Bu... Korkutucu. Kıpırdayamıyorum bile.
"Hemen yerden kalk ve koşmaya başla." dedi Jinyoung ve kapıyı kapadı.
Ben... Ölüme terk edildim.
Bu deli saçması şeyler nasıl oldu? Bunlar yalnızca filmlerden ibaret değil miydi?
"Yemek..."
BİR DE KONUŞABİLİRYOR MU?! GEL BERABER ÇAY DA İÇELİM İSTERSEN!
Hiç bir zombi hareket etmiyordu. Sanki bu koca canavarın kontrolünde gibiydiler.
Bu durumdan faydalanabilmek için içeme kaçan cesaretim yüzünden titreyerek de olsa kollarımla kendimi yerden kaldırdım ve gözümü çirkin, koca canavardan ayırmadan yerden kalktım ve koşmaya başladım.
Ama iki adım sonra, ayak bileğimden tutulup, bir kapıyla sert bir şekilde sırtımı buluşturmuştu.
Acıyor... Kıpırdayamıyorum. Parmağımın ucunu oynatacak halim yok. Her yerim sızlıyor.
Gözlerimdem akan yaşlarla, içimde tutmak istemediğim için sesle bir şekilde "Özür dilerim... Çok özür dilerim. Her zaman yanında olabilmek çok aptalca bir sözdü. Seni çok seviyorum. Üzülmeni istemiyorum. Özür dilerim." diyebildim. Son sözlerimin bunlar olması biraz burkucu ama yapacak bir şey yok. Cheonsa'nın yüzüne söylemek daha iyi olurdu tabii...
"Vurduğumda, ayağa kalk ve buraya doğru koş." dedi bir ses, boynumu oynatamadığım için yabancı sesin sahibini göremiyordum ama bir planı olmalı. Nasıl vuracak orasını bilmiyorum ama. Bir de hareket edebilsem!
Silah sesiyle, çirkin şey üstüme doğru gelmeye başlamış, artık öleceğimden emin olarak gözlerimi kapamıştım.
"Gidemezsin!" diye bağırdı Jinyoung, sinir olduğum sesiyle.
"Bırak! Heeseung!" Cheonsa'm? Hayır, bu deliliklerin ne zaman bitecek?
Üstüme devriliyor... Bu koca canavar.
Cüssesinden dolayı mı yavaş devriliyor?
Kendimi yerden kalkmaya zorlarken, neden bir türlü devrilemediğini anlamadığım canavara baktım.
Zombiler onu yiyor... İğrenç.
O daha cezbedici olduğu için bana saldırmıyorlar sanırım.
Yavaşça ayağa kalktım ve biraz sekerek yürümeye başladım. Zombilerin beni fark etmesi uzun sürmemiş, peşimden koşmaya başlamışlardı.
Koşmak çok zor! Her yerim deli gibi ağırıyor! Yürümek bile acı verirken koşmak zorunda olmak..!
Açık olan kapıya doğru kendimi attığımda, yer düşündüğümden daha yumuşaktı.
"Şükürler olsun..." dedi Sunoo, ağlamaklı çıkan sesiyle.
"Bunların hepsi kurgu bir dünya ve bizde buranın şanssız kurbanlarıyız o kadar. Çektiğimiz acılara bak! Bir an hyungu kaybedeceğiz diye aklım çıktı." ~Jay
Sırtımda ve boynumda hissettiğim iki el, hem beni bir daha bırakmamak için tutuyor hem de çok nazik. Bu ondan başkası olamaz...
"Ağlamanı sevmiyorum dedim." sanki kendim ağlamıyormuş gibi.
"Çok korktum..." dedi gözleri yaşlar sayesinde parıl parıl parlarken.
"Biliyorum... Bende. Ama iyiyim. Sorun yok. Sadece bana biraz daha sarıl." dedim, gözyaşlarımı onun üzerine akıtırken.
Yerde yatıyor değilim, oturuyorum, Cheonsa sayesinde.
"Biraz daha mı? Seni bir daha bırakmayacağım! Geyik suratlı... Seni kaybedeceğim diye çok korktum." ama sen böyle sevimli olursan ben nasıl ağlarım? Böyle bir durumda sevimliliğine gülmek beni bipolar yapar mı?
"İyi. Bırakma. Benim de niyetim yok zaten." diyerek bedenim acısıda ona daha sıkı sarıldım.
"Romantizminizi bölmek istemiyoruz ama zorundayız. En azından sıcak tarafa geçelim." dedi Jungwon, Sunoo hyung seni öldürmedem Cheonsa'dan uzaklaş hyung, der gibi.
"Evet. Orada öpüşüp koklaşırsınız." ~Sunghoon
Benim yerimde sen olmalıydın. Zevkle izleyebilirdim.
"Yaa! Laflarına dikkat et Sunghoon hyung!" sende cırlama Sunoo.
"O anlamda demedim. Hani böyle sarılıyorlar ya, yani orada sarılırlar. Böyle denmiyor muydu bu tarz durumlarda?" ~Sunghoon
"Konuştukça batıyorsun hyung." ~Niki
"Evet. En iyi sus." ~Jake
"Tamam ya, ne dedim sanki?" ~Sunghoon
Cheonsa ile yerden kalktık ve ağrıdan ölmüş vücudumla ceset gibi Cheonsa'ya ağırlığımı vermek zorunda kalarak daha önce oturduğumuz sıcak yere gittik.
"İyi misiniz? Bizi kurtaracaksınız diye kendizi tehlikeye attınız." dedi, kurtardığımız gruptan bir kız.
3 erkek, 4 kız. Bizim gibi savaşmak zorunda kalmamış, yalnızca canlarını kurtarmak için kaçmışlar anlaşılan.
"İyiyim. Sorun yok. Sizler de iyi misiniz?" dedim, yalandan. Çok iyiyim. Aşırı iyiyim hemde.
"Biz de iyiyiz. Her şey için çok teşekkürler. Kurtardığınız için de, yemek için de." dedi erkeklerden biri. Tabii, tabii. Her şeyi yanımdaki ufak şeye borçlusunuz aslında. Yemek bile vermiş... Ne ara aklına geldi?
"Rica ederiz. İyi olmanıza sevindik." dedi Jungwon, lider kartını kullanmak zorunda kalarak. Laf ona düşmüştü.
Çünkü çok uykum var... Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor.
"Uyumak istiyorum..." dedim, Cheonsa'ya dönerek.
"Kucağımda mı sallayayım" der gibi bakıyordu. Cidden bakışlarından her şey anlaşılıyor. Ya da ben anlayabiliyorum. Kıza ne kadar dikkat ettiysem artık...
"Kıyafet mağazası olduğu için yere arkadaki kartonlardan serelim ve üstlerine kıyafetleri koyalım. Herkes kalın giyinsin. Yan yana yatarsak battaniye de yeter diye düşünüyorum. Hem şurada teneke kutular gördüm. Onların içinde ateş yakabiliriz. Bu sayede daha iyi ısınırz." dedi Cheonsa.
Ona hayranlık içerisinde bakarken, "sen çok iyisin" diyerek sarıldım bir anda.
Sarhoş gibi mi davranıyorum, bana mı öyle geliyor?
...
Sınır: 12 oy
Diğer bölümlere baktım da... Önceki bölüm 13 oy, ondan önceki 12 oy... Sizce de birileri oy vermeyi unutmamış mı?
Kurguyu beğenebilecek kişileri etiketlemeyi unutmayın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Mess With Us ⚜ Enhypen ✔
FanfictionPsikolojik sorunları olan bir kız, abisi ve abisinin arkadaşları ile birlikte oturdukları yerde yaşayan ölülerle karşılaşırlar. Hayatta kalmak için verdikleri mücadele sırasında, tüm umutları tükenir. Yayılmış olan bu virüs, bu grubun arasındaki anl...