Tek bir hata...Hayatıma mal olmuştu. O son olaydan sonra 2 hafta uyanamamıştım. Gözlerimi X'in yanında açmıştım. Loş ışıklı bir odadaydım. Yatağım rahattı. Burası yatak odasıydı. Onun yatak odasıydı. Kendimi hala yorgun ve uykulu hissediyordum. Kalkmayı kesinlikle istemiyordum çünkü kalkınca neler olucağını biliyordum. Ona bakıyordum. Birbirimize bakıyorduk ( maskesiyle). Her nefes alışımda arkadan bir acı hissediyordum. Gözlerimi yine kapatıp uyumak istemiştim ama X bunu istememişti. Elleriyle gözlerimi açtı. Ağlamak istiyordum. Teni tenime sakince ve zararsızca değdiğinde garip hissetmiştim. Karşımdaki canavar bana masum takliti yapıyordu (!) Ama masumduda... yani bir bakıma. Şu son zamanlarda hissettiğim tek şey acıydı. Gözlerimin kenarından zilyonuncu kez akan gözyaşlarımdan biri yine akmıştı. Hala gözyaşlarım tükenmemişti. Geçmiş... geçmişime dönmeyi o kadar çok isterdimki. Nasıl, hangi ara bu hale gelmiştim bilmiyordum. Hatalarımın bedelinin bu kadar ağır olacağını bilseydim asla en ufak bir hata bile yapmazdım. Sonumun nasıl biticeğini bilmiyordum ama pek yakında olmadıgını hissediyordum.
Muhafızım odaya sessizce geldi ve elindeki torbayı kafama geçirdi
"Üzgünüm tatlım ama hücrene dönme vaktin geldi."
Zar zor nefes alıyordum ve acıdan tepinemiyordum sadece bağırmaya çalışıyordum. Yatakla olan mesafemi kaybettiğimi hissettiğim an birinin kucağında olduğumu fark ettim. Yaklaşık 15 dakika birinin kucağında taşındıktan sonra hücremin anahtar sesini duydum ve sert zeminle karşılaştığımda çuvalı kafamdan muhafızım çıkardı.
"Beni sen mi getirdin?"
"Evet."
"Peki şimdi ne olacak?"
"İzle ve gör."
Büyük bir korkuyla olduğum yere sindim ve öylece bekledim.
Gözlerimi yeniden bu karanlık mahzende açtım. Etraf karanlık çevrede çığlık sesi. Sırtımdaki acı hiç dinmiyordu. Çok yorgundum etrafı düzgün göremiyordum. Herşey dönüyordu. Genç ve çekici muhafızım beni izliyordu.
"Günaydın tatlım."
"Uyudummu?"
"Evet."
"Burada benimle konuşan tek insan sensin."
"Seni herzaman dinlerim."
Benle konuşurken gözleri parlıyordu. Neydi bu? Bana hafif gülümsedi ve kafasını öne eğdi.
"Sana gaddarca davrandığım icin üzgünüm. Zorundaydım."
"Önemli değil."
"Ama onun yanında sana kötü davranmak zorundayım yani bunu sana istemiyerek yapıcağım."
"Buradan nasıl kurtulabilirim?"
Durdu ve seslice yutkunarak
"Ölerek."
Dedi. Kalakalmıştım. Bu iş, bu yer gerçekten çok ama çok ciddiydi.
"Peki. Bu ceva bana yetti."
"Üzgünım."
"Sorun değil."
Kafasını hafifçe arkasına çevirdi ve sonra bana dönüp
"Gitmem gerek."
"Peki."
"Tekrar görüşmek üzere."
"Dur. Hala işkencelerim ağır olacakmı?"
"Bugün rahatsın san dokunmaz."
Kafamı salladım, bana hafif gülümsedi ve gitti. Buradaki tek konuştuğum kişide gitmişti işte... başımdaki ağrıyı es geçtim ve dışardan gelen seslere kulak verdim. Onların acısını hissediyordum. İnsanları hafızamda gorüyordum. Acı çekişlerini, çığlıklarını hissediyordum. Yine ağlıyacağımı anladığım an gözlerimi kapattım ve göz yaşlarımın geri gitmesini bekledim.
"Lanet ol-"
Daha lafımı tamamlayamadan kapım açıldı ve kapının önünde onu gördüm. Bana doğru dönüktü. Kafamı geri indirdim ve onu görünce istemsizce ağlamaya başladım. Korkuyordum. Lanet olsun ki korkuyordum. Onu görmek bile istemiyordum. Bana yaklaşıyodu, ürkekçe titredim ve bana yaklaşmasını bekledim...
![](https://img.wattpad.com/cover/39412898-288-k890179.jpg)