4

166 24 43
                                    

"Onunla ben ilgilenebilirim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Onunla ben ilgilenebilirim. Biraz uzağa git Heeseung hyung." diyerek uyardı beni Sunoo.

"Kardeşine sarıl Sunoo. Titriyor." çünkü ben sarılamam.

Cheonsa'nın yanından kalktım ve kendi yerime geçip, ramyeon yemeye devam ettim.

Yemek için bile kendi aralarında fısıldayan diğerleri, az önceki gibi nefeslerini tekrar tuttular. Çünkü Cheonsa ağlamaya başlamıştı. Fazla stres yapıyor olmalıydı.

"Cheon-ah, bir şey yok. Hiç bir şey olmayacak. Ben yanındayım." Sunoo kardeşine sıkıca sarıldı. Benim yapmak istediğim şeydi bu. Onun kimseden utanacak hali yoktu, bunu yaptığı için. Abisiydi sonuçta. Kimse ona kızmaz, linç etmezdi.

"Bir tek ağlaması eksikti." dedi Sunghoon, göz devirirken.

Onca zaman iyi dayanmıştı oysa ki. Markete giderken bile az ağlamıştı. İçinde tutması her zaman kötüydü ama o bunu anlamıyordu. Dayanılmayacak seviyeye geldiğinde ağlamaya başlıyordu.

Ona da hak veriyorum; içinde tutmayıp hemen ağlamaya başlasa, herkes ona sulu göz diyecek. Onu bu kadar yargılayan insan varken, ne yapabilir ki? Onları umursamaması mümkün değil. Çünkü onlara değer veriyor.

Arka sokakların birinden gelen bağırtılarla, hepimiz birbirimize baktık. Cheonsa da ağlamayı kesip, sesin geldiği yöne doğru baktı.

Sunoo, bir işe yaradığın yok. O bu tarz şeylerden korkar, ona şimdi de sarılmalısın. Bunu bilmiyor musun çok sevdiğim pirinç keki kılıklı tilki?

"Neler oluyor?" diye sorarak, ayağa kalktı Jake. Bunu bize sormuyordu tabii ki, meraktandı işte.

"Gidip bakalım mı? Belki önemli bir şeydir." ~Jay

"Tamam. Bakalım. İnsanların birbirini öldürmesine göz yumamayız." dedi Jungwon, onun konuşması ile hepimiz kalktık.

Neyseki ramyeonu bitirebildim.

Su ve atıştırmalık dolu poşeti Niki aldı ve ne tarafa gideceğimizi kararlaştırmaya çalıştık. Çünkü tamda orta noktadan gelmişti ses.

"Sağ taraftan daha kısa değil mi yol?" diye sordu, Sunoo.

"Ama yokuş orası. Yokuş çok yorucu." dedi Jungwon da.

Yeni bir Dilemma daha... Ne güzel!

Korkarak etrafa bakınan Cheonsa'yı buldu gözlerim. Onun hisleri kuvvetliydi. Belki de gideceğimiz yolu bile o seçmeliydi.

"Ya, deli. Ne taraftan gideceğiz?" diye sordum.

"Yeter dedik, anlamıyor." dedi Jay, usanmışcasına.

"Soldan daha hızlı..." diye cevapladı sorumu. Uzun yoldan nasıl daha hızlı gidebiliriz bilmiyorum ama onu dinlemekte fayda var. Kızın dersleri de çok iyi, illa ki bir şey biliyordur.

Koşar adım yürümeye başladık ve normalde yürüdüğümüzden daha hızlı bir şekilde, bir kaç üst sokağımız olan o bağırtıların koptuğu sokağa geldik.

Burası savaş alanı gibi.

Bir kaç kişi yanımızdan koşarak geçerken, Sunoo ve Cheonsa'ya çarpmamaları için, onları kenara doğru çektim.

"Bu insanların nesi var? Önlerine bakmıyorlar." dedim, sinirle. Sunoo'ya ya da Cheonsa'ya o hızda çarpsalardı, kesin onları düşürüp yaralayabilirlerdi.

