"Eski yöntemleri seven bir tek ben değilim demek."
Eyşan arkasını dönüp zoraki bir gülümsemeyle güldü. Mete, onu kırdığının farkındaydı. İnsanlarla bir anda samimi olmaktan hoşlanmazdı. Kıza olan samimiyetsizliği de bu yüzdendi. Eyşan ne kadar arkadaş canlısıysa Mete de insanlardan kaçmayı o kadar severdi. Nasılsa bir daha görüşmeyiz diye düşündü Mete. Gönlünü almalıydı bu yüzden.
"Görüşürüz."
Eyşan arkasını dönüp hızlı adımlarla uzaklaşmaya çalışırken Mete birkaç adım atarak ona çoktan yetişmişti.
"Tamam. Bana kırgınsın. Özür dilerim. Biraz başımdan atar gibi davrandım."
Eyşan tek kaşını kaldırdı.
"Hayır, hayır. Yanlış anladın. Biraz moralim bozuk ama seninle ilgili değil. Yani özür dileyecek bir durum yok."
Mete kaşlarını çattı.
"Önemli bir durum mu? Anlatabileceğin bir şeyse dinlerim."
Eyşan derin bir nefes aldı Mete'ye bakarken. Konuşmaya başlayacak gibiydi ama sonra başını iki yana sallayıp yürümeye devam etti. Biraz uzaklaşınca Mete kızın sesini duydu.
"Teşekkür ederim. Görüşürüz."
Mete ne olduğunu anlamamıştı ama Eyşan gibi; kendi tabiriyle "neşe kaynağı" olan birini üzmek zor olmalıydı. Çok fazla durmadı üzerinde. Kamptaki dakikalar saatleri, saatler günleri kovalamıştı. Bir haftalık mola sona ermişti ve yeniden yola çıkma zamanı gelmişti. Son akşam büyük toplantı yapıldı. Herkes oradaydı. Yağız'ı göremiyordu Mete. Bir süre kalabalığın içinde kulaklıklı ve umursamaz tavırlı adamı aramakla meşgul oldu. Onu bir kenarda kendi başına oturup elindeki ağaç dalıyla toprağı karıştırırken bulduğunda bu kadar mutsuz olacağına tahmin etmemişti.
"Yağız?"
Başını ağır ağır kaldırdı Yağız.
"Gel kardeşim."
Mete yanına oturup elini Yağız'ın omzuna koydu.
"Kim üzdü benim yol arkadaşımı?"
"Kendisi."
Mete konuşmaya pek niyetli olmayan Yağız'ı konuşturmaya niyetliydi.
"Anlatana kadar beklerim... Sizin neyiniz var? Eyşan'ın da yüzünden düşen bin parça. Önemli bir şey var da bana mı anlatmıyorsunuz?"
"Anlattı mı?"
Yağız az önceki suskunluğunu heyecanla sorduğu bu soruyla bozmuştu.
"Neyi anlattı mı? Bir şey mi anlatacaktı?"
"Mete... Ben Eyşan'a onu sevdiğimi söyledim."
Mete buna oldukça şaşırmıştı. Gözlerini kocaman açtı.
"Sonra?"
"Sonrası yok işte. Bu kadar."
"Ne demek bu kadar? O ne dedi?"
Yağız elini boynuna atıp sıkıntıyla içini çekti.
"Ben de seni demedi herhalde. 'Keşke hiç söylemeseydin.' dedi. Yani 'Eyvallah kardeşim, düşünmüyorum.' falan deseydi daha az kırıcı olurdu sanırım."
Mete kaşlarını kaldırıp dudaklarını büzdü.
"Yani. Evet biraz garip bir cevap olmuş. İstersen gidip konuşayım?"
"Yok be Mete ne diyeceksin. Boşver. Zaten pek konuşmuyoruz. Herkes yoluna artık..."
Gecenin ilerleyen saatlerinde kalabalık yavaş yavaş azaldı. Herkes yalnız çıkacağı yolculuktan önce son kez kalabalıkla birlikteydi. Herkes çok heyecanlıydı. Mete de yatağına oturup günlüğüne bir şeyler karaladı.
"Yarın büyük gün.
Yol için hazır olduğumu hissediyorum. Tecrübeli olanların verdiği tavsiyelerin işe yarayacağını umuyorum. Mükemmel bir duygu. Heyecanlıyım.
Bir de bugün duyduklarımın verdiği şaşkınlığı üzerimden atamadım. Yağız'ın Eyşan'la konuşması mı yoksa Eyşan'ın cevabı mı beni daha çok şaşırttı emin değilim. Ama insanları tanımak bir süre istiyor. Bunu farkettim bugün yeniden. Ve ikisini de özleyeceğimi fark ettim. Kısa süreli yolculuğumuzda iyi anlaştık diyebiliriz. Beni nelerin beklediğini bilmiyorum ama hayallerimi yaşamanın ne kadar muhteşem bir duygu olduğunu hissediyorum. Vazgeçmeyi düşündüğüm için kendime hala kızgınım. Bunu bir daha yapmamam için bir işaret geldi. Mesajı aldım ve yeniden yola çıkmaya hazırım."
Mete yatağına uzanıp geleceğini hayal ediyordu. Yağız hala dışarıdaydı ve Eyşan'ı düşünüyordu. Eyşan, bu itirafı hiç duymamış olmayı istiyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde Yağız odaya girdiğinde Mete'yi uyandırmamak için parmaklarının ucunda yürüyüp yatağına geçti. Hala Eyşan'ı düşünüyordu. Aslında Eyşan'ı değil de verdiği cevabın garipliğini. Kendisini aşk diye kandırmaya çalışsa da aslında Eyşan'a aşık falan değildi, sadece bir beğeniydi onunki. Yine de aldığı cevap oldukça kabaydı. Aslında reddedilmek canını sıkmıştı. Ama bunu da inkar ediyordu.
Mete bütün bu iç hesaplaşmaların yaşandığı ortamda kendisini özlediği yerlerin kucağına bırakmıştı. Rüyasında evindeydi, Mert de yanındaydı. Annesinin yaptığı elmalı turtanın kokusunu içine çekti. Kapı çaldığında işten dönen babasını karşılayıp çantasını aldı. Ne kadar mutluydu. Büyükannesi de oradaydı elindeki bir fotoğrafı Mete'ye gösterdi. Fotoğrafta hiçbir şey görünmüyordu. Kapkaranlıktı. Büyükannesi sürekli "Bak, sen de buradasın." deyip duruyordu. Mete fotoğrafa batıkça içinin de karardığını hissetti.
Aniden uyandığında hava henüz aydınlanmıştı. Avucunu gözüne bastırıp duvardaki saate baktı. Bilinçaltının ona kötü oyunlar oynamasına pek alışkın değildi. Eşyalarını son kez kontrol edip herkes uyanana kadar etrafta dolaşmak için dışarı çıktığında Eyşan'ın evinin arka tarafında oturduğunu gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yol
Spiritualİnsanlar yollardan yalnızca evi özlediğinde nefret eder; yolcular ise yolları özlediğinde her şeyden...