tek ben sarhoş olabilirdim. Ama olmayı da pek istemiyordum. Bu tesis bana iyi gelmiyordu. Boğazımı temizledim ve konuştum.
"Birkaç günlüğüne tesisten gideceğim, son durumlar beni çok sarstı. Bir otelde kalacağım. " Alaz yavaşça başını bana çevirdi ve delici bakışlarını bana yönlendirdi.
"Çetin piçi hâlâ dışarıdayken seni tek başına bir yere yollayacak kadar aptal değilim Eylül. Bende geliyorum. " diğerleri bizi izlerken omuz silktim.
"Gel ama Çetin'i ilk gördüğüm yerde Deniz'in intikamını alırım. " Alaz'ın dudakları kıvrıldı.
"Zevkle." ayağa kalktım ve yine bir şişe su aldım. Tam geri arkamı dönecekken Fulya bir cam parçasını boğazıma bastırdı. Akan kanlar bana birşey ifade etmiyordu. Yönümü Fulya'ya çevirdim ve boğazımdaki camı izledim.
"Bari bana özgü olmayan birşey yapsaydın Fulya. Silah çekseydin ne biliyim bıçak falan. " herkes, ruhsuzça yaptığım şeyleri izliyordu. Aniden kapıdan Pars elinden silahı ile geldi. Ben arkama yaslandım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Pars silahı kafama doğrulttu. Alaz ayağa kalktı.
"Ne o? Benim olanı almaya mı çalışıyorsun? " pars sırıttı.
"Evet desem ne değişir Altuğ? " Alaz, Pars'tan kıdem olarak üstündü ve istese onu kovabilirdi.
"Evinin adresini biliyorum Pars, gözümü kırpmadan yaparım. " evet şuan ailesini öldürmekten bahsediyordu. Alaz bana baktığında artık saldırıya geçmemiz gerekiyordu. Alaz bana göz kırptığında Pars'a koştu. Bende Fulya'nın karnına tekme attım. Elindeki camı aldım ve bu sefer ben camı batırdım. Ama bu sefer gözüm dönmüş gibi batırıyordum. Fulya çığlık atarak ağlarken ben sadece gülüyordum. Ne komikti değil mi? Bir cam parçası ile gözdağı vermeye çalışan birinin aynı cam parçası yüzünden neredeyse canından olması. Fulya kan kaybından ölmek üzereyken hızlıca üstümdeki tişörtü çıkardım ve fulyanın boğazına bastırdım. Sadece yarım atlet ile yemekhanenin ortasında Fulya'ya pansuman yapıyordum.
"Kahretsin! " Ata hızlıca kalktı ve fulyayı revire götürdü. Alaz'a döndüğümde Pars'ın onu boğmasına izin veriyordu. Hızlıca Pars'ın bacak arasına tekme attım ve bağırarak geri çekilmesini izledim.
"Bu daha hiçbirşey değil Pars, bilerek ölüme gidiyorsun. "Pars'ın sırtına dolanıp boynunu tuttum ve onu yere serdim. Pars yerde bayılmış bir şekilde yatarken tüm gücümle sırtına bir tekme attım. Nefes nefese yere oturdum ve Alaz'a baktım. Hâlâ üstümde bir yarım atlet vardı Alaz'ın gözleri bedenimde gezdi ve yutkundu.
" Odana git Eylül, birşeyler giy. " soğuk sesi üstümde bir şey olmamasından kaynaklanıyordu. Ayağa kalktım ve odama gittim. Pek sevmesemde altıma bir crop üstüne de bol bir tişört geçirdim. Herhangi bir durumda yine yarım atletle kalmak istemiyorum. Şortuma kan bulaşmıştı ama bunu umursamadım ve aşağı yemekhaneye indim. Ekibimin masasına oturdum. Herkes sessizce duruyordu. Direk söze girdim.