"Sağol hyung." dedi Sunoo, anlamayan gözleri etrafa bakarken.

İleride çığlıklar birbirine karışıyor, dayaklar havada uçuyordu. Bir kavga vardı, neydi bunun sebebi?

"İlerleyip, ne olduğunu mu öğrensek?" diye sordu Niki.

"O insanlar neden kaçıyordu? Burada kalmamız daha güvenli." dedi Jungwon.

"Hayır." dedim, fark ettiğim şeyle. "Gitmeliyiz. Hemde hemen." iki yanımdaki Sunoo ve Sunghoon'u sürükledim. Sunoo da Cheonsa'yı sürüklemişti. Bu sayede kelebek etkisi gibi hepsini harekete geçirdiğimde, koşmaya başladık.

"Neden koşuyoruz hyung?" diye sordu Niki. Henüz anlamamıştı ne olduğunu.

"O insanlar çok tehlikeli, Niki. Buradan bir an önce uzaklaşmalı ve evlerimize uğrayıp çantalarımızı almalıyız. Ve gerekli tüm eşyalarımızı. Jungwon'un evinin önünde buluşalım, sonra. Evde kim varsa aynısı onun için de geçerli." dedim ve koşmaya devam ettim.

O insanlar canavar gibi birbirlerine saldırıyorlardı. Bir çeşit savaş mıydı? Başkalarının kaçması değil, onları durdurmaları gerekirdi. Anlaşılan, kendi canının daha önemli olduğu noktadayız.

"Senin çantan her acil durum için hazırdı, değil mi? Daha fazla yiyecek, içecek ne bulursan başka bir çantaya doldur ve getir." dedim, Cheonsa'ya dönerek. Afet çantası hazırdı, hatta afet değil, ultra afet çantasıydı onunki. O kadar çok stres yapardı ki, en kötü duruma bile hazırlıklıydı. Yatağının başından asla ayırmazdı.

"Sen bunu nereden biliyorsun Heeseung hyung?" diye sordu Sunoo, nefes nefeseyken.

"Biliyorum işte! Hepiniz aynı şeyi yapın! Tava mı alıyorsunuz, beyzbol sopası mı alıyorsunuz bilmiyorum ama o bayıldığımız zombi dizi ve filmlerindeki gibi yem olmak istemiyorsanız, kendinizi korumak için bir şeyler de alın." dedim ve hepimizin oturduğu sokağa geldiğimizde, evleremize dağıldık.

Evde ne abim, ne annem, ne de babam vardı. Tamamen sessizdi. Onları geride bırakmayı hiç istemiyorum ama... Zaten ben ölürsem buna sevineceklerini de sanmıyorum.

Neden evlerimizde durmuyoruz, bu da bir merak konusu. Ama bu bir savaş, uzaylı saldırısı ya da zombi salgını ise evlerde kalmamak daha doğru. Evlere araçlar çarpabilir, bomba düşebilir, evler taranabilir, elektrik ve doğal gaz kaçağı olabilir. Bu nedenle dışarıda başka bir kapalı alanda saklanmak daha güvenli. Mesela jeneratör ile çalışan yerler gibi.

Şimdi... Cheonsa'nın zoru ile hazırladığım afet çantası nerede acaba? Yatağıma yakın bir yere koymamıştım diye hatırlıyorum.










(Lütfen evlerinizde her kişinin kendi afet çantası olması gerektiğini unutmayın. Özellikle geceleri vuran depremler için yatağınızın başından afet çantanızı asla ayırmayın. "Nasıl Hazırlanmalı?" sorusunun yanıtına Afad'ın yayımladığı sayfadan (google) ulaşabilirsiniz. Bu konuyu küçümseyip, dalga geçmeyin. Herkesin hayatı çok değerli. Şubat ayında "sesimi duyan var mı?" sorusuna cevap geldiğinde ülkecek ne kadar mutlu olup, cevap gelmediğinde ne kadar üzüldüğümüzü unutmayalım. Allah bir daha böyle bir felaketi kimseye göstermesin.)

Don't Mess With Us ⚜ Enhypen ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin