sizi çok beklettiğimin farkındayım kusuruma bakmayın lütfen.
bu aralar psikolojik olarak iyi değildim.
bu süre zarfında burası aklıma dahi gelmemişti.kendimi kaybetmişken ve hiçbir şeye mecaljm yokken inanın yazmaya elim varmıyordu.
bu bölüm bile zar zor yazdım...
umarım hala burada birileri vardır, olmasını çok isterim çünkü.
lütfen bol bol yorum yapın😞
▪︎▪︎▪︎
"Hoş geldin hyung." Chris hyung bana gülümseyerek baktı. Bu gülümsemesini görmeyeli uzun bir zaman olmuştu ve özlediğimi söylemek de istiyorum. O benim her zaman yanımda olan, zor zamanlarımda kucak olan, ağladığım zaman gözyaşlarımı çekinmeden silen birisiyken şimdi bu halde olmamız beni üzüyordu.
Neden peki?
"Hoş buldum Taehyung." Kollarını bedenime sardığında ben de hiç bekletmeden kollarımı bedenine sarmıştım. İkimiz de geri çekildiğimizde sadece durduk. Ne yapacağımızı bilmeyen iki insan gibi saplanmıştık. En sonunda Chris hyung elindeki poşeti, küçük çocukların hediye verişi gibi bana uzattı. "Al bakalım, en sevdiğin Berlinerden aldım."
Dediğiyle hemencecik bedenime yüklenen mutluluk duygusunun verdiği haz ile kıkırdayarak poşeti almış ve "Teşekkürler" demiştim.
"Çocuk gibisin, hemen de sevindin."
"Berliner seviyorum." dedim omuzumu silkerek. "Hadi içeri girelim hyung." Salona doğru ilerlediğimizde Chris hyungun gözleri etrafta geziyordu. Gözlerinin kiminle buluşmak istediğini bildiğimden ötürü elimdeki poşeti sehpaya bırakıp ona döndüm. "Jungkook hyung meşguldü. Gelemedi hyung. Ama sana bolca selamları var." dedim samimi gülüşümle ve ses tonumla.
Tabii, o kadar güzel selamları var ki yarım saat dolduğu an seni adamlarına söyleyerek yaka paça dışarı attıracak.
Chris hyung bu açıklamam ile sadece dudağının kenarıyla gülümseyip, koltuğa oturduğu vakit ben de tekli koltuğa oturduğumda derin bir nefes alıp aramızdaki o garip sessizliğe izin vermiştik ta ki Chris hyung konuşuncaya kadar.
"Bana yalan söyleme Taehyung."
"Ne?" şaşkınlıkla. Beklemediğim yerden gelen kelamlar, beni beklemediğim bir çaresizliğin ve şaşkınlığın içine sürüklediğinden oturduğum yerden rahatsız olmuşcasına kıpırdandım.
"Demek istediğim şu ki bana yalan söylüyorsun. Taehyung ben seni okuyabiliyorum. Seni tanıyorum ve bunu bile bile bana yalan söylüyorsun. Kim istiyor bunu? Jungkook mu?"
"Ne alakası var hyung? Ne yalanı söyleyeceğim sana?"
Derin bir nefes aldı Chris hyung. Gözlerini kapatıp geri açtığında sinirli bir gülüş sunmuştu. "Jungkook ve sen ne zaman beri ortalıklarda yoksunuz. Merak ettim çünkü seni ona emanet etmiştim. Seni göremiyor, iletişime giremiyordum. Jungkook'un benden pek haz etmediği ortada."
"Hayır, o ne demek öyle hyu-"
"Kes yalanı Taehyung." Sert ve kızgın sesiyle aniden sıçramıştım. Lafım onun tarafından kesilmişken ne diyeceğimi bilemiyordum. Dudaklarımla birlikte dilim de mıhlanmıştı. İki harfi yan yana getiremeyecek kadar körelmiştim şu an. Chris hyungu şu zamana kadar ne bu kadar sinirli ne de bana karşı sesini yükselttiğini duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
curl up & die
Fanfiction"hoyrat ve vahşi seven tutkumu hesaba katamam. iki yumruğumla nakavt ettiğim insanları da hesaba katamam. lakin şunu hesaba katabilirim ki; senin gülüşün, iki yumruktan fazlasıydı ve ben çoktan senin benliğine nakavt oldum. sonra ise kıvrılıp öldüm...