"Bir kaç günlüğüne tesisten gideceğim. Ama herhangi bir sorunda ilk beni arayacaksınız. " ekibimdekiler kafalarını salladı. Ayağa kalktım ve Alaz'ın yanına oturdum.
"Naz iyi mi?" nerdeyse 1 haftadır yoktu. Simay başını salladı. Bizimkilerinde hastaneye gitmek için can attıklarını biliyordum. Alaz'a döndüm.
"Ekibimle hastaneye gitmeyi talep ediyoruz. Ekibimizden biri hastanedeyken otele gitmem doğru olmaz. " eğitmenler ve Alaz da onaylayınca herkes ayağa kalktı. Eğitmenler çaylaklarıyla gidiyordu. Bu durumda bende Alaz ile gidiyordum. Sırayla asansöre bindik ve otoparka indik. Alaz'ın arabasında ön koltuğa yerleştim. Başımı cama yasladım ve kayıp giden yolu izledim. Alaz birkaç kere kafasını bana çevirdi ama bir türlü konuşamadı. En sonunda derin bir nefes aldı ve söze girdi.
"İyi misin? " kafamı olumsuz yönde salladım.
"Değilim, bazen diyorum acaba ölümsüz falan mıyım bir türlü ölmedim diye sonra diyorum yok. " Alaz'ın sessizliğime dayanamadığını bildiğim halde susmam acıların en büyüğü olurdu.Yol boyunca konuştum. Saçma sapan konulardan falan. Hastaneye vardığımızda herkes arabadan bir bir indi. En önde ben vardım. Hastaneye giriş yaptığımızda Naz'ın ismini ve oda numarasını söyledim. Girişteki kadın bize izin verince asansöre bindik ve üst kata çıkmaya başladık. Asansör 7.katta durdu. Naz'ın odasının önüne gelince derin bir nefes aldım ve her şeye kendimi hazırlamaya çalıştım. Kapıyı açtığımda yatakta yatan Naz'ı görünce bir an duraksadım. Yüzü bembeyazdı. Bizim bildiğimiz o güzel yüzden eser yoktu. Diğerleri benim önümden Naz'ın odasına girdi. Kıvılcım ağlıyordu. Yiğit gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu. Kuzey de benim gibiydi. Bir duvara yaslanmış diğerlerini izliyordu. Ben hâlâ yerimden kıpırdayamamıştım. Derin bir nefes daha aldım ve Naz'a yaklaştım.
"Yakamoz.. Yapma be güzelim" fısıltıyla söylediklerim herkes tarafından duyulmuş gibiydi. Kıvılcım daha da şiddetli ağlamaya başladı. Naz'ın yatağının başına geçtim ve elini tuttum.
"Özür dilerim.. Benim hatamdı. Ama intikamını aldım Yakamoz. Uyan artık. Lütfen... "
Gözümden akacak olan yaşları daha fazla tutamadım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sayıklayarak ağlamaya devam ettim. Ağlamaktan kendimden geçmiştim. Doktor gelip bana sakinleştirici vurdu. Naz'ın yatağının yanındaki koltuğa oturdum. Duvarı izlemeye başladım. Herkes sırayla Naz ile konuşuyor içini döküyordu. Ben ise sadece duvara bakıyordum. Sadece duvara. Koluma dokunan bir el hissettim ve kafamı çevirdim. Kıvılcım dolu gözlerle bana bakıyordu. Ayağa kalktım ve kıvılcımın ihtiyacı olan şeyi yaptım. Ona sarıldım. Kıvılcım biraz olsun sakinleşince saatin geç olduğunu gördüm. Kapının dışında bekleyen eğitmenlere baktım. Herkes tek tek çıkarken bu sefer eğitmenler giriyordu içeri. Odanın hemen karşısındaki banka oturdum ve eğitmenleri beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra eğitmenler çıktı ve arabalara doğru gittik. Arabaya bindiğimizde konuşacak dermanım dahi yoktu. Alaz yine konuşmaya başladı.
"İyi misin? " başımı yine olumsuz yönde salladım.
"Hiç iyi değilim, hemde hiç. Hani Naz'ın durumu iyiydi? Berbat haldeydi." Alaz susmayı tercih etti. Bende öyle. Tesise yaklaştığımızda Alaz konuşmaya başladı.
"Bir görevimiz var, eğitmenler sen ve ben olacağız. Senin ekibinden kimse gelmeyecek. Bilgileri ve belgeleri toplayıp direk gideceğiz. Sende otel bahanesi ile bizimle geleceksin. " kafamı salladım. Böyle birşey yapmayı zaten istiyordum. Sanırım bu akşam tesiste adamların bilgilerini alacaktım daha sonra zaten otele geçecektik. Tesise vardığımızda hepimiz arabadan indik. Asansörlere bindik ve yemekhaneye girdik. Ben direk eğitmenlerin masasına oturdum. Herkes hızlıca yerleştikten sonra Alaz yemekhaneye elinde üç dosya ile girdi. İlk dosyayı önüme koydu ve yerine oturdu. Daha sonra adamı anlatmaya başladı. Bende bu sırada dosyayı inceliyordum.
"Serdar Demir. Bilgileri almamız gereken asıl kişi, kadın alma-satma, tecavüz ve tacizden Türkiye'de çok fazla yerde aranıyor. Senin görevin adamın dikkatini dağıtmak. Ama bu sana yaklaşması anlamına gelmiyor eğer sana yaklaşmaya çalışırsa direk çek vur." kafamı salladım ve ikinci dosyayı açtım.
"Mehmet Demir. Serdar'ın kardeşi ve yine aynı suçlardan aranıyor. Buket ve Simay Mehmet'i oyalayacaklar. " bu adam hakkında çok fazla bilgiye ihtiyacım yoktu. Üçüncü dosyayı açtım.
"Hasan Keskin. Gideceğimiz barın güvenliği. Aynı zamanda Demir kardeşlerin özel korumalığını yapıyor. Bu adamı uzaklaştırmak da yine sana düşüyor. " başımı salladım ve dosyayı kapatıp Alaz'ın önüne koydum. Göz kırptım ve,
"O iş bende aslanım. " dedim. Ayağa kalktım ve odama gittim. İki tane siyah elbise aldım. Diğer kıyafetlerimi de yerleştirdim ve bavulum ile aşağı indim. Diğerleri beni tesisin otoparkında bekliyorlardı. Hızlıca arabaya bindim ve Alaz'a yapmam gerekenlerin bir raporunu geçtim.
"Serdar'ın odasına girmek için Hasan'ı odadan uzaklaştıracağım ve Serdar'ın odasına girince yine bir satılık kadın gibi davranacağım. Siz gelene kadar yani." Alaz kafasını salladı. Yaklaşık bir saatlik yolun ardından nihayet otele gelmiştik. Ama şöyle bir sorun vardı. Bütün teşkilat aynı otel odasında kalıyordu. Tamam oda büyüktü ama sadece üç oda vardı. Boş bir odaya girdim ve bavulumu açıp giyeceğim elbiseyi seçtim. Göğüs kısmı hafif açık ve sırtında dekoltesi vardı. Bacak yırtmacı kesinlikle gözleri bacaklarıma çekiyordu. Elbiseyi üstüme geçirdim ve Alaz'ın verdiği toka ile saçımı topladım. Kapı iki kere çalındı ve açıldı. Alaz elinde bir silah ve bir kulaklık ile odaya girdi. İhtiyacım olan tek bunlar kalmıştı. Hızlıca silahı aldım ve bacağıma bir bant geçirdim ardından silahı da buraya yerleştirdim. Kulaklıkları kulağıma taktım ve son olarak kendime aynadan baktım. Alaz köşede siyah takımını giyiyordu. Gözlerim ister istemez kaslı vücuduna kayıyordu. Kafamın dağılamaması için hafif bir makyaj yaptım ve odadan çıktım. Topuklularımı giydim ve kanepeye oturdum. Buket ve Simay sırayla odalarından çıktılar. İkiside gerçekten çok güzel gözüküyorlardı. Buket kırmızı şık bir elbise, Simay ise lacivert sade bir elbise giymişti. Benim görevim çok fazla olduğu için birazcık abartmıştım. Alaz ve diğerleri de odalarından çıkınca Alaz elbisemi ve dekoltelerini gördü. Küçük bir ıslık çaldı.
"İşimiz var senle daha yeni buldum seni adama kaptıramam. " gülerek ayağa kalktım ve Alaz'ın yanına gittim.
"Bir varoş bakarsa söyle oyarım gözlerini" göz kırptım ve bacağımdaki silahı gösterdim. Gösterdiğim silah yerini bulunca direk elbisemi kapattım. Sırayla arabalara bindik ve bir barın önünde durduk. Alaz'ın koluna girdiğimde çoktan resepsiyona gelmiştik. İsimlerimizi söyledik ve bir masaya oturduk. İlk başta normal bir müşteri gibi görünecektik. Bu bar biraz farklıydı hem bar hemde restorant tarzı bir yerdi. Bir süre oturunca artık başlamamız gerektiğini anladık ve birbirimize göz kırptık. Elimi kaldırdım ve garsonu çağırdım. Garson yanıma gelince lavabonun yerini sordum ve ayağa kalktım. Diğerleri de ben gittikten sonra ayağa kalkmışlardı. Kulaklıklardan birbirimizle konuşuyorduk. Serdar'ın ofisinin önündeki Hasan'ı görünce yanına koşarak gittim ve korkmuş gibi görünmeye çalıştım.
"Lütfen yardım edin! Kocam sarhoş olmuştu ve yanlışlıkla bir adama saldırdı kavga ediyorlar lütfen! " Hasan koşarak aşağı indiğinde herkes beni kulaklıktan kutluyordu. Kısık bir sesle,
"Serdar'ın odasına giriyorum. " dedim. Kapıyı bir iki kez çaldım ve kapıyı açtım. Serdar karşımda gerilerek oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı ve elimi tuttu.
"Merhaba güzel bayan, sizi buraya getiren sebep nedir? " tebessüm etmeye çalıştım ve konuştum.
"Aslında.. Kocamın çok parası yok hesabı başka şekilde nasıl ödeyebiliriz diye sormaya gelmiştim. " dedim. Diğerleri kulaklıktan yüz kızartıcı küfürler savuruyordu. Serdar'ın dudakları kıvrıldı. Birden bileklerimi sıktı.
"Bırakın lütfen canım yanıyor! " adam zaten biraz şişman olduğu için güçlüydü. Buket ve Simay Mehmet'i hallettiklerini söyleyince daha fazla dayanamadım ve kulaklığa bağırdım.
"Bitirin işini! " Serdar dediğimi duydu ve beni duvar ile arasına aldı. İğrenç bakışları ve dokunuşları neredeyse yeniden kriz geçirmeme neden olacaktı. Odaya birer birer ekiptekiler girince nihayet derin bir nefes aldım. Alaz beni arkasına aldı. Kapıdan polisler girince Serdar'ı tutukladılar ve gittiler. Alaz bana döndü.
"İyi misin? O piç kurusu bişey yaptımı? " bileklerimi gösterdim. Alaz pişmanlıkla bana sarıldı.
"Çok geç kaldım.. Özür dilerim.. " bu lanet yerde hiçbirimiz daha fazla durmak istemediğimiz için hızlıca gerekli belgeleri aldık, arabalara bindik ve otele gittik.

𝐀𝐫𝐚𝐦ı𝐳𝐝𝐚𝐤𝐢 𝐤𝐚𝐭𝐢𝐥~ /𝒀𝒂𝒓ı 𝑻𝒆𝒙𝒕𝒊𝒏𝒈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin