Uzun bir süre doğayı seyretmekten büyük haz duyarak ilerledi. Sonradan vücudunu böyle bir yolculuğa hazırlamadan geldiği için kendisine kızmaya başladı. En sonunda her şeyin bir hata olduğunu düşünmeye başladı. "Ne derdim vardı da geldim?" diye kendi kendine kızmakla meşgul olduğu için Eyşan'ın kendisine seslenmekte olduğunu Yağız onu dürttükten sonra fark edebildi.
"Bir sağırlığın eksikti kardeşim. Hayırlı olsun."
Mete'nin sırtına avucuyla iki kez vurdu Yağız.
"Sağır falan değilim ben. Evet?"
Eyşan eli belinde, Mete'ye küçümsercesine baktı.
"Devam edebileceğinden emin misin?"
"Hayır, değilim. Bırakıyorum."
Şu an en bağıra çağıra söylemek istediği cümleyi yuttu. "Evet, hiç olmadığım kadar hem de," demekle yetindi kendine kızmaya devam ederken. "Birkaç küçük çizik beni yolumdan alıkoyamaz."
Aslında hala istiyordu bu yolculuğu ama ilk günlerden canı bu kadar sıkıldıysa ilerisinde ne olacağına dair sorular onu bir adım daha atmaktan alıkoymak üzereydi.
"Kampa az kaldı, sabredin. Buluşma noktasında birkaç gün dinleneceğiz. Sonra... Vahşi doğanın kucağında yapayalnız gençler."
Yağız'ın heyecanla beklediği gelecekten Mete korkmaya başlamıştı. Aslında korkmak da değil diyordu kendi kendine. Bilinmezlik hissi. Evet, tam olarak bu olmalıydı hissettiği şeyin adı.
"Sizden ayrılacağım için üzgünüm çocuklar."
Eyşan. Sarıya çalan kumral saçları ve yeşil gözleri vardı... Ya da mavi. Mete de pek dikkat etmemişti. Değişiyordu sanki zaman zaman. Omuz hizasında olan saçları dalgalıydı. Genellikle neşeliydi ve Mete'ye göre insanın sinirini bozacak kadar pozitifti. Mete şu an negatifliğin derinliklerinde dolaşıyordu.
"Neyse canım, dramatize etmenin âlemi yok. Az kaldı dediysek o kadar da değil."
Yağız duygusal ortam oluşturmaktan ve duygusal ortamlarda bulunmaktan kaçınan biriydi. Mete'ye göre tam bir mantık insanıydı.
"Yalnız, kardeşim senin bacaklar pek iyi görünmüyor. Acıyor mu?"
Mete'nin "Hem de nasıl!" demesi gerekiyordu. "Yok, sabredebileceğim derecede," dedi.
Yağız, konudan konuya atlayan adamlardan olduğunu her fırsatta belli ediyordu.
"Bugün daha fazla ilerlemeyelim, zaten akşama da az kaldı. Çadırları kursak iyi olur."
Akşamın ilerleyen saatlerinde ateşin çevresinde bir süre havadan sudan muhabbetlere daldılar. Yağız'ın horlama sesleri gelmeye başladı. Eyşan elindeki konserve yemeği karıştırırken söze girdi.
"Eee... Kendinden bahset bakalım yol arkadaşım. Konuşmakla pek aran yok galiba."
"Konuşacak pek bir şeyim olmadığındandır. Senin varsa dinlemek isterim."
Eyşan derin bir nefesle başladı konuşmasına. "Ben... 23 yaş. Az iş çok laf. Liseden sonra kendimi yollara vurdum. Benim hikâyem bu kadar. Sıra sende."
Mete sırtüstü uzanıp parmaklarını başının arkasında kenetledi. "Her şey aynı işte. Her gün aynı gibi, tüm şarkılar aynı gibi, herkes aynı... Benim hayatım uzun süre böyleydi."
Eyşan'ın canı sıkılmıştı biraz.
"Peki, konuşmak istemiyorsak konuşmayız. Her şey bu kadar basittir değil mi? Ben yürümeye gideceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yol
Spiritualİnsanlar yollardan yalnızca evi özlediğinde nefret eder; yolcular ise yolları özlediğinde her şeyden...